TR EN

Dil Seçin

Ara

İçimizdeki Eczane

İçimizdeki Eczane

Hastalıklara karşı şifa aramanın tarihçesi çok eskilere dayanır. Zaman içinde birçok değişikliğe uğramasına rağmen, hastalıkların tedavisinde kullanılmayan bir nesne yok gibidir.

Aslında hastalar genellikle içinde taşıdıkları doktorları ile hekimlere müracaat ediyor. Doktora düşen en önemli görev de hastaların pek çoğunda hazır bulunan bu tedavi iksirini ortaya çıkarmaktır. Tedavi etme sanatının en önemli unsurunun bu olduğu gerçeği son çeyrek yüzyılda daha iyi anlaşılmıştır.

Tüm teknolojik gelişmeler ve üretilen çağdaş ilaçlar bir yere kadar yarar sağlamışlardır. Fakat bazı vakalarda beklenmedik olumsuz gelişmeler pek çok şeyi sorgulanır hale getirmiştir.

Yüzyılımızın başında heyecanla büyük ümitler bağlayarak sarıldığımız birçok tedavi yönteminin, daha sonraki yıllarda, aynı zamanda ölümümüze veya nesilden nesile sakat kalmamıza sebep olduğunu görmemiz bizi bu gerçeklikle karşı karşıya getirdi.

Hastalık, başta belirttiğim gibi tüm canlılar için kaçınılmazdır aslında. İnsan, bitki ya da hayvan fark etmez; mükemmel sisteminin yanında, canlı ve hücrelerden yaratılmış olduğu için, yaratılışı gereği çeşitli hastalıklara yakalanacak ve tedavi için de çareler peşinde koşacaktır.

Şifa ararken arı misali her çiçekten bir zerre almak gerekiyor. Bugün dua, meditasyon, yoga, Tibet tıbbı, ayurveda, akupunktur gibi uygulamalar giderek artan bir rağbet görüyorsa bunun açıklaması yukarıda arz ettiğimiz gibi modern tıbbın problemleri olmalı… Uzaktan dua seansları ile hastalıkların tedavisi, bu tedavilerin olumlu katkıları ve bunlarla ilgili çeşitli araştırmaların sonuçlarında gördüğümüz inanması güç gerçekler…

Tüm bunların ortak adresi, insanın et ve kemik dışında olan yapısı, yani zihin, ruh ve maneviyatı. Bugüne kadar yapılan çalışmaların çoğu bedene yönelikti. Bedene yönelik çalışmaların yetersizliğinden olsa gerek, bu son çalışmaların olumlu sonuçları, bu alandaki birçok boşluğun doldurulması gerektiği fikrini desteklemeye devam edecektir.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım gerçekler biz hekimlerin aynı zamanda birer sanatkâr olması gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Tedavi etme sanatı diyebileceğimiz bu yöntemin çerçevesi, doğru yönlendirme, hastalıkları hastalarının anlayacağı seviyede tanımlama ve tedavide de arı misali her şeyden yararlanma becerisini taşıma olarak açıklanabilir.

Sanatsal tedavi yaklaşımı, kazandırdığı estetik ve zarafet ile zor günlerin iyi bir alternatifi olarak önemsenmeli. Bu alan hekim dışı uygulayıcıların cirit attığı alan olmamalı. Çünkü cahil cesaretiyle yapılan pek çok yanlışın düzeltilmesi biz hekimleri zaman zaman zor durumda bırakmaktadır.