TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayatın İki Yakasındaki Fener

Hayatın İki Yakasındaki Fener

Bir yanar, bir söner..

Hayatın iki yakasındaki fener..

Açıktan gemiler gelir..

Açıktan gemiler geçer..

İçinde bir garip kaptan..

Ve nice yolcularla beraber..

Kaç gemiye,

Kaç kayığa ışık oldun sen..

Ey fener..

Saydın mı hiç?

...

Ne kadar da benziyorsun hayatımıza..

Hani derdini ummana döken âşıklar var ya..

Devâsını secdelerde arayanlar var ya..

Gözyaşlarını duâlarına katanlar var ya..

Onlara ne kadar da benziyorsun sen..

Denizin dalgaları korkuturken bizi,

Işığının pırıltıları ümit olur, aydınlatır içimizi..

Seni uzaktan görenler,

Işığını ümit bilirler..

Ey içimin feneri..

Ey hayat sahilimin ışığı..

Hayatımın her anı gibi..

Bir doğan, bir ölen..

Bir yanan, bir sönen..

Hayat fenerim benim.

Bir gün..

Sahilden biri el eder..

“Güle güle gidin..

Sevdiklerinize kavuşun..

En güzel yarınlar,

Hayırlı sabahlar..

Hayırlı geceler sizin olsun..

Yüzünüzden tebessüm..

İçinizden ümitler..

Eksik olmasın hiç..

Ey gemideki yolcular” der,

Kalbî duâlar eder..

Bu duâlar yerini bulur.

Gemideki bir yolcuya ulaşır.

Bir gece, geminin güvertesinde düşünmektedir o yolcu.

Uzun uzun düşünür..

Düşünmekse deşmektir, bunu bilir.

Bir yanıp sönen fenere bakar,

Bir de kendi hayatına..

Bir de yıldızlarla yaldızlı semaya..

Konuşur kendisiyle:

“Ne güzeldir bu dünya

Bir bayram yeridir âdeta.

Ne varsa içinde,

Her biri peşi sıra resmigeçitte,

O resmigeçitte yerlerini almak için buraya gelirler..

Ne kadar mahlûkat var ise, hepsi buraya gelir.

Bu dünyaya gelirler.

Bir an görünüp, giderler…

İstikbalden gelip halde görünür, maziye dökülürler…

Dalgaların biri gider, yerine diğeri gelir.

Yapraklar dökülür, yerine yenileri gelir.

Çiçekler solar, yerine yenileri açar.

Kelebekler ölür, yerine yenileri doğar.

Sular derelerde durmaz, denizlere dökülür.

Ama yerleri de hiç boş kalmaz.

Kimi daha uzun zaman kalır bu dünyada,

Kimi hemen kaybolur.

Giden gelmez; gelen gider.

Oysa gelenlerin de gidenlerin de her biri güzeldir;

Hem de çok güzeldir..

Muhteşem bir sanat şaheseridir.

Harikulâdedir..

Onların kaybolup gitmelerine gönül razı olmaz.

Amma gelenler de gidenleri aratmaz güzelliktedir..

Gelenlerin her biri, bir zaman sonra

Tek tek gözden kaybolsa da,

Onlarla beraber görülen güzellik

Dünya üzerinde parlamaya hep devam eder.

Gelen gider, ama mânâsı bâki kalır.

Güzeller gider, güzellik hâlâ oradadır.

Bellidir, besbellidir..

Yenilenmek ve tazelenmek ister o güzellik.

Bazen de hasretle ve muhabbetle özlenmek ister.

Bu arada…

Bekleyenler de vardır sırada.

Onlar da dünyaya gelip görünmek ister.

Şu dünya o zaman, bir gemi olur kocaman..

Bu dünya denilen denizin üzerinden..

Görünmeyen âlemlere içindeki mahsulâtı boşaltır gider.

Bu küçük gezegen bile…

Zenginliğiyle göklere denk bir değer alır.

Göz önündeki her şey böyledir de,

Dünyanın bir başka yanı farklı mıdır sanki?

Hayır, elbette hayır…

Bu dünyanın her köşesinde her an yeni yeni dekorlar,

Böyle bir düzen içinde yeniden yeniye tazelenir.

Sahneyi terk edenleri

Sahneye yeni gelenler izler.

Fotoğraflar alınır, filmler çekilir.

Zikirler kaydedilir.

Konuşmalar, sohbetler…

Yapılan küçük büyük bütün işler kaydedilir.

Ne ağustos böceğinin zikri,

Ne bülbülün tesbihatı,

Ne kanaryanın şakıması,

Ne arının vızıltısı…

Hiçbiri, ama hiçbiri unutulmaz.

Ne denizin dalga sesi,

Ne mavilikte uçan martının kanat sesi,

Ne de bir insan nefesi..

Hiçbiri, ama hiçbiri o kalabalıkta kaybolmaz.

Yapılan hiçbir şey boşa gitmez.

Bir an için de olsa,

Dünyaya gelip gözünü açan ve kapayan

Her bir varlığın bu senaryoda değerli bir yeri vardır.

Onun da bir nasibi vardır.

Onun da hayatı vardır.

Kaydedilir.

İlâhî kudret, kader kalemiyle her şeyi güzel yazmıştır.

Bir gün gelir..

Zaman ve mekân farkının ortadan kalktığı başka bir âlemde

Bu güzel tabloların; hepsi, ama hepsi bir arada seyredilir.

O gün geldiğinde hepsi dinlenir.

İşte o zaman anlaşılır dünyanın niçin bu kadar çok değiştiği..

Bu güzellerin nereden gelip nereye gittiği…

...

Geminin sahile yaklaşması yakındır artık..

Güvertedeki o garip yolcunun içinden

Bir sevgi seli boşalır.

Ümitle, hüzünle karışık…

Öteki yakanın ışıkları görünür uzaktan..

Ve yolcu anlar

Vaktin yaklaştığını

Hayatın iki yakasındaki fenere..

Bir yanıp bir sönen o fenere bakar..

Tutamaz kendini, dökülür gözlerinden gözyaşları…

Aynı anda boşanır, gökyüzünden rahmet yağmurları..

Hep aynı yağmur karşılar beni.

Bu sahile yaklaştığım zaman.

İçimdeki keder dağılıverir,

Gözlerimin nuru parlayıverir.

Dalda açan çiçek gibi

Tomurcuklanır yeniden içimde ümitler.

Şu garip şehre, şu yanıp sönen ışıklara yaklaştığımda.

Dilimden hep o şiir dökülür:

“Söndürün lâmbaları, uzaklara gideyim;

Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim.”

-Necip Fâzıl Kısakürek

Ve bir de şu âyet:

“Üzerinde dolaşasınız ve Allah’ın rızkından yiyesiniz diye

yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur.

Herkesin dönüşü de ancak O’nadır.” (Mülk, 15)

Geceye, rüzgâra, sese, ümide

Ve dahi fenerin ışığına

Bir kelebek gibi katılıp gider yolcu.

Ardından duâlı bir temenni

Bir veda mektubu bırakır.

Teselli verir...

Bu sahilde bekleyen yolcuları uyarır..

“İnsan bir gemi,

Akıl dümeni

Fikir yelkeni.

Kullan gemini,

Göreyim seni.”