TR EN

Dil Seçin

Ara

Ezeliyet Ne Demektir? / Kader Soruları

Ezeliyet Ne Demektir? / Kader Soruları

Kader meselesinin anlaşılmasına engel olan en büyük sebep, “zaman” ve “ezel” kavramlarının birbiriyle karıştırılmasıdır. İnsan, zaman ve mekân içerisinde yaşadığı için, her hadiseyi ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte ve ezeli, zamanın başlangıcı zannetmekle hata yapmaktadır. İşte bu yanlış bilgi sonucu kader anlaşılmıyor.

Kader yazılarımızın ilkinde verdiğimiz tanımda, Kaderi “Cenab-ı Hakk’ın, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi, bütün vasıflarıyla, bütün hâlleriyle ezelde bilmesi ve daha onu yaratmadan önce, her şeyiyle, levh-i mahfuz denilen kader levhasında yazmış olmasıdır.” diye tanımlamıştık ve “ezel” konusunu da sonraki yazılarımıza bırakmıştık. İşte bu ay ve önümüzdeki ay nasip olursa ezeliyet bahsini detaylı olarak inceleyeceğiz.

Kader meselesinin anlaşılmasına engel olan en büyük sebep, “zaman” ve “ezel” kavramlarının birbiriyle karıştırılmasıdır. İnsan, zaman ve mekân içerisinde yaşadığı için, her hadiseyi ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte ve ezeli, zamanın başlangıcı zannetmekle hata yapmaktadır. İşte bu yanlış bilgi sonucu kader anlaşılmıyor.

 

Zaman ve ezel

Zaman, kâinatın yaratılmasıyla başlayan ve içerisinde hadiselerin cereyan ettiği soyut bir kavramdır. Geçmiş, hâl (şimdiki zaman) ve gelecek olarak üçe ayrılır. Bu ayrım biz yaratılmışlar içindir. Yani asır, sene, ay, gün, dün, bugün, yarın gibi bütün kavramlar ancak yaratılmışlar için söz konusudur.

Ezel ise, zamanın başlangıcının öncesi demek değildir. Ezelde, geçmiş-hâl-gelecek yoktur. Ezel bütün bu zamanların aynı anda görüldüğü ve bilindiği bir makamdır. Ezeli daha iyi anlamak için bir örnek verelim:

Düz bir çizgi düşünün, bu çizgi zaman çizgisi olsun. Bu çizginin ortası, şu an içinde bulunduğumuz zaman olsun. Bu çizginin solundaki nokta geçmiş zaman; sağındaki nokta ise gelecek zamandır. İşte ezel, hâli-geçmişi-geleceği aynı anda içine alan bir kavramdır.

 

Zaman kavramları ve içindekiler

Geçmiş zaman, kâinat yaratılışından şu âna kadarki zaman dilimini ifade ediliyor.

Gelecek zaman, şu an içinde bulunduğumuz hâl noktası ile geleceğe doğru torunlarımız, onların torunları ve kıyamete kadar yaratılacak her şey hatta bunun da ötesinde öldükten sonra dirilme, hesaba çekilme, amellerin tartılması ve sırattan geçme gibi hadiseler ve cennet ve cehennem hayatını da içine alan sonsuzluğu anlatıyor.

Ezel ise, bu zaman çizgimizin geçmiş kısmı değildir. Ezeli geçmiş zaman çizgisi üzerinde bir yere oturtmak onu anlamamak demektir. Çünkü ezeli, burası zannettiğimizde,  Allah’ın yarını bilmesini anlamayacak ve şu soruyu sormamıza sebep olacaktır: “Allah günahkâr olmamı yazmışsa benim suçum ne?”

 

Ezel ne demektir?

Ezel zaman çizgisinin de tamamını içine alan zamansızlığı, zaman üstülüğü ifade eder. Zaman çizgisine yukarıdan bakar gibi, hâli, geçmişi ve geleceği aynı anda içine alan ve gören bir makamdır. Dolayısıyla Allah bugünü gördüğü ve bildiği gibi, yarını da öbür günü de ve cennet ile cehennem hayatının yaşanacağı sonsuzluk hayatına kadar her şeyi de bugün ile birlikte görmektedir, bilmektedir.

Hâl-geçmiş-gelecek gibi kavramlar, zaman ile kayıtlı olan yaratılmışlar içindir. O hâlde “Allah yazdı diye biz yapıyoruz” denilemez. Zira Allah (cc) ezeliyeti ile bütün zamanları aynı anda kuşattığından, bizim hür irademiz ile ne yapacağımızı bilmiş ve ne yapacaksak kader defterimize onu yazmıştır. Biz, Allah yazdı diye yapmamaktayız, bilakis biz öyle yapacağımız için Allah yazmıştır.

Demek “Allah’ın ezelî ilmi” dediğimiz kader, geçmiş zamanda yapılmış bir plan olmayıp zaman üstü bir kayıttır; bütün geçmiş ve gelecek zamanları aynı anda gören, bilen zaman üstü bir ilimdir.

Demek ki, “Allah kaderimi yazmış, ben ne yapsam değiştiremem” sözü son derece bâtıl bir sözdür. Çünkü Allah, bizim kader defterimizi yazmış ve bizi o yazıya göre hareket etmeye mecbur etmiş değildir. Aksine, cüz’i irademizle neyi tercih edecek ve hangi fiili işleyeceksek, ezeliyeti ile bilmiş ve kader defterimize yazmıştır.

 

Kader, irademizi zorlamaz

Aslında mazeret olarak öne sürülen “Allah kaderimi yazmış, ben ne yapsam değiştiremem” sözü temelde de yanlıştır. Çünkü kader defteri, Allah’ın ilminin bir tecellisidir. İlim ise zorlama sıfatı değildir. Kader yazısı sadece bir beyandır. Mesela biz ders programını bildiğimiz bir öğrenci için şöyle bir yazı yazsak: “Yaklaşık 15 dakika sonra derse gireceksin.” Şimdi 15 dakika sonra ders zili çalan öğrenci şöyle diyebilir mi: “Eğer bu yazı olmasaydı ben derse girmeyecektim.” Elbette diyemez; çünkü bu bilgiden gelen bir yazıdır, bir haberdir, zorlama özelliği yoktur.

Veya aynı şekilde takvimde güneşin doğuş-batış saatleri yazılıdır. O saatlerde güneşin doğup battığı ilmen önceden bilindiği için o şekilde yazılmıştır. Yazılı olduğu için güneş o vakitte doğup batmaz; o saatte doğup batması bilindiği için o şekilde yazılıdır. Yani takvimdeki yazı bir ilimdir, zorlama değildir.

 

Kader Allah’ın ilmidir

Son bir örnek olarak, iki yolun kesiştiği bir yerdeki yüksek bir binanın üstünde duran bir adam, aynı hızda aynı noktaya doğru birbirini görmeden hareket eden iki aracın kaza yapacaklarını tahmin etse ve bir kağıda yazsa ve ardından yazdığı sürede dediği şekilde kaza olsa, kaza yapan şoförler tahminde bulunan şahsı suçlayabilirler mi?

Aynen bunun gibi, “Allah kaderimi yazmış, ben ne yapsam değiştiremem.” sözü de yanlıştır. Bizlerin fiillerini Allah (cc) ilmi ile biliyor, fakat bize de irade vermiş, biz nasıl istersek öyle yaratıyor. Bu sebeple, kendi tercihimizden dolayı kaderi suçlayamayız.

Fiillerimiz, biz (cüz’i ihtiyarımızla) isteğimizden sonra, Allah’ın kudretiyle yaratılmaktadır. Kader defterinde ezeli ilim ile yazılanların ise, bizim irademizin üzerinde hiçbir etkisi yoktur. O hâlde nasıl olur da biz, fiillerimizin icadında hiçbir tesiri olmayan kader yazımızı sorumlu tutabiliriz? Bu olsa olsa kişinin kendini aldatmasıdır.

 

Kader üzerinden kendini aldatanlar

Kaderi suçlayan kişiye deseniz ki: “Niçin okula gidiyorsun, kaderini değiştiremezsin ki? Eğer kaderinde doktor olmak varsa, zaten olacaksın, bunun önüne geçemezsin, çalışmasan da doktor olursun. Yok eğer kaderinde doktor olmak yoksa beyhude yoruluyorsun!” Ya da şöyle desek: “Niçin dükkânını açıyorsun ki, kaderinde bugün kazanmak varsa, o zaten sana gelir, dükkânını açmasan da olur. Yok eğer kaderinde bugün kazanmak yoksa dükkânını açsan da kazanamazsın, kaderini değiştirecek değilsin ya!” Eğer ona bunları tavsiye etsek, hemen savunmasını yapar ve der ki: “Sen çalışacaksın ki, Allah versin.” Ama iş farzları eda etmeye ya da haramlardan kaçmaya geldi mi, hemen kadere sığınır, teslimiyetçi olur, suçu kadere yükler. Bu kişinin kendisini aldatması değildir de nedir?

 

İnsanın iradesi olduğu için sorumlu tutulur

Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi, Allah bizi hiçbir günaha zorlamıyor. Sadece, zamanları ve mekânları kuşatan ilmiyle bizim ne yapacağımızı biliyor ve kader defterimize yazmış.

Acaba günahımızı kadere yüklememize sebep olan ve “Allah kaderimi yazmış, ben ne yapsam değiştiremem.” dedirten şey: Ne yapacağımızı Allah’ın ezeliyeti ile bilmesi mi? Yani, eğer Allah bizim ne yapacağımızı bilmeseydi biz mesul olurduk da, bildiği için mesul olmayacak mıyız? Analiz bilgisiyle geleceğe dair olumsuzlukları tahmin edenler, o tahminleri çıktığında suçlanıyorlar mı!? Siz bilmeseydiniz bunlar olmayacaktı diye tepki görüyorlar mı!? Demek bilmek ve kaydetmek ayrı, yapmak ayrı. Kaderi suçlamak da anlamsız ve faydasız…

Buraya kadar verdiğimiz örneklerle Allah’ın ezeliyetini anlamaya çalıştık. Ancak şu unutulmamalıdır ki, verdiğimiz bütün misaller, sadece akılların anlamaktan âciz kaldığı bir hakikati yakınlaştırmak için birer dürbündür. Yoksa akıllar, nasıl ki Allah’ın kudretinin ve azametinin büyüklüğünü hakkıyla anlamaktan âcizse; aynen bunun gibi, Allah’ın ezeliyetini ve bütün zaman ve mekânlara ilminin aynı anda münasebetini de tam idrakten âcizdir. Ancak şu basit örnekler bile, “Allah kaderimi böyle yazmış, benim suçum ne?” sözünün ne kadar bâtıl ve faydasız olduğunu göstermekte ve konunun anlaşılmasını sağlamaktadır.

Bir sonraki yazımızda ele alacağımız “İlmin malûma tâbi olduğu” konusu da anlaşılınca göreceksiniz, kader hakkında cevapsız zannedilen bütün sorular, inşaallah cevaplarını nasıl bulacaklar… Allah’a emanet olun.

Serinin Diğer Yazıları: