TR EN

Dil Seçin

Ara

Sebepler Neden Var?

Sebepler Neden Var?

Cenâb-ı Hak, bu dünya hayatında imtihan gereği sonuçların meydana gelmesini sebeplere bağlamıştır. İnsanoğlu bu kanunu göremediği, bazen de hayatı ve yaşananları doğru okuyamadığı zaman hataya düşer.

Burada insanoğluna düşen öncelikle bu dünya hayatında kendisini çepeçevre saran kanunlar mecmuasının varlığını sezinlemesi, sağlıklı gözlemlemesi ve bu sebeplerle kendisinden ne istendiğini idrak etmesidir.

Yani Cenâb-ı Hak sonsuz kudreti gereği dilediği her şeyi dilediği anda 'ol' demekle yapabilirken, dünya hayatı için bu neticelere birer sebep ve aracı koymuş. Örneğin yaşamak için su bir sebeptir. O suyu içmek için onu elde etmek bir sebeptir. Yani insan susadığında bu dünya hayatında su dilemesi yetmez; onun için bir gayret/sa'y göstermesi gerekir.

İşte bir neticeyi elde etmek için, ''dâru'l-hikmet'' olan bu dünya hayatında Cenâb-ı Hak tarafından şart olarak bir sebep va'z edilmiş, konulmuştur. Ve sonuç için gösterilecek gayret de insanın bir imtihanıdır. Efendimiz'in (asm) harpte zırh giymesi, sipere girmesi ve savaş konumunda yapılması gereken ne ise onları yerine getirmesi gibi...

Şayet insan çalışmadan sonuçlara kavuşmuş olsaydı dünya hayatında hak eden ile etmeyen aynı neticeyi alacak, böylece insanlara verilen yetenekler inkişaf etmeyecek, hayat durağanlaşacak ve dünya hayatı tekdüze hale gelecekti.

Ancak Cenâb-ı Hak bu sebeplere mahkûm değildir. Dilerse koymuş olduğu bu kanunların dışına çıkabilir; zaten dilediği zaman bu kanunlarını değiştirdiğine ya da hükümsüz kıldığına pek çok örnek de göstermiş ve göstermektedir. Hz. Adem'in (as) yoktan yaratılması, Hz. Yahya'nın (as) kısır bir anneden dünyaya gelmesi, Hz. İbrahim'i (as) ateşin yakmaması, diğer peygamberlerin mucizeleri, evliyaların kerametleri gibi birçok örneği sayabiliriz. İşte aklı gözüne inmiş insanlar bu hakikati doğru anlayamadığından hataya düşerler. Zannederler ki, bu sebepler olmasa bu netice alınmaz... Oysa bu sebepler, bu dünyadaki düzen böyle bir sistemle yaratıldığı için araya konulmuş vasıtalardır; bunlar bizim için sebep, Allah (cc) için bahanelerdir.

Diğer taraftan bu sebeplerin her biri insan için ayrı bir imtihandır. Çünkü bu sebepleri, sonucun ortaya çıkmasında etkili bir güç kabul etmek, o sebeb bir kuvvet, bir ilim, bir irade vermek anlamına gelir ki, böyle bir anlayış şirktir; Allah'ın fiilini sebebe vermektir. İnsanın imtihanı işte buradadır. Örneğin bir hastalığın tedavisi için içilen ilaç şifaya sadece bir sebeptir; şifa Cenâb-ı Hak tarafından yaratılırsa ortaya çıkacaktır. Şifayı verebilecek olan sadece eş-Şâfi (şifa verici) olan Allah'tır. İşte bir insan bir ilacı, şifanın sebebi olarak içmeli, şifa verici olarak bilmemelidir. Allah'ın yarattığı dünya düzeni içinde şifa sebebi olan ilacı kullanıp, sonucu da o ilacı iyileşme sebebi yapan Allah'tan beklemeli ve bilmelidir.

Yoksa, bir insanın evinde ağırlamış olduğu misafirinin onu saymayıp, hatta varlığını ve izzet-i ikramını görmeyip, o ikramları taşıyan hizmetçiye teşekkür etmesi, ona minnettarlık göstermesi ne kadar uygun değilse; aynen öyle de varlık âleminde bizim hizmetimize sunulmuş sebepleri etkili ve fail (o işi yapan) olarak görmek o derece çirkindir.