TR EN

Dil Seçin

Ara

Allah'ın Bilmesi ve Kader / Kader Soruları

Allah'ın Bilmesi ve Kader / Kader Soruları

Bu ayki yazımızda, Allah’ın ezeli ilmi ile bizim fiillerimizi bilmesinin ne anlama geldiğini ve bu bilmenin, bizi o fiilleri işlemeye mecbur bırakıp bırakmadığına dair örnekler vereceğiz.

Önceki yazılarımızda kaderin, cüz’i irade ve cüz’i ihtiyar kavramları üzerinde durmuş, zaman ve ezeliyetin ne demek olduğu konusunda örnekler vermiştik. Bu ayki yazımızda ise “Allah’ın Bilmesi” başlığı altında Allah’ın ezeli ilmi ile bizim fiillerimizi bilmesinin ne anlama geldiğini ve bu bilmenin, bizi o fiilleri işlemeye mecbur bırakıp bırakmadığına dair örnekler vereceğiz.

Bizim “Allah’ın Bilmesi” şeklinde ele aldığımız konuyu “ilmin maluma tâbi olması” kuralı ile inceleyeceğiz. Bu prensip iyi kavrandığında, çözülmez bir muamma zannedilen kader bahsinin ne kadar anlaşılır olduğunu ve içinde cevaplanamaz hiçbir soru olmadığını göreceksiniz. Şimdi bu konuyu daha iyi anlamak için önce bir tanım yapacak ardından ise birkaç misal vermeye çalışacağız. Bu misallerden sonra “Allah günah işleyeceğimi yazmış, benim suçum ne?” gibi sorular sorun olmaktan çıkacaklar.

İlim, bir şeyin zihindeki bilgisidir. Mâlum ise, o şeyin hariçteki gerçek hâlidir. Mesela bizim ilmimizde bir ev şekli olabilir. Ancak bu ilmimizdeki ev şekli ve bilgisi, her hangi bir evi vücuda getirmeye yetmez. 

Şimdi bu tanım ve örnekten sonra birkaç misalle konuyu daha iyi anlamaya çalışalım:

Yüksek bir tepede oturduğumuzu farz ediyoruz. Tepenin altında da kavisli bir tren yolu olsun. Siz tepenin tam üstünde olduğunuzdan, tren yolunun hem sağını hem solunu, yani tamamını görebiliyorsunuz. Ve bir baktınız ki, aynı rayda karşılıklı ilerleyen iki tren var. Onların 2 dakika sonra çarpışacaklarını gördüğünüzden elinizdeki deftere “Bu trenler 2 dakika sonra çarpışacak” diye yazdınız. Ve trenler iki dakika sonra çarpıştı.

Şimdi, mesela kazadan kurtulan makinistlere deseniz ki: “İşte bu benim defterim. Ben sizin çarpışacağınızı, daha siz çarpışmadan önce bu deftere yazmıştım.” 

Acaba makinistler size, “Biz senin yüzünden kaza yaptık. Eğer sen bizim kaza yapacağımızı yazmasaydın biz çarpışmazdık, sen yazdığın için çarpıştık. Sen bu kazanın sebebisin” diyebilirler mi? Elbette diyemezler. Çünkü sizin yazınız yani bilginiz, onların çarpışacağına tâbidir; yani ilim, malûma tâbidir.

Başka bir ifadeyle: Siz onların çarpışacağını gördüğünüzden dolayı bu yazıyı yazdınız, yoksa onlar siz yazdığınız için çarpışmadılar. Siz yüksek bir yerde olduğunuz için, onların göremediklerini, yani aynı raydan ilerlediklerini gördünüz.

Ayrıca sizin yazınız sadece bir tespittir. Bir zorlama değildir ve dolayısıyla kaza sebebi olamaz.

İkinci bir misal daha verelim. Daha senenin başında iken aldığınız bir takvimde, senenin bütün günlerindeki Güneş’in doğuş ve batış saatlerinin yazılı olduğunu görürsünüz. Mesela senenin son günü olan 31 Aralık’a baksanız, Güneş’in doğuş vaktinin: 7:15, ve batış vaktinin 16:45 olduğunu görürsünüz.

İşte takvimdeki bu yazı ilimdir. Malum ise Güneş’in o saatte doğacak ve batacak olmasıdır.

Yine sorumuz aynı: Acaba takvimde yazıldığı için mi Güneş o saatlerde doğuyor ve batıyor? Elbette hayır… Güneş’in o saatte doğup o saatte batacağı önceden hesaplanıp bilindiği için takvime kaydedilmiş. Yani ilim maluma tâbi olduğu için yazılmış.

Şimdi şunu düşünelim: İnsan son derece âciz, zayıf, ilmi noksan, zaman ve mekânla kayıtlı olduğu hâlde, bir sene sonra Güneş’in ne zaman doğacağını ve ne zaman batacağını önceden bilebiliyor ve onu takvime kaydediyor. Ve hiçbir insanın aklına “Takvimde Güneş’in doğma ve batma vakitleri yazıldığı için Güneş bu saatlerde doğmak ve batmak mecburiyetinde kalıyor; bu yazı olmasaydı, Güneş bu saatlerde doğup batmazdı…” gibi saçma bir fikir gelmiyor.

Hâl böyle iken, acaba kudreti sonsuz, ilmi nihayetsiz, zaman ve mekânların kayıtlarından münezzeh, ezelin sultanı olan Allah’ın, bir takvim hükmünde olan kader defterine bizim doğacağımız günü ve öleceğimiz günü ve bu iki gün arasında neler yapacağımızı yazmasını niçin kavrayamıyoruz?

Güneş’in, takvimde yazıldığı için doğmadığını bildiğimiz hâlde, niçin o işleri kader takvimimizde yazıldığı için yapmadığımızı; aksine biz yapacağımız için onların yazıldığını anlamıyoruz. Ve hatalarımızı kadere yüklemeye çalışıyoruz? Allah ne yapacağımızı bilir ama bu ilim bizi zorlamaz; mesele budur.

Son bir misal daha vererek konuyu tamamlayacağız. Çok tecrübeli bir öğretmen düşünüyoruz. Bu öğretmen, yılların verdiği tecrübeyle, daha sene başında iken hangi öğrencilerin sınıfı başarıyla geçeceğini ve hangilerinin sınıfta kalacağını tahmin edip, bir deftere kaydetmiş olsun.

Ve sene sonu geldiğinde öğretmenin, sınıfı geçeceğini tahmin ettiği öğrenciler sınıflarını geçsin ve sınıfta kalacağını tahmin ettiği öğrenciler de sınıflarında kalmış olsun. 

Öğretmenimiz sınıfta kalan öğrencilere karnelerini verdikten ve bu öğrenciler karnelerindeki zayıf notları gördükten sonra onlara dese ki: “Bakın! Bu benim defterim ki, ben sizin sınıfta kalacağınızı tahmin etmiş ve daha sene başında iken bunu yazmıştım. Ve sizler tam benim tahmin ettiğim gibi sınıfta kaldınız.” 

Acaba öğretmenlerinin bu sözüne karşılık, bu tembel öğrencilerin şöyle demeye hakları var mıdır: “Öğretmenim madem siz bu yazıyı daha biz sınıfta kalmadan yazmışsınız, o hâlde sınıfta kalmamızın sebebi sizin bu yazınızdır. Eğer siz bizim hakkımızda ‘Sınıflarını geçecekler.’ diye yazsaydınız, biz sınıfta kalmazdık.” Elbette böyle diyemezler. 

Çünkü öğretmenin ilmi, öğrencilerin tembelliğine bağlıdır. Başka bir ifadeyle: Öğretmen böyle yazdığı için onlar sınıfta kalmadı, bilakis öğretmenleri, onların tembellik edeceğini ve ders çalışmayacaklarını tecrübesiyle bildi ve böylece defterine kaydetti. Ama defterdeki o yazı öğrencileri zorlayıp tembel yapmadı.

Aynen bu misalde olduğu gibi, gayb âlemlerinin âlimi olan Allah da, hangimizin sınıfta kalacağını yani imtihanı kaybedeceğini, hangimizin sınıfı geçerek cennete gideceğini ezelî ilmi ile bilmiş ve bu bilgiyi, ilmin bir unvanı olan kader defterimizde yazmıştır. Sınıfta kalan öğrencilerin, öğretmenlerini suçlaması ve kabahatlerini öğretmenlerinin yazısına yüklemeye çalışmaları ne kadar anlamsız ise günah işleyen bir kişinin de günahını kadere yüklemesi o derece anlamsız ve gerçeklerden uzaktır.

Bu misallerle anladık ki, “İlim, malûma tâbidir.” Şimdi bu kaideyi kader hakkında tahlil edelim: 

Allah’ın bizim ne yapacağımızı bilmesi ve bu bilgiyi kader defterimizde yazması, ilimdir. Bu ilim neye tâbidir? Elbette malum olan bizim fiillerimize ve yapacaklarımıza tâbidir. Yani biz yapacağımız için Allah öyle bilmiştir. Yoksa Allah öyle bildi diye biz mecburen yapmamaktayız.

Önümüzdeki aydan itibaren kader hakkında sık sorulan soruların cevaplarını vermeye çalışacağız inşaallah.

Serinin Diğer Yazıları: