TR EN

Dil Seçin

Ara

Kimi Nasıl Sevmeli?

Cenab-ı Hakk’ın insanın kalbine muhabbet koymasının sebebi, insanın Rabbini sevmesi içindir.

Muhabbetullah, insanın Allah’ı sevmesi ve bütün muhabbetini O’na ayırmasıdır. Cenab-ı Hakk’ın insanın kalbine muhabbet koymasının sebebi, insanın Rabbini sevmesi içindir. Bediüzzaman Hazretleri şöyle buyurur:

“İnsan, kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.”

İnsan, her şeyden evvel Allah’ı sevmeli, sonra O’nun namına diğer mahlûkatı sevmelidir. Padişahı seven, elbette onun sarayını, bağ ve bahçelerini ve içindeki her şeyi sever. Ona itaat eder ve yasaklarından sakınır.

Şu kâinatta çiçeğinden baharına, yeryüzünden semasına kadar sevdiğimiz, beğendiğimiz her şey Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsının tecellileridir, aynalarıdır. Çünkü, sevgiye sebep olan her mükemmellik ve güzellik O’ndadır, O’ndandır. Güzel olan bir şeyi sevmek için bir sebep gerekmez, cemal zatında sevilir. Ezelden ebede bütün nimet ve ihsanlar, lütuf ve ikramlar O’nun hazinesinden, O’nun kereminden gelmektedir. Bütün güzellikler, ihsanlar ve ikramlar O’nun zâtının, sıfatlarının ve esmasının güzelliğindendir. Muhabbet ettiğimiz ve sevdiğimiz, başta Peygamber Efendimiz (sav) diğer bütün peygamberler, evliyalar, insanlar, çiçekler, ağaçlar, semekler, felekler ve meyveler, yıldızlar, bağlar ve bahçeler ve hatta cennet de, Cenab-ı Hakk’ın güzelliğinin birer aynaları ve cemalinin birer cilveleridir. Öyle ise insan için “sebepsiz ve bizzât mahbub olan (sevilen) kemal-i mutlak sahibi, Zât-ı Zülkemal’in ve Zülcemal’in” muhabbetine mazhar olmaktan daha büyük bir saadet, şeref ve büyüklük düşünülemez.

Bediüzzaman Hazretleri: “Kâinat kadar kalbim olsa onu muhabbetle doldurmak isterim.” diye buyurmuştur. Her şeyin temeli ve esası muhabbettir. Bu bakımdan; “Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur. Hem şu kâinatın rabıtasıdır. Hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır.”

Muhabbetin merkezi ve mahalli olan kalp, ancak Zat-ı Akdesin marifet ve muhabbetiyle, O’nu zikir ve tespihle, hamd ve tazimle, O’na dost olmanın, O’nu sevmenin şevk ve heyecanı ile mesrur olur; ancak O’nunla tatmin olur, huzur bulur. O cemale bir saniyecik olsun muhatap olmak, o kalp sahibi için cennetlere değişilmez bir yüce makamdır. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur: “İyi biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle (anmakla) huzur bulur.”

Evet, bir kul Allah’ı severse, O da onu sever. Bir mümin Allah’ın rızasına talip olursa, Allah’ta ona talip olur, onu razı eder; cennet ve cemaliyle şereflendirir. Bir kimse Allah’a dost olmak isterse Allah da onunla dost olur. Allah’ın dost olduğu kimse ile her şey dost olur. “Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise her şey dosttur.”