TR EN

Dil Seçin

Ara

Kıymet Bilmek

Ömür dediğimiz bize bir bedel ödemeksizin lütfedilmiş en büyük nimet...

İslam denge dini… Bizi aşırılığın her türlüsünden sakınmaya davet ediyor… İsraf da aşırılık zaafımızdan kaynaklanan bir olumsuz eylem. İhtiyaçtan fazla pişirilen yemek, çeşmeden boşa akıtılan su, gereksiz yere açık bırakılan ışıklar, daha güzeli olsun, daha yenisi olsun derken abartılan giyim kuşam ev eşyası alışverişleri… İsraf deyince ilk akla gelenler bunlar belki… Netice itibarıyla hem kendi emeğimize hem kesemize hem de çevreye zarar olarak yansımakta bu alanlarda yapılan israf… Bir de zaman, ömür, imkân, insan açısından yapılagelen israflar var ki, sonuçları çok daha vahim çok daha yıkıcı… Sadece bu dünya ile ilgili zarar ve yıkım değil bu, ahiret yurdu için de büyük kayıp, büyük ziyan ve tabi ki hüsran…

Geçenlerde bir sohbette israf edilen, kadri kıymeti bilinmeyen, çarçur edilen nimetlerin sonradan hasretinin çekileceğine dikkat çekilmişti. Modern dünyanın hızla akan hayatına yetişmeye çalışan insanların en büyük şikâyetlerinden biri zamansızlık… Doludizgin hep bir şeyleri yetiştirme telaşında değil miyiz çoğumuz? Bundan mülhem bir on dakikaya bile bazen ne kadar ihtiyaç duyduğumuz, fazladan bir on dakikanın bile yapacağımız işin yetiştirilmesi noktasında nasıl da hasreti çekilen bir nimet olduğu ifade edilmişti.

İşte o zaman şöyle bir muhasebeyi yapmak kaçımızın aklına gelir ki? “Allah’ım ben nice dakikaları kim bilir nerede ve nasıl israf ettim ki şu anda bunun hasretini çekiyorum?” (!) Oldukça manidar ve çarpıcı bir yaklaşım bu. Tefekkür ne güzel bir anlam kapısı aralıyor bize böyle dedim kendi kendime.  Sebeplere takılıp şikâyet edip durmak yerine Rabbine yönelişle kendini muhasebeye çekebilen bir yürek… Her insan bir âlem gerçekten… Aynı durumları tecrübe edip çok farklı tepkiler veren, başka başka sonuçlar çıkaranlara şahit oldukça, insan teklerinin derinlerde bir yerde görünenden öte nice anlam dünyaları barındırdığını bir kez daha anlıyorsunuz.

Bu bağlamda imansız, amelsiz, gafilce yaşanmış bir hayatın aslında israfın en büyüğü olduğu da daha iyi anlaşılıyor. Ömür dediğimiz bize bir bedel ödemeksizin lütfedilmiş en büyük nimet çünkü. Kendi çabamızla veya imkânlarımızı kullanarak teşrif etmedik şu gelgeç dünyaya. Bizi insan olarak yaratan İslam’la şereflendiren âlemlerin Rabbi’nin muhabbeti ve rahmetinin bir tecellisi olarak yeryüzünde aziz bir misafir olarak bir süre kalıp göçeceğiz biz de bizden öncekiler gibi. Ömrün kıymetini bilmemek hem insan, hem zaman israfı… Sonunda gerçeğe uyanıldığında “bir fırsat daha”, “bir süre daha”, “bir kez daha” hayata dönebilmenin hasretini çekmek durumunda kalmak ne kadar azap verici, ne kadar can yakıcı…

Dünya fani, insan cennete namzet bir misafir… Bizi ömür israfına sürükleyen en büyük sebeplerden biri ebediyet iştiyakımızı sanki burada gerçekleştirebilirmişiz yanılgısına düşmemiz aslında.

Maddi refahın arttığı, hayat standartlarının yükseldiği ve dünya nimetlerinin hep dahasının istendiği günümüzde, nefislerin mutmain olması ne kadar da zorlaştı. Çölün yakıcı ikliminde nehirler, sular, yeşillikler gibi cennet tasvirleri o dönem insanları için ne büyük mutluluk, itminan ve huzur vesilesiydi kim bilir? Şimdi ise hemen elimizin altında bulunan bu nimetler sıradanlaşmış ve biz gözümüzü hep başka şeylere dikmiş durumdayız “işte aradığım bu”, “bununla mutlu olurum ancak”, “huzur burada” diyerek… Üstü örtülü bir şekilde seküler zihin kalıpları içinde düşünür olduk belki de…

İnanıyoruz, iman ediyoruz elhamdülillah. Bir yandan da dünyevileşmenin bir getirisi olarak her istediğimizin burada gerçekleşmesi beklentisi içine giriveriyoruz, olmazsa hüsrana uğramış hissediyoruz kendimizi. Dünya sevgisi sabır eşiklerimizi aşağıya çekiyor giderek. Oysa beklentilerimizi öteleyebilmek, ebedi nimet yurdu ve rızay-ı Bari hatırına sabretmek, hayata hikmetle bakmak gibi hasletler olmazsa biz bu dünya tuzaklarına karşı nasıl korunacağız? Nitekim sel üstünde çer çöp misali oradan oraya savrulup duruşlarımız, İslam dini gibi dünya ve ahiret saadetinin anahtarı olan bir büyük nimetin kıymetini layığınca bilmeyişimiz ve değerlerimizi, prensiplerimizi çarçur etmemiz nedeniyle midir acaba? Fırsat varken “Allah’ım biz hangi nimetlerin kıymetini bilmedik de şimdi böyle insanlığa, İslamlığa hasret kalakaldık?” muhasebesini yapmak gerek.

Biz kendimizi değiştirdiğimiz takdirde Allah’ın hakkımızdaki hükmü değişecek vesselam.