18 yaşını doldurduğu o gün, anne ve babası Mustafa ile önemli bir konuda konuşmak istediklerini söyledi. Arkadaşlarıyla bir kafede yaptıkları kutlama programından sonra evde üçü küçük bir kutlama daha yapacaklar ve akabinde bu önemli konuyu görüşeceklerdi. Mustafa’nın aklına bu yıl girdiği sınavda istediği bölümü kazanmış olduğu geldi. Birkaç ay sonra artık üniversiteli olacaktı. Büyük bir ihtimalle konuşacakları konu bu küçük şehre çok uzak bir metropolde yaşayacak olmasıydı. Tek çocuktu Mustafa. Kırk yaş çocuğuydu. Anne ve babası geç evlenmişlerdi. Anlaşılan, kalan ömürlerinde o kadar uzun süre çocuklarından ayrı kalmak istemiyorlardı. Belki de onunla birlikte gelip orada beraber kalmayı teklif edeceklerdi. Doğrusu bu Mustafa’nın hiç istemediği bir şeydi. Her ikisini de çok seviyor ve hassasiyetlerine saygı duyuyordu fakat çoğu genç gibi onun için de üniversite demek aileden uzakta olmak demekti.
Her ikisinin de halinde olağanın dışında bir gariplik olduğunu hissetti Mustafa. Bu sıkıntılı halleri ve yüz ifadeleri çok aşina olduğu şeyler değildi. Tahmin dahi edemeyeceği bir şey olmuştu ya da şu ana kadar ondan gizledikleri bir şey vardı. Dayanamadı ve söze o başladı:
“Korkutmayın beni lütfen. İçimizde günleri sayılı ölümcül bir hasta mı var? Sizi böyle görmeye alışkın değilim. Halinize bakılırsa sanırım ölecek olan benim. O kadar büyütmeyin. Siz hep demez misiniz her canlı gibi biz insanlar da ölümü tadacağız, en nihayetinde ayrılacağız bu dünyadan, asıl hayat ondan sonra başlayacak diye. Üstelik ben artık çocuk değilim. Bana açık açık anlatabilirsiniz her şeyi.”
Babası ellerinden tuttu Mustafa’nın.
“Korkma oğlum dedi. Hepimizin sağlığı gayet iyi. Şimdi anlatacaklarımızı iyi dinle ve kendine hakim ol. Duyacağın şeyleri kabullenmen biraz zaman alacaktır. Sakin kalmaya çalış. Seni çok sevdiğimizi asla aklından çıkartma. Fakat bazı gerçekleri sana açıklamak zorundayız.”
Mustafa daha şimdiden şu ana kadar aşina olmadığı tuhaf şeyler hissetmeye başlamıştı. Epey bir tedirgin olmuş, kalp atışları hızlanmıştı. Annesindeki suskunluk devam ediyordu fakat bir yandan da sevgi dolu bakışlarını ondan ayırmadan sanki gözleri ile bir şeyler anlatmaya çabalıyordu.
Her zaman böyleydi annesi. Kötü bir şey söylemez, kötü bir haber vermezdi. İyilikten yanaydı hep. Tatlı dilli güler yüzlü dedikleri türdendi. Ağladığını bile görmemişti hiç. Hep dirayetli, sabırlı ve güçlü görünmüştü ona.
Babası asıl meseleye dair bir şeyler söyleyeceğini hissettiren bir iki kısa öksürük ve yutkunmadan sonra başladı konuşmaya:
“Oğlum uzun lafın kısası biz senin gerçek annen ve baban değiliz.”
Bunu söylerken sesi biraz tuhaflaştı.
Annesinin ona sarılarak “Sakın üzülme oğlum, metanetini koru. Az sonra anlayacaksın her şeyi” cümlesi ile bozulan suskunluğu Mustafa’ya geçmişti şimdi. Hiçbir tepki vermedi, veremedi. Dili tutuldu bir süre.
Ne demekti biz senin gerçek annen ve baban değiliz. Onlar sahteydiler ve başka anne ve babası vardı öyle mi? Oysa sahte olamayacak kadar gerçek bir anneydi annesi. Babasından daha gerçek bir baba düşünemiyordu. Arkadaşlarının arasında sayıca az da olsa ailesinden şikayetçi olanlar bile vardı. Peki asıl anne ve babası ne kadar gerçekti. Öyle olsa yanında onların olması gerekmez miydi?
Babası Mustafa’nın onlarca soru ile çatışma halinde olduğunu görebiliyordu. Konuşmaya devam etti:
“Oğlum mesele sadece bundan ibaret değil. Şimdi söyleyeceğim şey senin kafanı daha da karıştıracak biliyorum. Fakat hemen olmasa da zamanla bize hak vereceğine ve bizi hoş göreceğine inanıyoruz.”
Mustafa daha kötü ne söyleyebilirsin diyen bir ifade ile baktı babasına. Babası bu kadarını bile söyleyebilmiş olmanın rahatlığı ile devam etti konuşmasına:
“Biz şu an 1988 yılında değil 2057 yılındayız oğlum.”
“Sen ne diyorsun baba? Ben 1970 doğumluyum.”
“Haklısın oğlum. Anlaması da anlatması da zor biliyorum. Birazdan bu sorularının hepsi cevabını bulacak. 2039 yılının son günlerinde dünyanın başına büyük bir felaket geldi. Nereden çıktığı anlaşılamayan ve hava ile çok hızlı bulaşan bir virüs o yıl doğan bebeklerin haricindeki insanların tümünün ölümüne sebep oldu. Üstelik çok kısa sürede oldu her şey. Bebekleri kurtaran da o yılın başında yeni uygulanmaya başlanan ve bebeklere doğar doğmaz vurulan bağışıklık güçlendirici bir aşıydı. Bu aşı salgın sonrası yetişkinlere de yapıldı fakat maalesef işe yaramadı. Amacın insan nüfusunu azaltmak olduğu fakat felaketin bu boyutlara varacağının öngörülemediği konuşuldu. Büyük bir felakete zaten uzun süredir hazırlanan az sayıdaki çok zengin insan dünyayı terk ettiler. Kalan insanların hepsinin ölecek olması umurlarında olmadı. Fakat işler onların planladıkları gibi de gitmedi. Çok güvendikleri o gezegenin umdukları kadar güvenli olmadığı anlaşıldığında onlar için de çok geçti.
“Sen ve senin yaşıtların dünyaya gelen son insanlarsınız. Son doğan çocuklarsınız. Sonrasında ise, iyilik adına mücadele eden inançlı insanlar tarafından insanoğlunu korumaya programlanmış ve derin öğrenme ile birçok alanda insan zekasını aşmış bir Yapay Zeka devreye girdi. Kısa sürede büyük gelişmeler kaydetti. Otoriteyi sağlayarak dünyayı eskisinden daha iyi bir hale getirdi. Virüsten etkilenmeyen bebeklerin yaşaması için gereken her ortamı sağladı. Biz tamamen bir yapay zeka ürünüyüz. İnsan şeklini ve görünümünü kullanmaya devam ediyoruz. Her bebeğe bir anne ve baba tahsis edildi. Biz de senin için görevlendirildik. Bir bebeği sağlıklı bir şekilde büyütmek ve iyi bir insan olarak yetiştirmek için eğitildik. Bunu ilgi ve sevgi ile yapabilmeye dair yığınla alıştırmaya ve teste tâbi tutulduk. Bu şehir seninle aynı durumda olan gençler için 1988 yılındaymışız, henüz dijitalleşmemiş bir dünyada ve her şey yolundaymış gibi hissedeceğiniz bir donanımda kuruldu… Sizden daha küçük ya da daha büyük yaştakilerin hepsi bizim gibilerden oluşuyor. İnsana dair iç güdülerle ilgili, özellikle aşk ve inanç konularında araştırmalar yapmak ve insani yönlerimizi daha da geliştirmek istiyoruz. 18 yaşını dolduran senin gibi yüz binlerce genç var. Amacımız sizin sayenizde insan nüfusunun artmasını sağlamak. Aldığımız talimata istinaden doğum günleri kayıtlarda farklı olsa da bu bilgilendirme bugün hepsi ile paylaşılacak. Bundan sonra sizin yeteneklerinize uygun bir şekilde üniversite eğitimi almanız, huzurlu ve mutlu yuvalar kurarak çoğalmanız ve dünyayı daha yaşanabilir bir hale getirmeniz için ne gerekiyorsa yapılacak. Biz bu gelişmeleri yine teknolojinin minimize edildiği bir dünya ortamında sağlamak istiyoruz. Sizden öğrenmek istediğimiz şeyler için de bu yöntemi daha rasyonel buluyoruz.”
Mustafa duyduklarına çok şaşırmıştı. Bunları hazmetmesi elbette biraz zaman alacaktı. Fakat ikna olmuştu. Kimin daha insan olduğunu sorguladı bir an. Dünyayı bu hale getirenlerin ve veya tüm insanlığı ölüme terk edip kaçanların insanlıktan nasibini alamadıkları muhakkaktı. Onun anne ve babası olmadıklarını, hatta insan bile olmadıklarını söyleseler de, karşısına geçmiş konuyu onu incitmeden açıklamak için çırpınan bu varlıkların onlardan daha insan olduğuna şüphe yoktu.