TR EN

Dil Seçin

Ara

Osmanlı Sanatkârlarının Ehl-i Hiref Teşkilatı

Osmanlı Sanatkârlarının Ehl-i Hiref Teşkilatı

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren her kurumunun bir sisteme bağlandığı uzmanların dikkatini çeker. Mehter Takımı o dönem için müziğin bir sistem ve kurumsal yapılanmasının ilk örneğidir. Diğer sanatlarla uğraşanlar da Ehl-i Hiref adı verilen bir çeşit sanat loncası ile organize olmaya başlar...

Sanatın okulu ustalardır. İlk insanlardan itibaren sanat eğitiminin temelini bir ustadan ders almak şekillendirir. Ancak bir sanatı ilk defa icra ettiği varsayılan kişilere de pir derler. Örneğin gemicilerin piri Hz. Nuh Peygamberdir. Terzilerin piri Hz. İdris, saatçilerin piri de Hz. Yusuf Peygamberdir.

Sanat felsefesi ve Estetik bilimi, sanatın kaynağı hakkında farklı teoriler ortaya koyar. Sanatın kaynağını Evrim Teorisine dayandıranlar, maymundan evrimleşen insanların sanatının da evrimleşerek ortaya çıktığını iddia ederler. Onlara göre vahşi tabiat şartları insanın çeşitli sanat dallarıyla uğraşmasına yol açmıştır. Ancak ilk insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimler evrimci iddialarını yalanlamaktadır. Çünkü bu resimler gösteriyor ki, ilk insanlar en az Picasso kadar yeteneklidir.

Ayrıca sanatın oyundan doğduğunu varsayan bir teori daha vardır. Bunlara göre de ilk insanlar yemişler içmişler daha sonra canları sıkılmış ve enerjilerini atmak için oynamaya, dans etmeye, bağırarak müzik icra etmeye ve duvarları çizerek resim yapmaya başlamışlardır… Bu teorinin de Evrim Teorisine dayandığı anlaşılmaktadır.

Marksist estetik ise sanatın kaynağını materyalist görüşte arar. Onların iş teorisine göre sanat, ekonomik uğraşılardan yani işten doğmuştur.

Başka bir görüşe göre sanatın kaynağı dindir. Bilhassa İlahi dinlerde Allah’ın gönderdiği peygamberler ve kitaplar insanlara her konuda olduğu gibi sanatın ortaya çıkışında ve gelişmesinde de rehberlik etmişlerdir. İlk insanlardan itibaren hemen hemen dünyanın her yerinde din adamları ya vahiy, ya ilhama mazhar olarak insanlara önderlik etmişlerdir. Bazı toplumlarda din adamları ve şamanların bir kısmı diğer insanların inançlarını suiistimal etmekle birlikte çoğu insanlara inanç, ibadet, dua, ölü gömme, ahlak, nikâh, adalet, hak-hukuk gibi konularda olduğu gibi tıp, sanat ve bilim konularında da rehberlik etmişlerdir.

Din eğitiminin verildiği okullar pek çok toplumda bir külliye sistemini andırır. Küçük yaşta buraya alınan çocuklar din adamı olarak yetiştirilmesinin yanında dünyevi bazı işlerde de eğitim alırlar. Örneğin edebiyat, hitabet, müzik ve diğer güzel sanatlar gibi… Avrupa’da kilise ve manastırlar sanatın ana destekleyicisi olduğu gibi, Osmanlı’da da bilhassa Mevlevihane’ler sanat okulu olan dini kurumlardır.

Çok eski zamanlardan beri sanat eğitimi bir ustanın yanında çırak olmakla başlar. Önce kalfa mertebesine yükselen çırak, daha sonra yıllar içerisinde uzmanlaşarak usta olmaya hak kazanır. Farklı dönemlerde farklı uygulamalar olmakla birlikte genellikle üstadından ustalık belgesi ya da icazet alan birisi kendi işyerini açmaya hak kazanır. Hatta yine ustasının ve diğer esnafın yardımıyla kendi işyerini açar. Pek çok sanat dalında icazet almayan sanatkârlık yapamaz yapsa da eserine imza atamaz. Bu güzel sanatların tarihi akışında önemli bir gelenek olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren her kurumunun bir sisteme bağlandığı uzmanların dikkatini çeker. Mehter Takımı o dönem için müziğin bir sistem ve kurumsal yapılanmasının ilk örneğidir. Diğer sanatlarla uğraşanlar da Ehl-i Hiref adı verilen bir çeşit sanat loncası ile organize olmaya başlar. Lonca sistemi dünyanın başka ülkelerinde de olmakla birlikte Osmanlı kültüründe Ahilik gibi dini ve manevi alt yapısı olan sivil toplum kuruluşlarının temelini oluşturur.

Esnaf ve sanatkârlar teşkilatı olan Ehl-i Hiref, daha çok devletin imar ve sanat ihtiyaçlarına hizmet eden resmi bir kurum ve sistemdir. Saraya bağlı olan atölyelerde çalışan sanatkârlar başta sultan ve devlet erkânının taleplerini yerine getirmeye çalışan Saray Ehl-i Hiref’idir. Ayrıca Yeniçerilerin ihtiyaçlarını üreten Yeniçeri Ehl-i Hiref’i ve bunlara dışarıdan destek veren şehir esnafı da Ehl-i Hiref Teşkilatı içerisinde değerlendirilir. Hatta zaman içerisinde Bursa, Kütahya ve İznik gibi şehirlerin sanatkârlarının eserleri Ehl-i Hiref tarafından değerlendirilmiş ve buralara çırak gönderilerek eğitilmeleri sağlanmıştır.

Edirne’de başlayan ve İstanbul başkent olduktan sonra buraya nakledilen Ehl-i Hiref, aynı zamanda Anadolu ve Rumeli’den toplanan yetenekli çocukların eğitildikleri ve yeni sanatkârların yetiştirildiği bir okuldur. Ehl-i Hiref, II. Bayezid zamanından itibaren de çok düzenli bir teşkilat sistemine dönüştürülür.

Ehl-i Hiref mensubu sanatçılar Hazinedarbaşına bağlıdır ve maaşlarını oradan alırlar. Ayrıca bağlı bulundukları bir Reisülküttap vardır ki, resmî işleri ve yazışmaları o sürdürür. Çeşitli sanat dalları bölüklere ayrılmış ve başlarında kethüda, sernakkaşan veya sersanatkâr bulunur. Maaş ve sipariş işleri düzenli olarak defterlere kaydedilir. Her şey emir komuta ve hiyerarşi içerisinde yürütülür.

Kâğıt yapımından mürekkep ve boya imalatına, kitap yazımından cilt ve süslenmesine her aşamada farklı sanat dalları doğmuş, sadece bu alanda hattat, nakkaş, müzehhib, mücellit gibi pek çok sanatçı türü ortaya çıkmıştır. Ayrıca kuyumculuk işleri yapanlar, dokumacılar, tüfekçiler, ahşap sanatkârı kündekârlar, çilingirler, dericiler, cam ustaları ve saatçiler gibi farklı sanat dallarında, çok sayıda sanat ve sanatçılar da Ehl-i Hiref içerisinde yer alır.

Sanatkârlar bazen sipariş dışında, kendi gönüllerinden ürettikleri sanat eserlerini sultana hediye olarak arz ederler. Padişah da onların bu güzel eserlerini ve emeklerini çeşitli ödüller vererek takdir ve teşvik ederdi.