Akıl ile kalp muhatabiyetini birlikte yakaladığım bir arkadaşımla internet ortamında görüşürken, o an Amerika’da imsak ile gündoğumu arası bir vakit olduğunu hatırlatması ilgimizi çekmişti. Onun sabah namazına hazırlanışı, abdest alışı ile benim öğle namazına hazırlanışım çakışmıştı. Hartford’da gecenin alacakaranlığında sabah namazının ruh halini yaşayan bir arkadaşla aynı anda, ben İstanbul’da güneşli bir sonbahar gününde, bir iş ortamında öğle namazının aceleciliğinde koşturmada idim. Burada öğle ikindi arası yaşanırken orada imsak ile güneş arası yaşanıyordu, an aynı andı.
Diğer taraftan aynı gün ve aynı anda, kutuplarda kış mevsiminin değişik şekilleri yaşanırken, Ekvator bölgesinde yaz mevsiminin değişen halleri sunuluyordu. Orta güney yarımkürede ilkbaharın yaşandığı yeryüzünde, orta kuzey yarımküre sonbaharı solukluyordu. Sydney’de ağaçlar yaprak çiçek açıp meyveye dururken, aynı anda İstanbul’da yaprakları çoktan sararmış ağaçlar son yapraklarını döküyordu sonbaharın sonunda. Hafiften kışa dönmüştü mevsim, içinde yaşadığım İstanbul’da.. Balkonda oturmanın keyfini yaşayan Antalya’daki arkadaşım, tebessümle soruyordu İstanbul’da soba yakıyor olmanın nasıl bir şey olduğunu.
Evrenin yaratılışından itibaren geçen süre içerisinde hem Hartford, hem de İstanbul, Antalya, Sydney, Berlin, Medine... aynı ânı yaşıyordu, fakat tamamen farklı hallerde.. Aynı anda, ancak farklı zaman dilimlerinde. Ağacı ve ağacın filiz vermesinden meyve evresine, yaprak dökümüne kadar tüm evrelerini, hattâ nihayetsiz ağaçları tek bir tohumun içerisine gizleyen o eşsiz kudret, ânın içerisinde de farklı nihayetsiz zamanlar saklamıştı. Ve böylece, hâkim gibi olan zamanın mahkûmu olmayan bir açılımın kapısı aralanmıştı ânın içerisinde. Bir tek an, o ânı yaşayan için tüm zamanlara açılan bir pencere olabilirdi, eğer farkına varılarak yaşanabilirse.
Zamanın mahkûmu olan bir bakış bir ânı, bir günün 24 saatinden birinin altmışta biri olarak algılamak durumundaydı. Hatta ‘an’, daha az bir zamanı ifade ederdi böyle bir bakış için: Ancak bir günün en küçük bir parçası, cüz’î bir cüzü olabilirdi o. Oysa zamandan ve mekandan bir nebze olsun sıyrılıp dünyanın dışından bakınca bir tek ânın içerisinde bir günün, hattâ bir yılın ve daha fazlasının gizlenmiş olduğunu hayret ve sevinçle fark edebiliyordu insan. Çünkü kayıtlardan, zaman ve mekân mahkûmiyetinden bakış açınız nispetinde kurtulmuş olduğunuzu hissediyordunuz. Cennetin soluğunu hissetmek gibi bir şeydi bu.
Doğru bakmayı başarabilen için an, cüz’îlikten kurtulup tüm zamanlarla bir şekilde bağlantısı olan küllî bir an h
Diğerlerinden farklı olana “özel” diyoruz, ve aynen bu kelime gibi tırnak içine… Gecenin geç bir vaktiydi. İnsanların neredeyse tamamına yakını uykudaydı. Bazı evlerin pencerelerinde… “İblis dedi: Beni saptırmana yemin ederim ki...” — A’raf, 16 İblis’in, insan… “Yücelerin yücesi Rabbinin isimlerini tesbih et. Ki, O yaratmış ve yarattığı her… Meleklerin mükemmel ibadetlerine karşılık, sönük ve hatalarla dolu bir ubudiyetten başka birşey… Bu yazıyı okurken, nasıl bir ortamdasınız bilmiyorum; ama nerede, hangi ortamda olursanız…
Özel Zamanlar İçin
İnsan ve İblis / Varoluşa Dair
İnsan ve İblis / Varoluşa Dair
Kader İnsanı Bağlar mı? / Varoluşa Dair
İnsan Neden Yaratıldı? / Varoluşa Dair
Bir Küçük Çay Molası / Varoluşa Dair