El-Mabud ve Rabbu’l-âlemin İsminin Gösterdiği Tevafuklar
Kur’an Allah’ın Mucize Kelamıdır
Ara
Kur’an Allah’ın Mucize Kelamıdır
Evvela, bu iki ismin açıklanmaya ihtiyaç duyduğu kısa izahlar yapmakta fayda mülahaza etmekteyiz.
İlk isim—delalet-i tazammuniye ile—el-Mabud’dur: Arapça lisanında ilah kelimesi hak ve bâtıl olan mabutlara şamildir. El takısı almış “el-Mabud” kelimesi ise, yalnız hak Mabud manasına gelen “Allah” için kullanılır. Bu sebeple Allah lafza-i celali bütün kemal sıfatlarına cami olmakla beraber, özellikle hakiki mabudun “el-Mabud” ismini de tazammun eder. Bu hikmete binaen Kur’an-ı Hakîm’de bu ismin tecellilerinde önemli tevafuklar tezahür etmiştir.
İkinci isim—delalet-i iltizamiye ile—Rabbu’l-âlemin’dir. Yani Allah bütün âlemlerin rabbidir, bütün varlıkların yaratıcısıdır, bütün kâinatın idarecisidir, her şeyin terbiye edicisi ve yöneticisidir.
Tevhid-i Uluhiyet, Tevhid-i Rububiyet:
El-Mabud ismi tevhid-i uluhiyete bakar. “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin” (İsra, 17/44) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, kâinattaki mevcut bütün varlıklar, Allah’ı tazim, takdis, tenzih, tesbih ederek yalnız Ona kulluk ediyor ve yalnız onu hakiki mabud olarak kabul ediyorlar.
Rabbu’l-âlemin ismi ise tevhid-i rububiyete bakar. Yani kâinatın yaratıcısı, idarecisi yalnız Allah’tır.
Bu iki isim arasında lüzum-u beyyin ile çok güçlü bir iltizam, bir dayanışma, bir kaynaşma vardır. Öyle ki birisinin varlığı diğerinin varlığını iktiza etmektedir. Birinin yokluğu diğerinin de yokluğunu gerektirmektedir. Bu nokta-i nazardan bakıldığında denilebilir ki, “Kâinatın rabbi olmayan bir varlık, onun hakiki Mabudu olamaz.”
“Mülkün hepsi elinde tutan Allah yüceler yücesidir, O her şeye kadirdir” (Mülk, 67/1) mealindeki ayet ve benzerlerinde ifade edildiği üzere, zerreden yıldızlara, atomdan galaksilere kadar bütün her şeyi yaratamayan hiçbir şeye hakiki ilah, gerçek mabud olamaz. Şu harikalar harikası kâinatı yaratan, istediği her şeyin üstesinden gelebilen, karşı konulmaz sonsuz bir kudret, bütün yönleriyle her şeyi kuşatan nihayetsiz bir ilim; her şeyi birçok amaç doğrultusunda yürüten ve hepsini harika birer sanat tablosu halinde sergileyen, her şeyi kaplayan ve sarmalayan namütenahi bir hikmete sahip olmayan, yaratıcı olamaz. Saltanatında ortağı, veziri, naziri, yardımcısı bulunmayan, yegâne sultan olan bir varlıktan başkası bu kâinatı yaratamaz, idare edemez ve işletemez.
Tevhid-i Uluhiyet ve Tevhid-i Rububiyetin Tevafukları
Tevhid-i Uluhiyet ve Tevhid-i Rububiyet denilen iki tevhit çeşidinin ebced hesabıyla gösterdikleri tevafuk ortak paydası: 17 ve 29 sayılarıdır.
Allah’ın ibadet edilmeye, tapmaya layık yegâne ilah olduğunu gösteren Tevhid-i Uluhiyetin simgesi “el-Mabud” isminin ebced değeri:153=9x17’dir. 153 rakamı, ardışık sayı sistemine göre 1’den 17’ye kadarki sayıların da toplamıdır.
Allah’ın bütün varlıkların yegâne yaratıcısı, yöneticisi ve terbiyecisi olduğunu gösteren Tevhid-i Rububiyetin simgesi “Rabbu’l-âlemin” isminin ebced değeri ise, 435=15x29’dur. 435 rakamı aynı zamanda ardışık sayı sistemine göre 1’den 29’a kadarki sayıların da toplamıdır. Kur’an-ı Hakîm’de bu iki sayının hem iç içe hem ayrı ayrı gösterdiği tevafuklar birer i’caz parıltısı olduğunda şüphe yoktur. Bu tevafukları görüp anlayan herkesin bu kanaate iştirak etmesi ilmin ve akl-ı selimin muktezasıdır.
Evet, “Tevafukat ise, ittifaka işarettir; ittifak ise, ittihada emaredir, vahdete alâmettir; vahdet ise, tevhidi gösterir; tevhid ise, Kur’an’ın dört esasından en büyük esasıdır.” (Mektubat, 381)
Bu İki İsmin İç İçe Olduğu Tevafuklar:
1) Kur’an-ı Kerim ayrı iki bölümden meydana gelmiştir.
Birinci bölümü meydana getiren gayr-ı mukattaat surelerin sayısı: 85=5x17’dir.
İkinci bölümü oluşturan mukattaat surelerinin sayısı ise: 29’dur.
2) Tarık suresinin sondan itibaren tertip numarası: 29’dur.
Bu surede “el-Mabud” isminin gösterdiği 17 sayısı ile “Rabbu’l-âlemin” isminin gösterdiği 29 sayısı ile iç içe olmasını sağlamaya yönelik olarak surenin her tarafı 17 sayısıyla donatılmıştır. Şöyle ki:
a) Genel olarak Kur’an’da bu surenin başına kadar zikredilen önceki surelerin sayısı: 85=5x17’dir.
b) Bütün Kur’an’da yalnız bu surenin ayet sayısı: 17’dir.
c) Surenin bu 17. ayetinin, Kur’an’ın sonundan itibaren tertip numarası: 289=17x17’dir.
d) Surenin ismi ve ilk ayetinde yer alan “el-Tarık” kelimesinin ebced değeri (vasıl elifi hariç): 340=20x17’dir.
e) Surenin 17. ayetinin son kelimesi olan “RUVEYDA”nın ebced değeri: 221=13x17’dir.
f) Surenin barındırdığı kelime sayısı: 85=5x17’dir.
g) Sureyi meydana getiren harflerin sayısı: 255=15x17’dir.
ğ) Surenin 15, 16. ayetlerinde iki defa tekrar edilen ve özellikle vurgulanan ve (inkârcıların tuzaklarını bozan Allah’ın tedbiri) manasına gelen “KEYD” kelimesinin ebced değeri: 34=2x17’dir.
3) el-Beyyine suresinin sondan itibaren tertip numarası: 17’dir.
a) Bu surenin isminin ebced değeri: 493=29x17’dir.
b) Bu surede Hz. Muhammed (s.a.v) el-Beyyine (hüccet, burhan) olarak isimlendirilmiştir. Ve ilginçtir, Fetih suresinin 29. ayetinde zikredilen ve “Muhammed Allah’ın Resulüdür” mealindeki “Muhammedu’r-Resulullah” cümlesinin ebced değeri de 493=29x17’dir.
c) El takısı almamış “Beyyine” kelimesinin Kur’an’daki tekrar sayısı: 17’dir.
d) İsra suresinin ilk ayetinde günlük 17 rekât namazın farz kılındığı miraçtan söz edilmiştir. Kur’an’daki tertip numarası 17 olan bu surenin ilk ayetinin tertip sırası: 2030=70x29’dur.
e) Bu surenin bu ayetinde zikredilen “Mescid-i Aksa” kelimesi, (Mescid-i dırar hariç) Kur’an’da tekrar edilen Mescid kelimesinin 17.’sidir.
f) Fâtır suresinin ismi olan “Fâtır” kelimesinin ebced değeri: 290=10x29’dur.
g) Bu surenin gayr-ı mukattaat sureler sistemine göre, tertip numarası: 17’dir.
ğ) Kur’an’da ebced değeri, 290=10x29 olan “Kürsî” kelimesi iki ayette geçmiştir. Biri: Kürsî ayeti’nde, ki suredeki tertip numarası: 255=15x17’dir. Diğeri ise, Sad suresinin 34=2x17. ayetinde geçmektedir.
h) Bu 17 adet Beyyine kelimesinin tekrar edildiği 17 ayetten ikisinde aynı cümle tekrar edilmiştir: “Rabbinden kendisine verilen bir beyyine/hüccet üzere olan kimse..” manasına gelen “E Femen kâne alâ beyyinetin min Rabbih” cümlesinin ebced değeri: 1102=38x29’dur. Bütün Kur’an’da yalnız iki yerde tekrar edilen bu cümlenin ebced değeriyle ifade ettiği husus: Telaffuz olarak 17 demek olan “Seb’ate aşere”nin kodlanmış bir şifresidir. Bunun en büyük delili şudur: Beyyine kelimesinin Kur’an’daki tekrar sayısı: 17’dir. Söz konusu tekrar edilen cümlenin ilk zikredildiği ayetin, Hud suresindeki tertip numarası: 17’dir. İkinci tekrarı Muhammed suresinin 14 numaralı ayetinde söz konusudur. Bu ayetteki Beyyine kelimesinin yaptığı tekrar sayısı: 17’dir.
Şimdi, “On yedinin” Arapça telaffuzu olan “Seb’ate aşere”nin kodunu gösteren, 17 adet beyyine kelimesinin bulunduğu 17 ayet grubunda, bir defa Hud suresinin 17 numaralı ayetinde, ikinci defa Muhammed suresindeki 17 tekrarının yapıldığı bir yerde zikredilen bir cümlenin gizemli şifresi, Allâmu’l-Ğuyub olan Allah’ın sonsuz ilim ve hikmetine verilmezse, başka ne ile izah edilebilir?
El-Mabud İsmini Gösteren Tevafuklar:
Bilindiği üzere, Kur’an’ın (tevhid, nübüvvet, haşir, ve adaletle ibadet gibi) dört temel maksatlarından biri adalet ve ibadettir. İbadetin en faziletlisi, en kapsamlısı namazdır. İman esaslarından sonra İslam’ın en büyük meselesi namazdır. Bu konuda İslam âlimlerinin ittifakı vardır. Bununla beraber, Kur’an’ın birçok ayetinde imandan sonra namaza yer verilmiştir. Örneğin; Bakara suresinin 3. ayetinde takva sahipleri, anlatılırken, “Onların gayba iman eden ve namazlarını hakkıyla eda eden kimseler olduğu” ifade edilmiştir ki, imandan hemen sonra ikinci sırada namaza yer verilmiştir. Bu da namazın imandan sonra ikinci mertebede önemli olduğunu göstermektedir.
Namaz ibadetinin tecellisine mazhar olduğu Allah’ın ismi ise “el-Mabud”dur. Bunun en büyük göstergesi ise bu ismin ebced değeri ile namaz ibadetinin fiilleri arasındaki harika tevafuklardır. Bunları maddeler halinde şöyle sırlamak mümkündür:
1) Yukarıda zikredildiği üzere, el-Mabud isminin ebced değeri: 153=9x17dir. Bu sayı aynı zamanda ardışık sayı sistemine göre 1’den 17’ye kadarki sayıların toplamıdır.
2) Kur’an-ı Hakîm’de günlük beş vakte uygun olarak—zamire bitişmeyen—salat (namaz) kelimesinin geçtiği beş ayetin tertip numarası: 17 ve katları olarak tespit edilmiştir. Bunlar (Bakara: 153, 238; Nisa: 102; Araf: 170; Lokman: 17) ayetleridir.
3) Bu konudaki ilk ayetin tertip numarası: 153’tür. Demek ki ilahi hikmet tarafından ön görülen dikkat çekici nokta, ilk defa “el-Mabud” isminin ebced değerine uygun bir ayetin tercih edilmesidir.
4) Bu beş ayet sisteminde son sırada yer verilen ayetin tertip numarası ise: 17’dir. İlginçtir bu ayetin bulunduğu Lokman suresinin tertip numarası ise, 31’dir. Böylece salat kelimesinin zikredildiği beşinci ayetin tertip numarası olan 17 ile, bu ayetin yer aldığı Lokman suresinin tertip numarası olan 31 sayısı ile bir araya getirilmesi, bu sistemdeki “Salat” kelimesinin ebced değeriyle bir tevafuk sağlamaya yöneliktir. Evet, “SALAT” kelimesinin ebced değeri: 527=31x17’dir.
5) Günlük beş vakit namazın Miraç’ta farz kılındığı ümmetin ittifakıyla sabittir. Miraç olayı iki basamakta gerçeklemiştir. Birincisi: Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yapılan seyahattir ki, buna “İSRA” denilir. İkincisi ise, Mescid-i Aksa’dan semaya, Sidretu’l-Müteha’ya yapılan seyahattir ki, buna Miraç adı verilmiştir. İsra olayı İsra suresinde zikredilmiştir. Miraç olayı ise, bir hikmete binaen ayette değil, sahih hadis kaynaklarında yer almıştır. Bununla beraber, Necm suresinin 1-18. ayetlerinde Miraç olayı detaylı sayılacak bir şekilde anlatılmıştır. Ancak Miraç kısmı, İsra kısmının bir devamı olduğundan ve Kur’an’da açıkça zikredildiğinden kaynaklarda “Miraç ve İsra” olaylarına, daha çok İsra unvanı verilmiştir. Açıklaması zorunlu olduğunu düşündüğümüz bu kısa bilgiyi verdikten sonra, 17 sayısıyla ilgili tevafukları saymaya devam edeceğiz:
a) İsra suresinin ilk yetinde günlük namazın farz kılındığı İsra-Miraç olayına yer verilmiş ve bu surenin Kur’an’daki tertip numarası, 17 olarak tespit edilmiştir.
b) Miraç olayının ilk safhasının tahakkuk ettiği yer Mescid-i Aksa’dır. Bu ayette yer alan “Mescid-i Aksa” kelimesinin (Mescid sayılmayan dırar mescidi hariç) Mescid kelimeleri arasında yaptığı tekrar sayısı: 17’dir.
c) İsra olayının tahakkuk ettiği yerin adı olan “Beytu’l-Makdis” kelimesinin ebced değeri (Vasıl elifi hariç): 646=37x17’dir.
6) Kur’an’ın 17. suresinde yer verilen “Mescid-i Aksa”yı Hz. Süleyman yapmıştır. Bu mescidi inşa ettiği zamanki yaşı: 17’dir.
a) Hz. Süleyman’ın isminin Kur’an’daki tekrar sayısı: 17’dir.
b) Hz. Süleyman Kur’an’daki peygamberlerin sıralamasında da tertip numarası: 17’dir. Kuran’da geçen 25 peygamberin adları şu şekildedir: 1-Hz. Âdem, 2-Hz. İdris, 3-Hz. Nuh, 4-Hz. Hûd, 5-Hz. Salih, 6- Hz. İbrahim, 7-Hz. İsmail, 8- Hz. Lût, 9-Hz. İshak, 10-Hz. Yakûb, 11-Hz. Yusuf, 12-Hz. Eyyûb, 13-Hz. Şuayb, 14-Hz. Musa, 15-Hz. Harun, 16-Hz. Davut, 17-Hz. Süleyman, 18-Hz. Zülkifl, 19-Hz. İlyas, 20-Hz. El-Yesâ, 21-Hz. Yunus, 22-Hz. Zekeriya, 23-Hz. Yahya, 24-Hz. İsa, 25-Hz. Muhammed (s.a.v).
c) Hz. Süleyman isminin ebced değeri: 221=13x17’dir.
d) On yedi defa tekrar edilen Süleyman kelimesinin geçtiği ayet numaraları şöyledir: “Bakara: 102-102; Nisa: 163; Enam, 84; Enbiya: 78-79-81; Neml: 15-16-17-18-30-36-44; Sebe: 12; Sad: 30-34.”
e) Süleyman isminin ilk iki defa geçtiği ayet numarası: Bakara: 102=6x17’dir. Onuncu tekrarının yapıldığı ayet numarası: Neml: 17’dir. On yedinci tekrarının yapıldığı ayet numarası: Sad: 34=2x17’dir.
7) Mescid-i Aksa’nın Gösterdiği Tevafuklar
Kader-i İlâhi, 17 rekât namazın ilk kıblesi ve İsrâ ile Mirac’ın vasıl hemzesi hükmünde olan Mescid-i Aksa’yı da 17 sayısı ile donatmıştır.
Şu hayret verici tabloya bakıp da Allah’ın sonsuz ilminin bir nevi olan kadere inanmamak mümkün değil.
a) Bu mescidin asıl ismi “Beytü’l-Makdis”dir. Bu kelimenin matematik değeri (okunmayan vasıl hemzesi sayılmaz) 646=38x17’dir.
b) Hz. Süleyman (as) onu inşa etmeğe başladığı zamanki yaşı: 17’dir.
c) 17 yaşında Mescid-i Aksa’yı inşa etmeye başlayan Hz. Süleyman’ın ismi, Kur’an-ı Kerim’de tam 17 defa tekrarlanmıştır.
d) Mescid-i Aksa, günlük farz kılınan 17 rekât namazın kıblesi olarak—hicretten önce—devam ettiği ayların sayısı: 17’dir.
e) Hicretten sonra kıble görevini devam ettirdiği ayların sayısı da: 17’dir.
f) Kudüs’le birlikte Mescid-i Aksa’nın Müslümanlar tarafından fethedildiği tarih yılı, Hicri: 17’dir.
8) Ayasofya Camii’nin Gösterdiği Tevafuklar:
a) Osmanlı İslam Devletinin kuruluş tarihi: 1299-1300’tür.
b) Ayasofya’nın camiye çevrildiği İstanbul fetih tarihi: 1453’tür. Yani, Osmanlı İslam Devletinin kuruluşundan 153 sene sonra Ayasofya cami olmuştur. Bu sayı 9x17 olduğu gibi, ardışık sayı sistemine göre 1’den 17’ye kadarki sayıların da toplamıdır.
c) Osmanlı İslam Devletinin kuruluşundan 153 sene sonra İstanbul fethedildiği gibi, Kilisenin Ayasofya Camiine çevrilmesi de (1 Haziran 1453) aynı yılın 153. gününe tevafuk etmiştir.
d) Bu tevafuk, açıkça gösteriyor ki, İstanbul fethinin en önemli simgesi Ayasofya Camii’dir. Çünkü bu tevafukların da işaret ettiği gibi Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrilmesi, ebced değeri 153 olan “el-Mabud” isminin cazibesini gösteren bir tecellisidir.
Ayasofya’nın Önemi ve Bir Sırr-ı Hikmeti
Müslüman bakış açısına göre Ayasofya Camii’nin önemini anlatırken, özellikle bu konu üzerinde en fazla kafa yoran ve bir an önce cami olmasını isteyen asrın söz sahibi Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadelerine başvuracağız. Müslümanların en güvenilir temsilcilerinden biri olan Bediüzzaman’ın bu konudaki mütalaaları Müslüman kamuoyu nezdinde büyük değer ifade edecektir. Bu perspektiften konuya bakarken, Ayasofya’nın kiliseden camiye, camiden müzeye ve müzelikten yeniden camiye dönüşmesinin barındırdığı değer ölçülerini gözler önüne sermeye gayret edecek ve “hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” düsturunu rehber edinmeye çalışacağız:
1. İstanbul fethi sırasında Ayasofya’nın cami haline getirilmesinin anlamı:
-Ayasofya’nın cami haline getirilmesi, fethin simgesi olduğu gibi, ‘Kilise’nin müstebit tahakkümünü ortadan kaldıran ve Kur’an’ın hürriyet abidesi olan hâkimiyetinin de bir belgesidir.
2. Ayasofya’nın 1934’te müzeye dönüştürülmesinin gerçek saiki:
-Fetihle birlikte kilisenin camiye tahvil edilmesi, Hıristiyanlık âleminin İslam âlemine boyun eğmesinin ve hem akla hem vicdana hükümlerini tevcih edip kabul ettiren Kur’an’ın istikbale hâkim olacağının bir sembolüdür.
Buna mukabil, camiin müzeye dönüştürülmesi, yeniden Haçlı kilisesinin İstanbul fethinden önceki konumuna yükselmesi ve yeniden tahakküm edecek bir pozisyon kazanmasının simgesi olmuştur.
3. Kur’an’da Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrileceğine dair işaretler olduğu gibi, onun mabet kimliğinden uzaklaştırılacağına dair işaretler de vardır.
İlgili ayetlerin meali şöyledir: “Şüphesiz biz sana kevser/bitip tükenmez nimetler verdik” (Kevser, 108/1) mealindeki ayette Hz. Peygamber’e (s.a.v) dinî ve dünyevî fütuhatın ve hayırların lütfedildiğine vurgu yapılmıştır. Özet olarak hayr-ı kesir/pek çok hayır ve iyilikler ikram edilmiştir. “Öyleyse, Rabbin için namaz kıl!” (Kevser, 108/2) mealindeki ayette ise büyük hayırların ve fetihlerin şükrü olarak kulluk yapması ve kulluğun baş tacı olan namaz kılması emredilmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, Kevser suresindeki işaretleri—özetle—şöyle açıklamıştır:
a) Hayr-ı kesir/bol hayır ve iyilik manasına gelen “el-Kevser” kelimesinden önceki “k” zamiri Hz. Peygamber’e (s.a.v) aittir. “El-Kevser”den sonra gelen ve “öyleyse/o halde” anlamına gelen “f” harfi ise, kevser cümlesini bir sonraki namaz cümlesine bağlayan bir atıf edatıdır. Dolayısıyla bu iki harfin de “el-Kevser” kelimesi ile yakın ilişkisi vardır. Bu sebeple ebced ve cifir ilmine göre bu üç kelimenin matematik değerleri birlikte değerlendirilir. Buna göre bunların toplam ebced değeri (K:20, el-Kevser:757, F:80): 857’dir. Ki bu sayı İstanbul fethinin ve dolayısıyla Ayasofya’nın cami olmasının Hicrî tarihidir.
b) “Öyleyse Rabbin için namaz kıl!” mealindeki “Fe salli li Rabbike” cümlesinin ebced değeri: 482’dir. Bu tevafuk Ayasofya’nın bir mabet/cami olarak 481-482 yıl hizmet vereceğine ve 1934 yılında yeniden mabed olmaktan çıkarılacağına işaret etmektedir (1934-1453= 481).
4. Ayasofya tekrar cami olacak:
Selahaddin Çelebi anlatıyor: “Üstad’ı ziyaretimin birinde Ayasofya hakkında düşüncelerini sormuştum. ‘Keçeli, keçeli’ diye güldü. Sonra birden ciddileşerek ‘Ayasofya, Hıristiyanlığın, İslâmiyet’e devir ve tesliminin bir âbidesidir, bir simgesidir. Bunun için kilise iken cami olmuştur. Elbette tekrar camiye çevrilecektir’ dedi.” (Son Şahitler-1, s.119)
5. Bediüzzamanın devrin yetkililerine Ayasofya’yı tekrar camiye/aslî hüviyetine kavuşturmaları ile ilgili beyanları:
1950 yıllarında Demokrat iktidarına tavsiyesi şöyledir: “Ayasofya’yı tekrar camiye çeviriniz. Risale-i Nur’un serbestiyetini resmen ilân ediniz. Eğer bunları yaparsanız, biz de sizlere resmen dua etmeye karar vereceğiz.” (Son Şahitler-2, s.278)
“Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyet’e ciddî taraftar Dâhiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyet’in kahramanı olan Adnan Bey’e ve Tevfik İleri gibi mühim zâtlara bir hakikatı söylemektir ki:
Hem Demokrat’a Ezan-ı Muhammedî gibi (kutsî bir şeairi aslına irca etmek suretiyle) çok kuvvet vermek ve Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâm’ı, hattâ bir kısım Hıristiyan Devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı müzahrefattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Ben ise; bu mesele için, otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zâtların hatırı için başka yere gitmedim.” (Emirdağ Lahikası-2, 236 )
6. Bediüzzamanın gözünde Ayasofya’nın önemi:
“Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur’an ve cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve antika bir yadigârı olan Ayasofya Câmii’ni puthaneye ve Meşihat Dairesini kızların lisesine çeviren bir adamı sevmemek bir suç olması imkânı var mı?” (Şualar, 385)
“Ezan-ı Muhammedî’nin (asm) neşriyle onlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beşyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâm’da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâm’ın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur’un resmen serbestisi ilân edilmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim.” (Emirdağ Lahikası-2, 176 ).
7. Kur’an’ın işari yolla gösterdiği ihbar-ı gaybi nevinden bir mucizesi:
Bilindiği üzere, Kur’an’da Rum suresi, açık ve işari yolla Rumların/Bizanslıların mağlubiyetini haber vermektedir. En son mağlubiyeti İstanbul’un fethi ile tahakkuk etmiştir. Çok harika bir tevafuktur ki:
a) İstanbul fethinin miladi olarak tarihi: 1453’tür.
b) Bu fethin ay olarak tarihi ise Mayıs 29’tur.
c) Rumların mağlubiyetini ilan eden Rum suresi Kur’an’ın 30. suresidir. Kendisinden önceki sure olan Ankebut suresi 29. sıradadır.
d) İstanbul fetih günü 29 olduğu gibi, Ankebut suresinin numarası da 29’dur.
e) Bu 29. sure Mekke’de inmiştir. 29. surenin son ayetinin sırası—Mekki mukattaat sistemine göre—1453’tür. Yani hem 29 Mayıs’ı hatırlatan, hem İstanbul fethinin miladi tarihini gösteren, hem de Rumların mağlubiyetini haber veren Rum suresine komşu olan Ankebut suresinin gösterdiği bu tevafuk açık ifadeye yakın gaybî bir işarettir. (Geniş bilgi için bak. Niyazi Beki, Bedir Zaferi, Kudüs ve İstanbul’un fethi, Alternatif düşünce yayın evi, İstanbul, 2007)
8. BEDİ’ isminde çok harika bir tevafuk ve ilahî takdirin âşikâr bir cilvesi:
Araştırmalarımızda gördüğümüz kadarıyla, Türkiye’de ve İslam âleminde Ayasofya’nın yeniden cami olmasını isteyen, her fırsatta eserlerinde ondan bahseden, onu İslam’ın ikbal ve istikbali için manevi bir sembol olarak değerlendiren—o tarihler içinde—Bediüzzaman kadar bu konuya eğilen yok gibidir. Risale-i Nur külliyatında Ayasofya’nın ismi yaklaşık, 30-40 defa zikredilmiştir. Bu ihlas ve samimiyetin bir tezahürü olarak Ayasofya camii, BEDİ’ kelimesinin ebced değeri olan 86 sene sonra camiye tekrar dönüştürülmüştür. Bu tevafuk hem Kur’an’ın işaretlerine mazhar olan Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesinin simgesel değeri itibariyle çok bedi’/harika bir olay olduğuna hem de Bediüzzaman’ın—özellikle Nur dairesinde—ismiyle adeta özdeşleşen ve bu sebeple Bedi ismine çağrışım yapan bir hadise olduğuna işaret etmektedir.
“Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-yı hürriyet / Çalış idraki kaldır muktedirsen Âdemiyetten.”
Bu vesile ile Ayasofya Camiinin yaklaşık 500 senelik aslî kimliğine tekrar kavuşturulması maksadına matuf katkı sağlayan herkesi tebrik eder ve şükranlarımızı arz ederiz. Allah’a emanet olun!
Bir marangoz atölyesinde bulunduğumuzu ve orada da bir masa olduğunu varsayalım. Bu…
Weinburg ve Sohal’in 1997’de yayınlanmış bir makalesine göre, yaşamları boyunca kalori kısıtlaması…
Yeni araştırmalarla, aralıklı açlığın faydalarının, basitçe serbest oksijen radikallerinin azalmasıyla ya da…
Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu gösteren en parlak delillerden biri onun sonsuz ilmin…
BAKARA SURESİ Bu sure, Medine’de indirilmiş, mukattaat sureler sisteminde yer almıştır. Surenin…
Bu sure Medine’de indirilmiş mukattaat sureler sisteminde yer alan bir suredir. Kur’an’daki…