MEVLÂNÂ'YI TANIDI, MÜSLÜMAN OLDU
Mevlânâ'nın eserleri sayesinde ailesiyle birlikte Müslümanlığı seçen Amerikalı psikolog Gamard, “İslâm’ın hak din olduğuna karar verdim. Huzuru, aşkı, İslâm’da buldum.” dedi.
Eşi ve kızının da Müslümanlığı seçtiğini bildiren Gamard, sözlerine şöyle devam etti: “Müslüman olmadan önce İslâm’ı ve Mevlânâ’yı iyice tanıdım. Daha sonra hak din olduğuna karar verdim. Huzuru, aşkı, İslâm’da buldum. Bu sebeple en güzel kitabımı da Mevlânâ hakkında yazdım. Mevlânâ’nın hayata bakışı, dünyada gördüğümüz varlıkların sadece biyolojik yapısını değil, manevî yapısını keşfetmektir. Ne tarafa dönerseniz dönünüz, Allah’ın huzurundasınız.” Mevlânâ’nın dörtlüklerini 20 yılda İngilizceye çevirdiğini, rubaileri orijinal halleriyle bir kitapta topladıklarını aktaran Gamard, Mevlânâ’nın doğru anlaşılmasını sağlayamaya çalıştıklarını kaydetti.
Dr. İbrahim Gamard, California eyaletine ziyarete gelen Müslüman bir grup vasıtasıyla fikirleri ve kitaplarıyla tanıştığı Mevlânâ’yı, o tarihten itibaren araştırmaya başladığını belirtti.
“Eşimle birlikte Konya’ya gittik. Orada Mevlânâ’nın kabrini ziyaret ettik. Manevî olarak çok güzel şeyler yaşadık.”
Bu ziyaretten çok etkilendiğini, Mevlânâ’nın Mesnevî eserini okuyabilmek için Farsça öğrenmeye başladığını belirten Gamard, Farsça öğrendikten sonra Mevlânâ’nın eserleri ile Mevlânâ hakkında yazılan bütün eserleri okuduğunu söyledi. Gamard, var olan bütün dinlerle ilgili araştırmalar yaptığını, bilgi sahibi olduğunu dile getirdi. Yaşadığı bu olaylardan sonra İslâm dinini seçtiğini ve Hac görevini yerine getirdiğini belirten Gamard, Müslüman olmadan önce isminin William olduğunu kaydetti.
***
"Tövbeni yüz kerre bozsan da gel" demek; "Yüz kerre bozmadan gelme!" demek değildir!
— M. Selahaddin Şimşek, bu özdeyişiyle Hz. Mevlana’ya doğru yerden bakıp, onu doğru anlamaya çağırıyor bizleri.
***
Öğrencisi yakınıyormuş:
“Bize öyküler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun.”
Usta cevap vermiş:
“Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse hoşuna gider miydi?”
— Paul Brunton
***
TASMALI ÇEKİRGE
Dışişlerimizin önemli isimlerinden İsmail Berduk Olgaçay, Tasmalı Çekirge adlı hatıratında, 1954 yılında İkinci K‚tip olarak görev yaptığı Oslo’da, o yıl Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Albert Schweitzer’in verdiği bir konferanstan söz eder. Schweitzer, bu konferansında çağları aydınlık ve karanlık çağlar diye ikiye ayırmış, İslâm medeniyetinin parlak çağlarını da tarihin en karanlık çağları arasında saymıştır. Hayran olduğu “hümanist” bir filozoftan bu l‚fları duyunca büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Olgaçay, “Demek ki, ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’ mısraı İstiklâl Marşı’mıza boşuna girmiş değildi” diyor.
— Beşir Ayvazoğlu
***
TELEVİZYON ÇOCUKLARI GERÇEK DÜNYADAN KOPARIYOR
Çocuklara televizyonun büyülü dünyası değil, gerçek dünyayı tanıtılmalı.
Televizyonda gösterilen her şey çocuğa normal görünür. Çocuk, doğru-yanlış, iyi-kötü arasındaki farkı göremez. Ayrıca televizyon alışkanlıklar oluşturur. Bağlanma, bunların başında gelen en tehlikeli alışkanlıktır. Çocuk, kiminle uzun bir zaman dilimi geçirirse, onun alışkanlıkları ve bakış açısı ile biçimlenir. Televizyon, çocuklara bir ilişki biçimi sunar ve çocuk bunları sorgusuz bir biçimde kabullenir.
Ben şahit oldum. İki çocuk okulda aralarında konuşuyordu. “Sen Süpermen, ben de Bat-Man olayım, gidip Ahmet’i dövelim.” diyordu. Ahmet onlara hiçbir şey yapmamıştı. Ama o filmleri izleyen çocuklar o kimliğe bürünerek arkadaşlarını dövme planı yapıyor. İşte televizyonun bıraktığı etki bu.
Çocuklara ne kadar medyayı doğru okuma öğretilirse, medyanın gerçek olmayan etkisinden o derece az zarar görür. Ayrıca medyayı o denli verimli kullanabilir. Birey medyanın verdiği iletileri yalnızca tüketmek ve kabullenmek yerine eleştirel bakış açısı geliştirebilir. Çocukluk dönemi çok hassas bir dönemdir. Bu dönemde çocukların medya ile doğru ilişkiler kurabilmek, medyayı yaşamlarına doğru konumlandırabilmek için medyayı iyi anlayabilmeleri lâzımdır.
Sadece okuldaki çocuklar değil, toplumdaki kadın, erkek, yaşlı, genç tüm bireylerin etkin bir medya okuryazarlığı eğitiminden geçmesi gerekir.
— İstanbul Üniversitesi (İÜ) İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nilüfer Pembecioğlu, hayat yolunun üzerinde bulunan tehlikeli çukurlara dikkatimizi çekiyor.
***
Dövüşmeye utanmıyoruz da
konuşmaya utanıyoruz.
Anadolu insanının irfanından, toplumsal ilişkilerimizdeki tutumlarımıza haklı bir sitem.
***
HAYVANLARA DAİR
Hayvanlara uzun uzun bakmamız gerek.
Görülüp idrak edilecek çok şey var. Sadece kedi ve köpeklere odaklanmak çok şey kaçırmamıza neden oluyor.
Oysa rüyalarımız bile bize ne çok işaret veriyor!
O örümcekler, kelebekler, kuşlar, atlar niye rüyalarımızda dolaşıyorlar sanıyorsunuz! Ah, hele o yılanlar, o kaplanlar!
En çok da gözlerini hayvanlar âlemine kapatmış, hayvanlardan söz edince korkuyla ürperen veya derhal konuyu değiştiren kimi dindarlarla karşılaştığımda şaşırıyorum. Onlar ki, aslında hayvanları “ümmet” sayan kitaba inanıyorlar ama bunun farkında bile değiller!
— Kur’an bizi kâinata, yani Allah’n eserlerine insan farkıyla bakmaya çağırıyor. Kur’an’dan kopmak hayattan kopmaktır aslında. Bu gerçeğin hayvanlara yönelik bir yansımasına Haşmet Babaoğlu böyle tanıklık ediyor.