TR EN

Dil Seçin

Ara

El-Greko'ya Mektuplar

Nikos Kazancakis 1883’te Girit adasında doğdu. İlahiyyat ve hukuk eğitimi aldı. Paris’te felsefe eğitimi gördü ve Henri Bergson’la çalıştı. Balkan savaşlarında orduya katılıp savaştı. 1945’li yıllarda komünizmle ilgilendi ve Rusya’ya yaptığı ziyarette Stalin ile tanıştı. Ancak bu seyahatte Rusya’da uygulanan komünizm onda büyük hayal kırıklığı yarattı ve Hindistan, Ortadoğu, Mısır ve Türkiye’yi kapsayan uzun bir gezi yaptı. Asya ve Ortadoğu’da farklı din ve milletler üzerinde incelemeler yaparak kendi tabiriyle Allah’ı aradı.

El-Greco’ya Mektuplar aslında Kazancakis’in bu gezilerini anlatan kendi gözlemleri ve anıları. Çocukluğu ve gençliğinde, geleneksellik ve modernlik arasında çelişkileri aşmakla uğraşan Kazancakis, hayatı boyunca ‘kilise öğretisi inanç’ ve ‘ateist Marksizm’ çatışmasını yaşadı.

Çocukluğunda başından geçen bir olay sebebiyle, yaşlanıp gerçeği anlayana kadar Tanrı’ya küs kaldığını söyler. Olay şudur: Komşularından genç ve güzel bir bayan vefat eder. Cenaze tabutu törenle gömüldükten bir süre sonra belediye mezarlığın yerini değiştirmeye karar verir ve herkesin cenazelerini alıp yeni mezarına defnedilmesini ister. Komşu bayanın cenazesini transfer etmeye genç Kazancakis’te gider. Tabut mezardan çıkarılır ve kapağı açılır. Gördüğü manzara karşısında morali bozulan Kazancakis böyle güzel bir yüzün bu kadar korkunç bir hal alması karşısında dehşete kapılır. Allah’ın nasıl olup da böyle bir şeye müsaade ettiğine kızarak küser. Ancak dünyayı dolaşıp, Uzak Doğu ve Ortadoğu dinlerini ve kültürlerini inceledikten sonra yaşlılığında fikrini değiştirir. Bilhassa Mevlevî kültürü Kazancakis’i çok etkiler. Artık ölümün yokluk olmadığını ve ebedî hayata açılan bir kapı olduğu gerçeğini anlamış ve Allah ile barışmıştır.

Gelelim el-Greco’ya. Kazancakis’in dedem dediği Yunan asıllı İspanyol ressam el-Greco, 1541 yılında Girit’te doğmuş, Venedik ve Roma’da sanat eğitimi gördükten sonra İspanya’nın Toledo şehrine yerleşmiş ve 1614’te ölene kadar orada sayısız sanat eseri üretmiştir. Rönesansın hemen peşinden Mikelanjelo gibi ressamların resim sanatında geliştirdikleri üslubu takip ettikleri için Maniyerizm-Tarzcılık adıyla adlandırılan bir dönemin sanatçısı olan el-Greco daha çok ikona olarak adlandırılan, Kitab-ı Mukaddes’teki dinî kıssa ve olayları resimlerinde yansıtmıştır. Ancak zaman zaman dönemin modasına uyarak Yunan mitolojisindeki konuları da resmetmiştir.

El-Greco (1541-1614)

Bu tablonun, kendisinin yaptığı bir otoportre olduğu düşünülüyor.

El-Greco’nun resimlerinde uzayan insan figürleri dinî bir mistisizmin ve ruhanî bir auranın yansımasından başka birşey değildir. Sanatındaki farklılık ancak yirminci yüzyılda anlaşılmış ve kendisi ekspresyonist-dışavurumcu sanat akımının öncülerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Eserlerinden bilhassa ‘Lacoon’ tablosu çok meşhur olmuştur. “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar,” atasözünde olduğu gibi, Antik Troya, yani Truva kentinin bir at ile ele geçireleceğini söyleyen Lacoon oğullarıyla beraber yılanlara atılarak öldürülür.

Roma’da bulunan ünlü bir Lacoon heykel grubu da vardır.

Sanat tarihçilerine göre el-Greco, Lacoon tablosu ile İspanya’da hüküm süren Katolik engizisyonun, bir truva atı gibi içlerine giren protestanlık ve devrimci fikirler tarafından yıkılacağı işaretini bu tablosuna yansıtmıştır.

Rasim Soylu'nun El-Greco "Lacoon" soyutlaması. (2003, 80x100 tual üzerine yağlıboya)