TR EN

Dil Seçin

Ara

Dünyanın Issız Bir Köşesindeki İslam’ı Hiç Duymayan İnsanın Mesuliyeti nedir?

Dünyanın Issız Bir Köşesindeki İslam’ı Hiç Duymayan İnsanın Mesuliyeti nedir?

Bu soru çoğumuzun zihnini kurcalayan bir bir sorudur. Şöyle düşünürüz, “Bizler Müslüman bir memlekette, Müslüman anne ve babadan doğduk. Ancak dünyanın ıssız bir köşesinde veya İslam’ın hiç duyulmadığı bir diyarda, Müslüman olmayan anne ve babadan dünyaya gelen bir insan, Müslüman olmadığı için cehenneme mi gidecek? Bu insan da bizim doğduğumuz şartlarda doğsaydı o da Müslüman olurdu. Bu Allah’ın merhametine zıt bir durum değil mi?”

Öncelikle bu konuyla alakalı ‘fetret’ kavramını hatırlatmamız gerekir. İki peygamberin devirleri arasında, önceki peygamberin getirdiği dinin unutulmasından başlayarak sonraki peygamberin gelişine kadar geçen zamana “fetret devri” ve bu zamanda yaşamış ve her iki peygambere yetişememiş kimseye de fetret ehli denilir. Fetret ehli; namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerle ve dinin diğer emirleriyle mükellef değildir. Bu hususta ittifak vardır. Ahirette onlara bu ibadetleri yapmadıklarından dolayı hiçbir hesap ve ceza olmayacaktır. Çünkü bunların bilinmesi bir peygamberin tebliğine bağlıdır. Hâlbuki bu kişiler, bir peygambere ulaşamamışlardır. Bu yüzden ibadet ve emirlere muhatap değildirler. Fakat bu kimselerin, Allah’a iman etmekle mükellef olup olmayacakları hususunda ihtilaf vardır.

İmam Maturidi’ye göre, fetret ehli olanlar ibadetlerden sorumlu olmamakla beraber akılları ile bir yaratıcıyı bulup iman etmekle mükelleftirler. Çünkü akıl bir iğnenin ustasız olmayacağını bir rehber olmasa da bulabilir. Bu bulup iman etmek kişiyi cehennemden kurtarır. Ancak İmam Eş’ari’ye göre durum biraz daha farklıdır. Ona göre fetret ehli tamamen cennet ehlidir. Çünkü Kur’an-ı Kerîm’de “Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.”1 buyurulmaktadır. Dolayısıyla Hazreti Peygamber’in (sav) mesajı bir topluluğa ulaşmadıysa bu insanlara azab edilmez.2

Peygamber Efendimiz’in gelişinden sonraki insanların durumu hakkında ise; İmam Gazali (ra) şöyle bir sınıflandırma yapar ki, bu sınıflandırma günümüzde İslam’dan habersiz olanların akıbetlerini merak edenler için de bir cevap niteliğindedir. İmam Gazali şöyle demektedir:

Peygamber Efendimiz’in (asm) gönderilmesinden sonra, inanmayan insanlar üç gruptur:

  1. Grup: Peygamber Efendimiz’in davetini duymamış ve kendisinden haberdar olmamış kimselerdir. Bu sınıf kesin olarak cennet ehlidir.
  2. Grup: Peygamberimiz’in davetini, gösterdiği mucizelerin durumunu ve güzel ahlâkını duymuş olmakla birlikte iman etmemiş olanlardır. Bu sınıf da kesin olarak cehennem ehlidir.
  3. Grup: Bu iki derece arasında bulunan sınıftır. Hz. Peygamberin (sav) ismini duymuşlarsa da vasıf ve hususiyetlerini duymamışlardır. Daha doğrusu bunlar, Hz. Peygamberi—hâşâ—peygamberlik iddiasında bulunan biri olarak tanımışlardır. Peygamber Efendimiz (sav) hakkında, bu olumsuz bilgilerden başka hiçbir şey duymamışlardır. Kanaatime göre bunların durumu, birinci grupta olanların, yani Peygamberimiz’i hiç duymamış olanların hâli gibidir. Çünkü bunlar Peygamberimiz’in ismini, haiz bulunduğu vasıfların zıtlarıyla birlikte duymuşlardır. Bu ise hakikati araştırmak için, insanı düşünmeye ve araştırmaya sevk etmez.3

Bugün gerek Hristiyan ve Yahudi toplumlarında ve gerekse başka ülkelerde İmam Gazali’nin tasnifindeki üç gruba giren insanları bulmak mümkündür.

Çünkü teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan ilkel kabilelerin varlığı malûmdur. Bunlar ne bir televizyon görmüş ne de bir telefon tutmuştur. Dolayısıyla bunlar İmam Gazali’nin tasnifinde, Peygamber Efendimiz’in ismini hiç duymamış kimselere dâhil olurlar ki, İmam Gazali’ye göre bunlar cennet ehlidir.

Dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde ikinci gruba giren insanlar da vardır. Bunlar Peygamber Efendimiz’in peygamberlik sıfatlarını ve pek çok bilgiyi işitmişler, ama buna rağmen iman etmemişlerdir. Hatta teknolojinin gelişimi ve bilgiye ulaşmanın kolaylığı ile, bu grup en kalabalık grup olmaktadır. Bunlar Kur’an’ın birçok ayetinin ifadesiyle cehennem ehlidir.

Bununla birlikte zamanımızda İmam Gazali’nin tasnifinden üçüncü gruba giren insanlar da yok değildir. Hristiyan veya Yahudi âleminin ücra bir köşesinde, toplum hayatından uzak olarak yaşayan ve çocukluğundan beri, kendisine Peygamberimiz’in kötü tanıtıldığı insanlar olabilir. İmam Gazali Hazretleri bu kimseler hakkında kesin bir hüküm söylememekle birlikte bu kimselerin cennet ehli olan birinci sınıfa benzediklerini bildirmektedir.

En doğrusunu Allah bilir ve kulları hakkında hüküm Allah’ındır.

Bizler bu meseleyi zamanımızın büyük bir âlimi olan, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin görüşüyle noktalıyoruz ve bu konunun gerçeğini, “şaşırmayan ve unutmayan” Rabbimiz’in ilmine havale ediyoruz:

“Ehl-i fetret, ehl-i necâttırlar. Bil’ittifak, teferruattaki hatîatlarından muâhezeleri yoktur. İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Eş’arî’ce, küfre de girse, usul-ü imanîde bulunmazsa, yine ehl-i necâttır. Çünkü teklif-i İlâhî, irsal ile olur. Ve irsal dahi, ıttıla ile teklif takarrur eder. Madem gaflet ve mürur-u zaman, enbiyâ-yı salifenin dinlerini setretmiş, o ehl-i fetret zamanına hüccet olamaz. İtaat etse sevap görür, etmezse azab görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz.”4

Bu ifâdelerden de anlaşıldığı üzere, fetret döneminde yaşayanların, dinin teferruatındaki hatalarından dolayı ceza görmeyecekleri hususunda bütün âlimler fikir birliği içindedir. Hatta İmam Şafiî ve İmam Eş’ari’ye göre, bunlar iman etmese, küfre de girse, ondan dahi mesul olmazlar. Çünkü mesuliyet ancak peygamber gönderilmesi ile tahakkuk eder. Ayrıca peygamber gönderildiğinin ve peygamberin vazifesinin mahiyeti de bilinmiş olması gerekir ki, mesuliyet söz konusu olabilsin. Eğer peygamberlerin irşatları, zamanın geçmesi ve gaflet gibi sebeplerden dolayı gizli kalır da anlaşılmazsa, bunlara vâkıf olmayanlar ehl-i fetret sayılırlar ve azap görmezler.

Evet en doğrusunu Allah bilir ve kulları hakkında hüküm Allah’ındır.


Kaynaklar:

1. Kur’an, İsra Suresi, 15

2. Ö. N. Bilmen Muvazzah İlm-i Kelâm, s, 82.

3. İmam-ı Gazalî, İslâm’da Müsamaha, s, 60-61 (Terc. Süleyman Uludağ).

4. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Sekinci Risale olan Sekizinci Mesele

 

Serinin Diğer Yazıları: