TR EN

Dil Seçin

Ara

Ağaçlar Bize Ne Söyler?

Ağaçlar Bize Ne Söyler?

“Yaratılanlardan uzak kalmak, bizi Yaratandan uzaklaştırmaktadır.”

Musa aleyhisselam ve ailesi, Medyen’den Mısır’a doğru yola çıktıklarında, Tur Dağı’nın eteklerinde konakladılar. 

Geceydi, hava soğuktu. Derken dağın tepesinde, karanlığı delip geçen bir ışık göründü. Bu, bir ateş olabilirdi!

“…Ailesine ‘Siz durun!’ dedi. Ben bir ateş gördüm. Belki size bir haber getiririm; yahut o ateşten bir kor getiririm de ısınırsınız.”

Ve ışığa doğru yürüdü. Dağa giden yol, Kutsal Tuva Vadisi’nden geçiyordu.

Musa Nebî (as) “Oraya vardığında, o kutlu mekânda yer alan vadinin sağındaki ağaç tarafından nida olundu: “Ey Musa, Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” (Kasas Sûresi, 29. âyet) 

Ve Musa Nebî’ye (as) peygamberlik böyle verildi. 

Ne zaman çiçek açmış yahut meyveli bir ağaç görsem, Kutsal Tuva Vadisi’nin sağındaki o ağacı hatırlar ve Allah’ın büyüklüğünün gereği olarak, izzet ve azametine, dalları ışıl ışıl yanan bir ağacı sebep kılıp perde ederek, Peygamberine nida ettiği gibi, biz sıradan kullarına da—bir bakıma—türlü türlü ağaçları aracı yaparak nida edip seslendiğini hayal ederim.

Yeryüzünün bu bağ ve bahçelerinde gezip dolaşırken, kiraz ağaçlarının, şeftali ağaçlarının, mis kokulu ıhlamur ağaçlarının, ballı incir ağaçlarının, tatlı dut ağaçlarının, hoş elma ağaçlarının, dalları yerde iğdelerin ‘tarafından,’ çok değil azıcık dikkatle dinleyiversen, aynı nidanın geldiğini işitirsin:

“Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.”

Bu nidaya kulak vermeli ve en önemlisi çocuklarımızın da kulak vermesine imkân sağlamalıyız.

Yayınlandığı yıllarda Amerika’daki entelektüel mahfillerde büyük ses getiren Richard Low’ın Doğadaki Son Çocuk adlı kitabında, uzun uzun birbirinden çarpıcı örnek ve analizlerle anlattığı özellikle çocukların tabiattan, yeryüzünün bağ bahçe ormanlarından, kuşlardan, kelebeklerden, çiçeklerden, dağ eteklerinden, köylerden, şırıl şırıl akan derelerden, kiraz bahçelerinden ve hatta gökyüzünden bile uzak kalışlarının en kötü neticesi, şu çarpıcı cümlelerle ifade edilir: 

“Yaratılanlardan uzak kalmak, bizi Yaratandan uzaklaştırmaktadır.”

Bu çarpıcı tesbiti tersinden söyleyecek olursak: Yaratılana (Yaratan adına) yakınlaşmak, bizi Yaratan’a yakınlaştırır!

Şunu kesinlikle iddia ediyorum ki, dinî eğitim okullardan, Kur’an kurslarından, camilerden, sohbet halkalarından geçtiği kadar, çiçek açmış badem ağaçlarından, menekşe tarhlarından, bulutlu gökyüzünden, yıldızlı semalardan, dağ bağ köşelerinden, deniz kıyılarından ve dere boylarından da geçmelidir. 

Çocukları camilere götürmek, hatta hatta umreye götürmek, onların manevî dünyalarını mamur etmekte ne kadar önemliyse; tabiata götürmek, bir ormana, bir kiraz bahçesine, bir çiftliğe götürmek de o derece önemlidir.

Onlara, bir Kur’an âyetini ders verir gibi; bir hadisi öğretir gibi, namazı abdesti talim ettirir gibi, çiçeği böceği, arıyı, ağacı, kuşu, yağmuru bulutu ve yıldızları da anlatmalıyız…

Ancak bu şekilde çocuklarımızın Rablerine karşı duydukları saf ve katışıksız meraklarını öldürmeden tatmin edebiliriz…

Müslümanlar olarak bizlerin çocuklarını, Kur’an ile Resulullah (asm) ile yakın tutma gayretleri, hamd edilecek bir noktada iken, aynı gayreti yeryüzünün âyetleri konusunda neredeyse hiç göstermiyor olmamız büyük bir eksikliktir. 

Allah’ı bilmenin ve Esma-i İlahiye’sini talim etmenin en kestirme yolu, kâinat sayfalarında yazılı yaratılış mucizelerini okumaktır... 

Allah’ı bilme ve tanıma yollarında, ayağımıza kadar gelmiş harika bir fırsatı da değerlendirmemek ne büyük bir kayıptır aslında…