TR EN

Dil Seçin

Ara

Gizlenen Yönleriyle Sultan II. Abdülhamit Han

Gizlenen Yönleriyle Sultan II. Abdülhamit Han

Sultan Abdülhamit Han'ı anlamak, pek çok şeyi anlamak olacaktır.

Sultan II. Abdülhamid, çağını aşan icraatları, eserleri, projeleri ve politikaları ile hâlâ ilgi odağı olmaya devam ediyor. Abdülhamid Han tanındıkça kendisine hayran bırakıyor. Bu iki yazı ile, Sultan Abdülhamid’in anlaşılmasına ve bilinmeyen yönlerinin keşfedilmesine bir katkıda bulunmak istedik…

 

Ramazan Hassasiyeti

Ramazan ayı geldiğinde Sultan II. Abdülhamid’in dindarlığı ve hassasiyeti zirveye ulaşırdı. Mübarek ayın ruhuna ve adabına uygun hareket edilmesi noktasında saray sakinlerini, İstanbul halkını ve tüm memleketi uyaran emir ve iradeler neşreder, gazetelere ilanlar verirdi.

10 Ocak 1899 tarihli iradede Padişah, Müslümanların Ramazan-ı Şerifini tebrik ettikten sonra şu ikazlarda bulunmuştu:

“Şerefle gelip yaklaşmakta olan mübarek Ramazan ayının bilcümle müminler ve Allah’ın birliğine inananlar için günahlarının affına vesile olması ve bütün ehl-i İslam’ın bu ayın kudsiyetini nazar-ı itibara alarak İslamiyet’in yüce prensiplerine aykırı hareketlerden, mübarek gecelerde münasebetsiz ve çirkin yerlerde bulunmak gibi İslam’a yakışmayan ve men edilmiş hallerden katî surette uzak durmaları, oruç, namaz vesaire gibi dini vazifeleri yerine getirmeye bir kat daha dikkat etmeleri velhasıl müminlerin dinin açık hükümlerine tamamıyla riayet etmeleri Yüce Yaratıcı’nın rızasına, Peygamber Efendimizin hoşnutluğuna ve her iki dünyada kurtuluşa mucib olacağından şüphe bulunmamaktadır. Bu sebeple bu konuya dair emir ve tembihlerinin ilanı Padişah Efendimizin emir ve iradeleri gereğindendir.”

Sadrazamlık makamına gönderilen 8 Kasım 1904 tarihli iradede ise, Müslümanların bu ayda İslam adabına ve dinî vazifelerine daha fazla itina göstermeleri hususunda tedbir alınmasını ve gönderdiği ilanın gazetelerde yayımlanmasını istemişti:

“Her vakitte ve özellikle mübarek Ramazan’da bütün Müslümanların İslam adabına ve dinî vazifelerine itina eylemeleri lüzumuna dair Dâhiliye Nezareti’nden Zabtiye Nezareti’ne yazılacak tezkire suretiyle, yine Dâhiliye Nezareti’nce gazetelere yazdırılacak ilan metni Zat-ı Şahanelerinin ferman-ı hümayunlarına uygun olarak taraf-ı sadaretinize gönderilmiş olup, tezkerenin Zabtiye Nezareti’ne iletilmesi ve ilanın da yarın çıkacak gazetelerde yayınlanması Padişahımız Efendimizin emir ve iradeleri gereğindendir.”

 

İslamî Adapla Terbiyeye Verdiği Önem

Tahsin Bey tarafından padişah adına hazırlanan 9 Temmuz 1901 tarihli iradede, çocuklar ve gençlerin İslamî adap ve terbiye ile yetiştirilmesi gerektiğine dair şu uyarı ve tavsiyelere yer verilmişti:

“Haber alındığına göre Avrupalı ve yerlilerden gayet ahlaksız ve uygunsuz birtakım Hıristiyan kadınları mürebbiye namıyla ve sütana sıfatıyla vs. bir suretle İslam hanelerine alınmakta ve Müslüman çocuklar, bu sefih kişilerin terbiyesine bırakılmaktadır. Bu çocuklar bilahare, ekseriya Hıristiyan mekteplerine verilerek, bu suretle din ve mezheplerinin adabını ve gereklerini öğrenmekten mahrum bırakılmaktadır. Ayrıca Müslüman kız çocukları araba içlerinde ve bu tür mürebbiyeler elinde şurada burada hatta Hıristiyan mahalleleri aralarında İslamiyet’in mukaddesatına ve mahremiyetine aykırı şekil ve kıyafette açık saçık gezmektedirler.

Bu tür bir terbiye usulü ve taklitçi hayat tarzı kendini bilen Hıristiyanlarca bile alay mevzuu olmaktadır... Sözü edilen haller İslamiyet’in adap ve esaslarına tamamıyla aykırı, gayrimeşru bir sefaletperestlik ve başıbozukluktan başka bir şey değildir. Zat-ı şahanelerinin bu gibi hallere asla cevaz vermeyeceği cihetle, kanun ve terbiye usulü çerçevesinde hükümetçe ve zabıtaca gerekli tedbirlere başvurularak, her halükârda diyanete, adaba ve terbiyeye aykırı bu çirkin hallere bir son verilmesi ve ona göre gerekli yerlere tebligat yapılması Padişah Efendimizin emir ve iradeleri gereğindedir.”

 

Abdestsiz Yere Basmazdı

Sultan Abdülhamid’in kişiliğinin en baskın tarafı dindar olmasıydı. Doğru ve sağlam bir dini itikada sahipti. Osmanlı’nın ‘veli’ padişahı olarak nitelendirilecek kadar dindar ve takva ehli bir sultandı. Şazelî ve Kadirî tarikatlarına intisaplıydı. Kadere inanışı fevkalade kuvvetliydi.

Hayatı boyunca ibadetlerini aksatmadı. Sarayın hususî bahçesinde beş vakit ezan okutur, namazlarını cemaatle kılmaya hassasiyet gösterirdi. Mümkün olduğunca İstanbul’daki selatin camilerine devam eder, halk ile de namaz kılmaya çalışırdı.

Sürekli Kur’an-ı Kerîm okur ve okuturdu. Buhârî-i Şerif’i özel olarak bastırmış, tüm Müslüman memleketlere ve camilere hediye etmişti. Çanakkale Harbi’nde sürekli Buhârî-i Şerif okuyarak dua etmişti.

Gün içerisinde abdestli durur, devlet işlerini ve evrakları abdestli haldeyken imzalardı. Yatağının başında daima temiz bir tuğla bulundurur; yataktan kalktığında çeşmeye kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm amacıyla kullanırdı. Neden böyle hareket ettiği sorulduğunda şu düşündürücü cevabı vermişti: “Halife olarak biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!”