“Ölümün bizi ne zaman, nerede yakalayacağını, kâinatın ölümünün ne zaman olacağını, yarın kimin ne kazanacağını, yağmurun ne zaman yağacağını ve anne rahminde nelerin olacağını ancak Allah bilir.” diyor Rahman Suresi. Ancak bugün rasathanelerde yağmurun ne zaman yağacağı yüzde yüze yakın tahmin edilebilmektedir. Anne rahmindekinin erkek mi, kız mı olduğu, hatta hastalıklı mı, sağlıklı mı olacağı Ultrasonografi ve diğer tıbbî testlerle bilinebiliyor. Bu durum ayetin manası ile çelişiyor mu diye akla soru gelebiliyor.
Katıldığım bir toplantıda bu soru İlahiyat Fakültesinden davet edilen hocaya da aynı şekilde yöneltilmişti. Hocanın yanıtı beni çok şaşırtmıştı. Hoca “Evladım sen hocanı çuvallatmak istiyorsun ama nafile. Anne karnındakinin kız mı erkek mi olduğunu kocakarılar da tahmin ediyor. Ultrason ile söylenen sadece bir tahmin. Bilmek ise yüzde yüz erkek ya da kız olduğunu söylemekle olur.” demişti. Ultrason bakan ve yüzde yüz kız ya da erkek olduğunu söyleyen Radyoloji Uzmanı olarak beni bu cevap çok şaşırtmıştı; hatta kocakarılarla aynı kefeye konmak moralimi de bozmuştu. Ortam ve zaman uygun olmadığından müdahale etmemiştim. Ama Bediüzzaman’ın Lem’alar isimli eserinde aklıma gelen cevabı, tereddütleri giderecek nefis izahatlar bulunuyor. Aynamda yansıyanı, ruh penceremden içeri gireni sizlerle paylaşmak istedim.
Bir olay meydana gelmeden önce bilmediğimiz dünyadan (Alem-i gaybtan) yaşadığımız mekana (alem-i şahadete) veriler, emareler gönderiliyor. Sezgisi güçlü olanlar veya işin uzmanları, ipuçları, delilleri topluyor olay hakkında tahminde bulunuyor. Örneğin yağmur yağmadan önce hava rutubetinde, ısısında veya rüzgârında vs. değişmeler oluyor. Bu veriler toplanıp değerlendiriliyor ve yağmurun yağış zamanı ile ilgili tahminde bulunuluyor. Emarelerin belirginliği, sezgilerin güçlülüğü ve uzmanın birikimi yapılan tahminin doğruluk oranında çok etkin oluyor. Mesela kansere yakalanmış bir hasta ultrason ve manyetik rezonans (MR) gibi tetkikler için Radyoloji Uzmanına müracaatta bulunuyor. Muayene sonrası karaciğer ve beyninde metastazlar (yayılmalar) saptanıyor. Diğer veriler ile değerlendirilip 6 ay ya da 12 aylık tahmini ömrünün olabileceği hasta yakınlarına söyleniyor. Eğer hasta söylenen zaman diliminde ölürse insanın ne zaman öleceği bilinmiş olmuyor. Sadece ölümün ipuçları değerlendirilip, vakt-i saati konusunda tahminde bulunuluyor. Ne zaman öleceğini bilmek ise; hiçbir iz, emare yok iken, ne zaman öleceğini söylemekle olur. Onu da ancak sonsuz ilim sahibi Cenab-ı Hak bilebilir. Aynı şekilde kıyametin ne zaman ve nasıl kopacağına dair hadis ve ayetlerde işaretler, izler var. İşin uzmanı bu verileri toplayarak bilgi, sezgi ve tecrübesinden de faydalanarak 1545 (Hicri) diye bir tahmininde bulunuyor. Bu tarihte eğer kıyamet koparsa elbette ne zaman kopacağı bilinmiş olmuyor. Sadece Hadis-i Şeriflerdeki ipuçlarından faydalanılarak bir tahminde bulunulmuş oluyor.
Anne rahmindekinin kız mı erkek mi olduğunu bilmek ise; daha farklı bir incelik. Ayette geçen “Rahimlerde olanı Allah bilir.” (Lokman suresi, 34) ifadesi; rahimdekinin erkek mi, kız mı olduğunu bilmek demek değildir. Belki çocuğun özel kabiliyetlerini, gelecekte hayata dair edinimlerini, insanı insan yapan değerlerini, karakterini bilmektir. Sinirli mi olacak, yumuşak başlı mı; korkak mı olacak, cesur mu; cömert mi, yoksa cimri mi vs. yani manevi şahsiyetini tanımaktır.
Hiçbirimiz ben Ahmet’i tanıyorum, biliyorum dediğimizde; “Ahmet’in kız mı, erkek mi olduğunu biliyorum.” anlamını vermeyiz. Belki Ahmet hangi durumda sevinir, neye kızar, neye üzülür? Yani Ahmet’i Ahmet yapan değerleri biliyorum demek isteriz. Hatta doğacak olan çocuğun, diyelim Ahmet’in bütün insanlardan ayırt edici özelliği olan simasını dahi tam olarak bilemeyiz. Sadece tanıdığımız birilerine benzetebiliriz. Ama Ahmet’in yüzü doğmuş ve doğacak bütün insanlardan farklı olacak. Çünkü ona Vahdaniyet ve Ehadiyet mührü vurulacak. Kaldı ki, Ahmet’i diğer insanlardan tamamen ayıran manevî simasını, mizacını bilmek; tıbbî teknik ve teknoloji ile veya ilim ve sezgi ile asla mümkün olmayacaktır.
Yarın kimin ne kazanacağını bilmek ise; kazancı anlamak ile mümkün. Asıl tüccar ya da asil tüccar ahiretini kazanan tüccardır. “Ahirette seni kurtaracak bir eserin yok ise, fani dünyada bıraktıklarına da kıymet verme.” Yarın kimin ne kadar sevap, ne kadar günah kazanacağını, Cennet meyvesine mi, yoksa Cehennem tohumuna mı uzanacağını ancak Cenab-ı Hak bilir. İnşaallah bizler, yarını bol kazançlı kullar olalım. Kucağımızı Cennet meyveleri ile dolduralım. Bilinmeyenleri bilmeye çalışırken, bilmemiz gerekenleri bilmemezlik yapmayalım. Bilgiye ulaştırandan ve bilginin kaynağından uzak kalmayalım. Bildiklerimizle ihlasla amel edip, iki dünya saadetine ulaşalım.