Soru: Evrimciler faydalı mutasyonlar için şu örnekleri veriyorlar:
1) HIV virüsü karşılaştığı yeni durumlara karşı mutasyonla uyum sağlamıştır.
2) CCR5 genindeki mutasyon. CCR5-Delta32 mutasyonunu kazanmıştır ki, bu mutasyon CCR5 genindeki genetik bilginin bir kısmının silinmesine sebep olmuştur (32-bp segment silinmesi). Bu mutasyonu taşıyan homozigot fertler, HIV enfeksiyonuna karşı tamamen, ya da kısmen dirençlidir.
3) Deneylerle bazı klamidyalar karanlıkta gayet iyi büyürken, bazıları hiç büyüme göstermemişti. 600 jenerasyon sonra ise, klamidyaların büyük çoğunluğu karanlıkta gayet iyi büyüyebilir hale gelmiştir.
Bu iddiaları ne kadar doğrudur?
Cevap: Mutasyon, canlıların genetik yapısında ani olarak meydana gelen ve kalıtımla yavrularına geçen değişikliklerdir. Mutasyon ya genlerde olur, ya kromozomlarda. Her canlının kromozom sayısı sabittir.
Yukarıda sorulan, canlıların genlerinde veya genler üzerine etkili olan enzimlerde görülen veya müdahale ile ortaya çıkan değişikliklerdir. Bakteri ve virüs tarzındaki böyle tek hücreli organizmalara yapılacak müdahalelerle, onların yapısı, şekli, görevi ve ürettiği ürün çeşidi değiştirilebilir. Her bir canlıda bu değişmenin sınırı vardır, bunun ne olduğunu ilmi çalışmalar ortaya koyar.
Birinci soruda söz konusu edilen HIV virüsü, AİDS hastalığına sebep olan bir virüstür. Bu virüs, insandaki savunma sistemini tesirsiz hale getirerek devre dışı bıraktığı için, canlı bedeni bütün hastalıklara karşı savunmasız bir hale gelmektedir. Şu an bilinen bir çaresi de yoktur.
İkinci soru da yine HIV virüsü ile ilgilidir. Bu virüs, insanda mikroplara ve yabancı cisimlere karşı savunmayı yapan akyuvar hücreleri üzerinde bulunan CCR5 proteini, CCR5-Delta32 şeklinde değişikliğe uğradığı zaman o hücrede genellikle hastalık yapamamaktadır.
Üçüncü soruda yer alan klamidya (chlamydia) ise, cinsel yolla bulaşan, hem kadın hem de erkeklerde genital enfeksiyonlara sebep olan mikroorganizmalardır. Bunların normalde ışıklı ortamda gelişirken karanlık ortamda da gelişebildiği belirtilmektedir.
Yukarıdaki sorularda, mikroorganizmaların, bilinen yapı ve görevlerinde bazı değişiklikler gözlenmekte ve bu değişikliklerin faydalı olduğu dile getirilmektedir. Perşembe’nin gelişinin Çarşamba’dan belli olduğu gibi, evrimciler de, mikroorganizmaların bazı farklı yapı ve davranış kazanmış olmalarından hareketle, bütün canlıların bu şekilde evrim geçirerek birbirinden teşekkül ettiği iddialarını ve inançlarını doğru göstermeye çalışmaktadırlar. Ancak gerçekler, evrimcilerin inançları gibi değildir.
Madem, HIV virüsünün önüne hangi kimyevî barajı koysanız onu atlayıp geçiyor. O halde gerek bu HIV virüsünün ve gerekse benzer diğer virüs ve bakterilerin genetik yazılımı iyi okunarak, onların zararlı etkilerini durdurabilecek kimyevî barajların neler olabileceği bulunmalıdır. Yoksa burada tespit edilebilen bazı davranış ve görev değişikliklerini evrimin temeli saymak, evrim ideolojisine kullanmak için konuyu saptırmak olur.
İsterseniz konuyu daha iyi anlayabilmek için, uzaya gönderilen araçları örnek verebiliriz. Yapılan uzay aracına bir ve bazen birden çok görev yüklenir. Fotoğraf çekme, saatteki hızı ayarlama, bir istasyona uğrama, bozulan ve arızalanan cihaz ve aletleri tamir etme, gerekirse onların yerine yenilerini koyma gibi bir yazılım programıyla donatılır.
Mesela güneş enerjisiyle çalışacak şekilde bir uzay aracı dizayn ediliyor. Bu araçta bir arıza halinde akü sisteminin devreye girmesini planlıyorsunuz; bu sistem de arıza yaparsa atom enerjisi sistemini planlıyorsunuz ve aracınızı ona göre yapıyorsunuz.
Böylece bir takım arıza veya engellerle güneş enerjisi devreden çıkacak olursa, akülü enerji devreye girecektir. Ve akülü donanımla birlikte, bir takım farklı alet ve sistemler de işe dahil olacaktır.
Akülü sistem de devreden çıktığı zaman, atom enerjili sistem devreye girecektir. Böylece en olumsuz şartlarda dahi sizin uzay aracınız görevini yapıp dönecektir. Şayet siz bu araca sadece akülü sistem koymuşsanız, aküsü bitince iş yapamayacaktır.
İşte Cenâb-ı Hak (cc), her bir varlığı belirli bir gen potansiyelinde ve kapasitesinde yaratmıştır. Bu potansiyelin ne olduğu, sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği laboratuvar çalışmalarıyla ortaya konulmalıdır. Mesela bu canlıların bir kısmı, uzay aracında örneğindeki gibi, sadece akü ile çalışacak şekilde programlanmışsa; yani, bir takım olumsuz şartlar karşısında devreye sokacağı farklı donanımlar verilmemişse, o canlı basit birkaç müdahale ile hayat sahnesinden çekilecektir.
Şayet o canlı, hayatını tehlikeye sokacak şartlarla karşılaştığında, farklı sistem ve yapıların devreye gireceği bir genetik yapıyla kodlanmışsa, yani sizin koyduğunuz engelleri, uyguladığınız ilaçları etkisiz kılacak donanımı varsa, o yeni ortamda da, bir takım yeni yapı, şekil ve davranışlarıyla varlığını sürüdürecektir. Ta ki, genetik yapısında kendisine Allah tarafından verilen imkânların son sınırına varıncaya kadar.
İşte genetik yapısı farklı ortamlara göre dizayn edilmiş canlılar, öldürücü ilaç gibi olumsuz çevre şartlarında belirli ilaç dozlarına kadar dayanabilmekte, her doz artışında, yeni yapılar devreye girmekte, o canlı; tüylenme, kanatların ve ayakların küçülmesi, ya da kanat gibi bazı yeni yapıların ortaya çıkması veya bazı ilaçlara karşı direncin artması gibi yapılar kazanabilmektedir.
Mesela, karşınızda sadece tüfeği olan bir askeri kolayca alt edebilirsiniz; ama bilim-kurgu filmlerindeki gibi uçma sistemine varana kadar pek çok donanımı olan ve üzerinde her türlü silahı taşıyan bir askeri yenmeniz elbette kolay olmayacaktır. Bu askerin kullanılmaz hale gelen bir silahını atıp başkasını kullanmaya başlamasını, evrim geçirip başkalaştı diye düşünmek ya saflıktır, ya da insanları saf görüp kandırmaya çalışmaktır. Evrimcilerin yaptığı işte budur.
İşte, faydalı mutasyon, değişme ya da başkalaşma olarak gördükleri ve isimlendirdikleri yeni yapılar, o canlının genetik yapısında var olan ve yeni ortama göre devreye giren yapılardır. Yani bu işler, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz ilim, irade ve kudretiyle koyduğu ve çizdiği sınırlar dairesinde cereyan etmektedir.
Canlılara uygulanan ve onların farklı yapı ve davranış kazanmasına sebep olan olumsuz çevre şartları, o canlının yetenek sınırını aşacak tarzda olursa, o canlı hayat sahnesinden çekilmektedir. Canlılarda görülen böyle değişiklikler, evrimcilerin iddia ettiği gibi, yeni ve farklı bir canlının başlangıcı ve temeli olmamıştır, ve olması da bilinen bu genetik yapılar düşünüldüğünde mümkün değildir.