TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinatın Kimyasını Bilmek

Kâinatın Kimyasını Bilmek

Nasıl oluyor da havai fişek fırlattığınızda patlayıp farklı renkli ışıklar oluşturuyor? Peki ya tehlikeli bir asit, zararsız (HCl) ve lezzetli sofra tuzuna (NaCl) nasıl dönüşebiliyor? 

Aslında bu gibi şeyler yalnızca birer kimyasal tepkimedir. Herhangi bir tepkimenin etkisi bizi şaşırtıyor ve hayrete düşürüyor. Mesela bir çiçeğin açmasında; gerek yapraklarda olsun gerekse çiçeklerin bir kumaş gibi dokunmasında ve harikulade bir tablo gibi boyanmasında fotosentez gibi kimyasal dönüşümler rol alır. Fotosentezle her yaprak sessiz çalışan görünmez bir kimya laboratuvarına dönüşür. Bir şeker fabrikasını düşünün. Sadece pancarda var olan şekeri dışarı çıkarmak için bunca sistemler kuruyoruz. Halbuki her bir yaprak, ışıktan şekerin imal edildiği birer fabrikadır. 

Kimya bize her yaprağın, ağacın ihtiyaç duyduğu maddelerin imal edildiği bir üretim tezgâhı olduğunu söylüyor. 

Canlılardaki sayısız kimyasal dönüşümlerin binlercesi hücrelerde meydana gelir. Bir kap içinde ancak bir yemek yapabiliriz. Ancak gözümüze ilim gözlüğünü taktığımızda hücre dediğimiz o minicik kaplarda binlerce işin karışmadan yapıldığını farkedince ne düşünürsünüz? Bu ilahi fabrikalar olan hücrelerle, Allah’ın hem sanatında üstün, hem ilim ve gücünde sınırsız olduğunu… 

Aslında dünya, karaları, denizleri, içindeki canlıları, havası ve güneşi ile muazzam bir fabrikayı andırıyor. Harika bir organizasyon… Bu fabrikanın enerji santrali 150 milyon km öteden ısı ve ışığını gönderen Güneş. Enerji Güneşten alınırken, bitkiler havadaki karbondioksiti şekere ve oksijene dönüştüren bir fabrika gibi çalışır. Tüm bitkiler bir kimya üretim tesisi halini alır ve tüm kimyasal reaksiyonlar aynı gayeye, yani hayata hizmet ettirilir. Bu tablo da bize bu varlıkları tek bir amaca sevkeden ve o gaye için çalıştıran Hayatın Sahibi olan Allah’a yönlendirir.

Kimyayı, atomların gerektiği yerde ve gerektiği miktarda bulunması ve bir düzen ve ölçü içinde birleşmesi ve ihtiyaç duyulan maddeye dönüşmesi olarak özetleyebiliriz. Elbette burada da cansız atomların bir amaç için sevk edilmesi var. Bu konuya ilk defa Cabir Bin Hayyan, mizan teorisi ile dikkatimizi çekti. 

Bir diğer nokta ise, atom ve atom gruplarının canlı organlarda durmaksızın faaliyet halinde olmaları ve sonuçta tüm bu hareketlerin sanatlı ve süslü yapılışı netice vermeleridir. Atomlar canlı olmadıkları halde, nasıl belli kanun ve prensiplere göre hareket ediyorlar? Bunları kim hareket ettiriyor, kim belli sınırlarda durduruyor? Neden enerjileri bitmiyor? Niçin gereksiz bir yerde toplanmıyorlar, kirlilik meydana getirmiyorlar? Nasıl oluyor da ihtiyaç olan yere, ihtiyaç miktarınca gidiyorlar?..

İşte insan bu soruların izini sürerek, kimya penceresinde hem kendi hakikatini ve hem de kainatın anlamını bulabilir…

 

Kainat Bir Kitap, Atomlar Onun Harfleri

Varlıklarda hükmeden kuşatıcı irade, her şeye hâkim bir kudret, her şeyde görülen ilim ve tercih, prensipli ve kontrollü işleyiş, sürekli yenilenen sürprizli yaratılışlar, kâinata daha dikkatli bakmamızı gerektiriyor. Kitap benzetmesi ile daha iyi yapabiliriz.

Kimya bilimi elementlerin inşa boyutu ile ilgilenir. Sürekli inşa edilen atomlarla, makro âlemin değişim ve dönüşümü de gerçekleşir. 

Elementler saf veya karışım halinde birleşirler. Bunlar moleküllerin ve çevremizde gördüğümüz pek çok cansız maddenin, mesela toprağın ve kayaların, suyun ve havanın yapısında yer alırlar. 

 

Daha Karmaşık Yapılara Da Bakalım

Genleri teşkil eden DNA ve RNA büyük moleküllerdir. Öyleki her biri onbinlerce atomla şekillenebilir. Keza proteinler de. Yağlar, şekerler ise nispeten daha küçük orta boyutta organik moleküllerdir.

Bunlar nasıl olup da hücreleri şekillendirirler? Kimyanın alt dalları olan biyokimya ile biyoloji bilim dalları bu soruya cevap ararlar. Hücrenin incelenmesi biyolojin konusudur, ancak hücrenin içindeki molekül ve iyon gibi zerre gruplarının faaliyeti ve dönüşümleri kimya ile ilgilidir. 

Evet, baktığımızda kararlı, sabit gördüğünüz maddenin; mesela masanızın, koltukların, odanızın, şehrinizin, dünyanın ve gökyüzünün arka planında, temelinde atomlar/elementler var. Bunlar durmadan hayata hizmet koşusu içindeler. Bu hali en güzel ifade edecek kelime ise, reaksiyon ve tepkime kelimelerine karşılık gelen “tahavvülat” kelimesidir. Evet, zerrelerin tahavvülleri (hal değiştirmeleri) ile, zaman dilimlerinde uyumlu bir şekilde ard arda dizilmeleri ile muhteşem tablolar çiziliyor. Ancak faaliyetlerin her biri, harika bir armoni içinde hayata destek olarak, beden/canlı fabrikasının çalışmasına destek olacak şekildedir. İşte kimya, canlılığın devam ettiği hayat fabrikasında, elementler arası faaliyetleri anlatmaktadır. 

 

Kimyasal Aşk

Kimyayı tek kelimede özetleyecek olursak, şiddetli yakınlık meylini ifade eden aşk kelimesi ile olurdu. Bediüzzaman, bu yakınlık meylinden dolayı aşk-ı kimyevi demiş. Bütün kimyasal bileşikler ve sentezler bu aşk sayesinde gerçekleşir. Mesela oksijen ile hidrojen yakınlaştı mı, hemen bir araya gelir su olurlar. Bu iki elementin birleşmesinden hayati neticeler ortaya çıkıyor. Farklı maddelerin o aşk ile bir düzen içinde yakınlaşması sayesinde hayata ayna olurlar.

Oksijen ile hidrojen arasındaki bu yakınlık meyli, yani aşk, diğer elementler arasındaki ilişkilerde de geçerlidir. Bu kimyevi aşktan, sayısız kimyasal madde sürekli yaratılır. Hayatın Sahibi Olan Allah (cc), atomlar ve elementler arasına koyduğu aşk gibi, ahsen-i takvimde yarattığı insanın kalbine de aşk koyar. O aşk ile insan hayata ve hayatı veren Rabbine fıtri bir meyil ve aşk duyar. 

Maddeler arasındaki bu muhabbet ve bağlanma aşkı, atomlar seviyesinde elektromanyetik kuvvetler olarak kendini gösterirken; büyüklerde, yani yıldızlar ve galaksilerde ise çekim gücü olarak tezahür eder, kâinatta her şey böylece bir araya gelir ve düzene girer.

Allah bu kanunları hayatın sürekliliği için var etmiş ve devam ettirmektedir. Bu kanunların hayatımıza farklı yansımaları da vardır elbette. Mesela nefes alırız, oksijen ve karbon arasında yaratılan meyil ile bir yandan kanımız temizlenir, diğer yandan da konuşma yeteneğimizi gerçekleştiririz. Yani soluduğumuz havanın akciğerden dışarı çıkarken de vazifesi vardır. Konuşmak için havayı dışarı kullanırız. Ve konuşmak olmasaydı bütün insani ilişkilerimiz biterdi. 

Konuşmak, Allah’a olan kulluğumuzu da ortaya koyar, namaz kudsi bir sohbettir; dua kulun Rabbi ile konuşmasıdır. Konuşmak ilim nevilerinin de kaynağıdır. Yani bir hava ile çok şey meydana gelmiş oluyor. Vücuttan çıkan hava atmosfere karışınca da bitkilerin fotosentezle besinlerini üretmesinde kullanılır. 

İşte havadaki ve yeryüzündeki atom ve elementlerin kimyasal dönüşümleriyle hayata devamlılık verilir. Hayatın devamı, bir bakıma kimyasal dönüşümlerden, tahavvülat-ı zerrattan ibarettir desek abartmış olmayız. Kimya ilminin esası da bu dönüşümleri bilmekten ibaret oluyor. 

Dünya çapında büyük tasarımların yapıldığı hayatı, böyle kimyasal dönüşümlerle ayakta tutmak, sürekli kılmak, ancak ilmi, kudreti ve iradesiyle her şeyi kuşatan Allah’ın yapabileceği bir iştir. Bu yüzden de her şeyi kuşatan bu “külli iradeyi”, “ilmi”, “kontrol etmeyi”, “idare etmeyi” gösteren bu fiiller, “tabiat/doğa” gibi basit isimler verilerek açıklanamaz, geçiştirilemez. Tabiat, Allah’ın sanatı ve sanatlı eserlerinin toplamıdır.