TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Satır Arkası

YALAN İNSANLIĞI ÖLDÜRÜR!

Yalan kelimesinin çok geniş bir sözlük anlamı var. Kandırmak için söylenen söz, sahte, asılsız, gelip geçici, gerçeğe uymayan, doğru olmayan vb. Bana kalırsa, yalan, doğru olmayandan daha fazlasıdır. Daha da ‘basit’leştirip bir atalar sözüyle söyleyelim: Yalan ile iman aynı yerde durmaz.

Yalan, insana mahsustur ama insanî değildir. Yalandan kim ölmüş, diyorlar. Yalan, insanı değil, insanlığı öldürür.

‘Atın dört ayağı vardır, yine de tökezler.’ Elbette hata yaparız, yapıyoruz. Tam da burada, Peygamber Efendimiz’in şu mübarek cümlesini hatırlatalım: ‘Mümin hata yapar ama asla yalan söylemez.’ Bir uyarı daha: ‘Şaka da olsa, yalan söylemeyin.’

İnanıyorum ki, yalandan daha yıkıcı ve yakıcı olanı yoktur. Onunla bir şey kuramaz, fakat çok şey yıkarsınız. Gidersiniz, dönemezsiniz.

Yalanını yakaladığınız bir insanın doğrularına bile şüpheyle yaklaşmanız, yalanın ne kadar yıkıcı olduğunu gösterir.

Tezer Özlü, ‘Hiç kimseyi yalan söylediğini anlayacak kadar tanımak istemiyorum.’ diyor. Tanıdık ve üzüldük.

Siyasi yahut edebi ikballeri için yalan söyleyen çok kimse gördüm. Yalan, her şeyden önce, işlerimizin ve ilişkilerimizin bereketini kaçırır, kaçırıyor. Dönüp bakıyorsunuz ki, yanınızda veya elinizde bir şey kalmamış. Kalmış da kalmamış.

Bu ve benzeri nedenlerden dolayı, hüküm kesindir: ‘Yalandan uzak dur!’

           — İbrahim Tenekeci, ne doğru ifade etmiş: Yalanla “gidersiniz, dönemezsiniz.” Şu dünyaya gitmeye gelmiş insanın pişmanlık kaynağı değil mi, girip de çıkamadığı, yakıp da söndüremediği, söyleyip de geri alamadığı yalanlar. Bediüzzaman ne doğru söylemiş: “Bize lazım olan doğruluktur; yalan söylememektir.”

 

***

 

HAYAT

Sinema yönetmeni Tarkovski, annesinin ölümü üzerine günlüğüne şunları yazmış:

“Hayat hakkında hiçbir şey bilmeden ölüm hakkında ne bilebiliriz ki?”

           — Ne garip bir haldir ki, bir sözü bile ‘kim söylemiş, ne için söylemiş..’ diye merak eden insan, şu kâinat kitabının en harika sözü ve en hayret edilecek manası olan hayatı, onu yaratansız anlamaya çalışıyor. Hayat o kadar büyük ki, Allah’tan başka neye verilse anlamsızlaşıyor. Evet, hayat Allah’tan geliyor; eğer Allah’a götürmezse bomboş ve anlamsız oluveriyor...

 

***

 

KORUMAK

Muhafazakârlık değişmemek değildir; değişirken kişilik bilincini korumak demektir. Modernleşme, gerçek muhafazakârı bozamaz. Yozlaşma, modernleşmenin şartı değil imtihanıdır. İtidal ve istikamet sahibi isen değişen şartlar içinde de sen kendi bütünlük ve tutarlılık dengeni koruyabilirsin. Lakin bunun eğitimini verme imkânları oluşturulmazsa yahut budanırsa, muhafazakârlığın içi boşalır ve tuhaf bir kavram haline dönüşür. Neyi niçin muhafaza ettiğini bilmeyenin muhafazakârlığı anlamsız ve tanımsızdır.

           — Ahmet Selim, bilinçsiz muhafazakârlığın anlamsızlığına dikkat çekiyor. Öyle değil mi; neyi muhafaza ettiğini bilmeyen neyi koruyacak!..

 

***

 

Kimi kitaplar haksız yere unutulurlar ama

hiçbir kitap haksız yere hatırlanmaz.

           — W. H. Auden

 

***

 

BİLGİ

Her şey size karşıymış gibi göründüğünde,

uçağın rüzgârla değil,

rüzgâra karşı havalandığını hatırlayın.

           — Henry Ford, hayatın ince bir kanununa dikkat çekiyor. Tohumun neşvüneması için toprak gerektiği gibi, insanın Rabbi de insana verdiği yeteneklerin açığa çıkması için dünya hayatını insana toprak olarak takdir etmiş. Allah’a ‘anlayışlı’ bir muhatap olmaya yükselebilen her insan bu dünya toprağının güzel bir mahsulü değil mi?

 

***

 

İlk önce iyi kitapları okuyun.

Sonra zamanınızın kalmadığını fark edeceksiniz.

           — H. D. Thoreau

 

***

 

SANAT ÜMİT VERMELİ!

Usta senarist Ayşe Şasa:

“Sanat her çağda ve özellikle bugün, umut vermeli. Varoluşa, aşkın gayelerine işaret edebilmeli.”

Ayşe Şasa, bir söyleşide son dönemdeki sinema ve sanat anlayışıyla ilgili şunları söyledi:

Son yıllarda film izleme konusunda çok çekimserim. Son derece seçiciyim. İçinde manevi bir esinti yoksa, aşkın bir gaye işlenmiyorsa ilgilenmiyorum filmlerle. Dünyada ve Türkiye'de yapılan filmler ve modern sanat dünyanın şiddetini, acısını, bunalımını zehir haline getirip insanların gözüne sokuyor. İnsanları mutsuzluğa sürüklüyor. Karanlığa boğuyor. İnsanları nihilizme, yeise, küfre götüren bu tür realizmin ya da natüralizmin benim için hiçbir değeri yok. Sanat her çağda ve özellikle bugün, umut vermeli. Varoluşa, aşkın gayelerine işaret edebilmeli. Gerçek umut da, gerçek gaye de inançtan beslenir. Allah'a ve ahirete inançtan…

           —Usta senarist Ayşe Şasa son dönemdeki sinema ve sanat anlayışını böyle değerlendiriyor. Ve “Sanat, umut vermeli, varoluşa, aşkın gayelerine işaret edebilmeli.” diyor. Öyleyse bu sanat anlayışına sahip olanların yetişmesine önayak olmalı. Birileri böyle yapsın diye beklemek faydasız; çünkü “her kap içindekini sızdırıyor.”

 

***

 

Bir oyunda rol alıyorsanız,

senaryoyu başkalarının yazdığını da bilmelisiniz.

           — Epiktetos’un bu sözü, bu kısa hayatın bir sınanma ve sınav olduğunu unutup, her şey niye keyiflerine göre değil diye şikâyet edenlere bir şeyler söylüyor olmalı. Evet var olmayı sevdiysek ve devamını istiyorsak çıkar yol belli: Var Eden’e yönelmek. Çünkü sınavda soruları doğru cevaplayan kazanır, itiraz eden değil. Mehmet Akif’in de söylediği gibi: “Allah'a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol... Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”