TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Satır Arkası

ÖZGÜRLÜK, RIZKIN SAHİBİNİ UNUTMAMAKLA BAŞLAR

Esnafın en yaygın şekilde dükkanında yer verdiği levhada şu yazar: 'Er-rızku a'l Allah' (Rızık Allah'tandır.)

Bir dakika bile aklımızdan çıkarmamamız gereken, hayatımızı baştan aşağı dizayn etme gücüne sahip bir inançtır bu.

Öncelikle şu. 'Sultan duruken kula minnet etmemek' isterse insan, kendi kendine sürekli tekrarlamalıdır: 'Er-rızku a'l Allah' Rızkın kimden geldiğini, yediğin lokmanın asıl sahibinin kim olduğunu unutmamakla başlar özgürlük. Fakat dikkat. Bu asla 'senin rızkına Allah'ın vesile kıldığı' birine ihanet yahut saygısızlık etmeni gerektirmez. Sadece rızkın asıl kaynağını vesilenin kendisi bilmediğinde bu seni ve ruhunu kölelikten kurtarır. Ne diye rızkına vesile olan birine kölelik edesin ki?

İkincisi ise şudur: Rızkın Allah'tan geldiğine kesinkes iman etmek, insanı şu lanetli haset duygusundan da kurtarır.

Sözlükler bize haset kavramını şöyle tarif ediyor: ''Bir kimsenin sahip olduğu mevki, şan, şöhret, mal, mülk gibi özelliklerini çekememek. Bunlardan rahatsız olmak... O kişinin elinden bütün bunların  gitmesini istemek.''

Türkçe'ye ''Bu Çocuğun Hayatı'' ismiyle çevrilen ve Leonardo Di Caprio'ya asıl şöhretini getiren 1993 yapımı filmde, Ellen Barkin, kocasını oynayan Robert De Niro'ya şöyle demişti: ''Senin sahip olmadığın şeylere başkaları sahip olacak diye ödün kopuyor. Senin kötülüğünün asıl kaynağı bu.''

Bence haset kavramının en iyi tanımı budur.

Verenin, verme gücüne asıl sahip olanın Allah olduğunu; alanın, alma gücüne asıl sahip olanın Allah olduğunu; kula düşeninse sadece vesilelere sarılıp hayat oyununu elinden geldiğince iyi oynamaya çalışmak olduğunu bir anlasak mesele kalmayacak.

Bugün modern dünya bize sürekli ''sen kazandın, sen kazanmalısın'' diyor. Cümlenin bir de hayatımızın acımasız gerçeğine dönüşen hali var: ''O kazanıyor, o kazandı.'' İşte tam burada hem uçsuz bucaksız bir rekabet hem de sonu gelmez bir haset duygusu giriyor devreye.

Durmadan yineleyelim kendimize: ''Rızık Allah'tandır ve başkalarının sahip olduklarından değil, kendi sahip olduklarımızdan hesaba çekileceğizdir.''

              — İsmail Kılıçaslan

 

***

 

Sizin en iyiniz, ahlâkı en güzel olanınızdır.

               Hadis-i Şerif

 

***

 

Her kap içine bir şey kondukça daralır; ancak bilgi kabı böyle değildir. 

O, içine bilgi konuldukça genişler.

               — Hz. Ali (kv)

 

***

 

Hata yaptığında şu üç şeyi uygula:

Kabul et,

Ders al,

Aynı hatayı tekrarlama.

               — P. Bryant

 

***

 

ASIL ÖZENİLECEK DEĞERLER ORADA DEĞİL

İnternette tıklanma rekoru kıran bir resmin gördüğü ilgi, hepimizin içinde yatan bir özlemi yansıtıyor. Batı medeniyeti kendi değerlerini bizim zerrelerimize kadar işlemek için ne kadar uğraşsa da, varlığımızın ta derinlerindeki birşeyler, bize, asıl özenilecek değerlerin orada değil, bizim olduğumuz yerde bulunduğunu fısıldıyor. Ve o fısıltı, fırsat bulduğu anda, dünyanın bütün gürültülerini bastırarak kendisini bize dinletiyor.

Resim, iki güzelliği bir arada önümüze seriyor. Bunlardan birisi, yaşlılığın güzelliğidir. O da, Yer ve Gökler Rabbinin bahar mevsiminde dağları ve ovaları boyamakta kullandığı gelincik ve sarı çiçeklerden meydana gelen bir fon üzerinde sunulmuştur.

Yaşlılık, Batı'nın bâtıl ölçüleri içinde, güzellik kavramıyla en son barışabilecek bir hadisedir. Çünkü onların gözünde değer ifade eden güzellikler ancak maddî güzelliklerdir; o da zaman içinde pek çabuk tükeniverir. Gençlik geçer, sağlık elden gider, güzellik yerini günahların çirkin izlerine terk eder. Fakat Batı medeniyeti yaşlıları bütünüyle gözden çıkarmak da istemez; çünkü onlar da cepleri boşaltılacak bir kesim olarak ortada durmakta, hattâ ömür ortalamasının artmasıyla birlikte sayıları da artmaktadır. Onun için, tüketim toplumunun mühendisleri, yaşlılara birşey pazarlayacakları zaman, önce onları ''genç olduklarına'' ikna ederler, sonra da onların genç gibi yaşamak için muhtaç oldukları şeyleri kendilerine satarlar.

Bizim dünyamız ise hep güzelliklerle doludur. Burada sadece güzellikler yer değiştirir, o kadar: gece ile gündüzün ve mevsimlerin güzellikleri gibi. Gençlik de giderken yerini yaşlılığın güzelliklerine bırakır. Bu yüzdendir ki, onların yaşlıları çirkinleşirken, bizde yaşlananlar daha başka güzelliklere bürünürler. Simasını yılların secdeleriyle nurlandırmış ak sakallı bir dedenin yahut beyaz yemenili bir ninenin mübarek yüzünden daha fazla seyredilmeye lâyık hangi şey vardır bu dünyada?

              — Ümit Şimşek

 

***

 

Bir kelimenin insanın hayatını değiştirdiği çok görülmüştür.

              — Balzac