TR EN

Dil Seçin

Ara

Çağımızda Evlilikler Neden Kısa Sürüyor?


“Aile, kalpsiz bir dünyada son sığınaktır.” - Christopher Lasch

 


“Aile, kalpsiz bir dünyada son sığınaktır.” der Christopher Lasch. Oysa dünyada ve ülkemizde boşanma oranları hızla artmaktadır. Özellikle 1990’lardan itibaren neredeyse her on yılda iki katına çıkan boşanma oranlarıyla karşılaşmaktayız. Sonuçlar gerçekten ürkütücü ama aynı zamanda bir an önce aileyi korumak ve eşler arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmek için bir şeyler yapılması zorunluluğu artıyor.

 

Modern zamanla birlikte birçok kavramın ve değerin anlamını kaybetmesi sonucunda evlilik kurumu da bu durumdan nasibini almış görünüyor. Bundan 20 sene önce boşanma sebebi olmayan durumlar, zamanın değişimiyle, sorun kaynağı olabilmektedir.

Yaşanılan toplumun özellikleri, yaygın değerleri, çağın getirdiği değişimler, ekonomik sebepler, bireysel problemler, iletişime dair problemler gibi birçok unsur boşanmaya sebep olabilmektedir. Kişisel ihtiyaçların ve önceliklerin değişimi, evlilikten beklentilerin artması boşanma sebebi olabilmektir.

Peki evlilikleri tehlikeye sokan en başlıca sebepler neler, öncelikle onlara değinelim...

  

EKONOMİK NEDENLER


Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; ekonomik yönden gelişmiş olan ülkelerde boşanma oranları daha yüksek oluyor. Bunun sebebi olarak ekonomik kalkınmasını tamamlamış ülkelerde genellikle kadınların da çalışıyor ve dolayısıyla belli bir kişiye bağlı olmadan da hayatlarını kazanabiliyor olmasıdır. Eğer evlilikte aradığını bulamazsa boşanma kararını vermek için ekonomik özgürlüğü olmayan kadından daha az tereddüt yaşıyor.

Çağın sosyal ve ekonomik getirileri günümüz evliliklerini daha sıkıntılı hale getirmiş, artan stres, kadın ve erkeğin evin dışında çalışması, ev ile ilgili sorumluluklar, çocukların bakım ve eğitimi gibi konular eşler arasında problemlerin çıkmasına yol açmıştır. Ayrıca toplumsal olarak boşanmaya dair bakış açısı da değişmiştir. Sert ve katı olan bakış açısı yumuşamış, boşanma olgusu kabul edilebilir ve onaylanabilir hale gelmiştir. Hatta çoğu zaman eskinin toparlayıcı tutumu yerine, boşanmayı destekleyici tavırlar oluşmaya başlamıştır.

 

EŞLERİN EBEVEYNLERİNİN EVLİLİKLERİ

Yapılan aile araştırmalarına göre, boşanmış ebeveynlerin çocuklarının da boşanma eğiliminde olduğu gözlemlenmiştir. Ebeveynin kişilik özelliklerinin, sorunlarının ve uyum becerilerinin genetik yolla çocuklarına geçmesi, onların da evliliklerinde benzer sorun örüntüleriyle karşılaşmasına neden olabilir. Sağlıklı modellere şahit olamadan büyüyen çocuklar için kendi evliliklerinde yeni yapıya uyumları da ciddi bir farkındalık gerektirecektir. Sürekli kavga ve geçimsizlik ortamında büyüyen çocukların ruhsal dengesi de bozulmaktadır.

 

DİN, MEZHEP YA DA KÜLTÜR FARKLARI


Evlilik birliğinin korunmasını, boşanmanın yasaklanmasını öngören dini inanca sahip kişiler daha az boşanmaktadır. Ayrıca farklı din ve mezhepten olanlar evlilikte dengesizlik ve boşanma sorunlarıyla daha fazla karşılaşır. Özellikle çocuklar olduktan sonra, onların yetiştirilme tarzı, konacak isime kadar problem yaşanabilmektedir.


 

ERKEN YA DA GEÇ YAŞTA YAPILAN EVLİLİKLER


Erken yaşlarda, yeteri kadar olgunlaşmadan alınan evlilik kararları yanlış sonuçlar doğurabilmektedir. Daha çocuk denebilecek yaşlarda evlilik ve anne baba sorumluluğunu almak ağır gelmekte, sağlıksız nesillerin yetişmesine yol açmaktadır.

Otuz yaşından sonra yapılan evlilikler de boşanma riskiyle karşı karşıyadır. O zamana dek yalnız yaşayan kişi, evlilikle gelen bağımlı yaşama birden bire uyum sağlayamayabilir. Yalnız yaşamın verdiği birtakım alışkanlıkların kemikleşmiş olması, evliliğin gerektirdiği “karşılıklı bağlı” ilişkinin kurulmasını olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca ileriki yaşlarda evlenecek kişilerin, evlenecekleri kişi ve evlilik ilişkisine yönelik üst düzeyde beklentileri olabilir. Evlilikte bu beklentilerden ödün verilmezse boşanma riski artabilir. 


 

TÜKETİM TOPLUMU OLMANIN İLİŞKİLERE YANSIMASI

Yaşadığımız çağ teknolojik gelişmelerin hızlı olduğu, her şeyin yenisinin, yeni modelinin sürekli değiştiği ve almaya yönelik talebin arttığı bir süreç olarak yaşanıyor. Tamir ettirmek yerine yenisini almanın daha ucuza geldiği bir zamanın yaşandığı süreçte ilişkilerde emek verilmek, tamir edilmek yerine bırakılıyor, bitiriliyor. Boşanma sayısının son yıllarda artmasının en önemli sebeplerinden biri de ilişkilerin de her şey gibi çabuk ve hızlı tüketilmesidir.

 

EŞLER ARASINDAKİ CİNSEL SORUNLAR


Toplumumuzda sıkça karşılaşılan cinsel sorunlar genellikle daha önce, hatta çocukluk döneminde yaşanan tacizlerle ilişkili olabildiği gibi, aile içinde cinsel bilgilerin ebeveyn tarafından doğru bir şekilde öğretilmeyip, kulaktan dolma yanlış bilgilerden edinilmesi ve korkutulması ile gelişebilmektedir. Ayrıca eşlerin cinsel hayatları konusunda sağlıklı bir iletişim geliştirememeleri de bu tür sorunlara yol açabilmektedir.

 

AİLE BÜYÜKLERİ İLE AYNI EVDE OTURMA


Kimi evliliklerde bu konu büyük bir sorun haline gelebilir. Kuşkusuz burada aile büyüklerinin ve eşlerin tutumları oldukça etkilidir. Bu durum aile büyüklerinin çocuklarının hayatlarına fazlasıyla müdahale etmesi, aile hayatının çok göz önünde olması gibi sorunlar oluşturabilir ve evliliği daha tam anlamıyla yaşanmadan bitişe sürükleyebilir. Ebeveynden duygusal açıdan sağlıklı ayrılamayan çocuklar, eşlerine ve evliliğe uyum sağlamakta güçlük çekebilirler.

 

KADIN ERKEK ROLLERİNİN BİRBİRİNE KARIŞMASI

Ev içindeki rollerin paylaşımında oluşan değişiklikler eşler arasında sorun oluşturabilir. Kadının çalışma hayatında yoğun olarak yer alması, dışarıdaki hayatın onu daha maskülin bir karaktere sürüklüyor olması, son zamanlarda çalışmayan erkek modelinin de artmasıyla birlikte kadın ve erkeğin aile içindeki rolleri ve duruşları da değişmiştir. Ailedeki rollerin birbirine karışması ya da her iki rolünde kadının üzerinde olması ilişkideki tahammülsüzlüğü ve sorunları artırmaktadır.

 

NARSİSTİK KİŞİLİK YAPISI

Bu çağın insanının kişilik yapısındaki değişimler evlilikteki kadın erkek ilişkisine de yansımaktadır. Tüketimin ve modern çağın bir sonucu olarak kişiliklerde de deformasyon oluşmakta, insanlar bencilleşmekte ve benlik algıları farklılaşmaktadır. Narsizm çağı olarak adlandırılan bu süreçte, karşısındakini görme, empati kurma, değer ve zaman verme, fedakârlık yapma, şefkatli olma gibi kavramlar da önemini yitirmeye başlamıştır. Bu da evliliklere olumsuz olarak yansımaktadır.

 

İLETİŞİMSİZLİK


İletişimsizlik, eşler arasındaki uyumun bozulmasına ve çoğu küçük sorunun büyük krizlere dönüşmesine neden olan en önemli etkendir. Başlıca iletişimsizlik problemlerini şöyle sıralayabiliriz:

- Karşıdaki kişiyi iyi dinlememe, ona kendini ifade imkânı tanımama.

- Eşine karşı aşırı müdahaleci, baskıcı ve sınırlayıcı davranma. Eşin her davranışını  kontrol etmeye çalışma.


- Çok fazla soru sorma, yersiz şüpheler ve kuruntular. 


- Gerçek nedenleri bilmeden, öğrenmeden suçlamalarda ve yargılarda bulunma.


- Her durumda, daha önceden olup geçmiş olumsuz ve üzücü olayları gündeme getirme ve hatırlatma. 


- Olayları ve eşin hatalarını abartılı bir şekilde ortaya koyma.


- İlgisizlik, küskünlük ve uzaklaşma ile cezalandırma.


- Surat asma, olumsuz beden dili kullanma.


- Aile mahremiyetini bozma, aile sırlarını yabancılarla paylaşma.


- Sık sık eşin akrabaları ve arkadaşları konusunda suçlamalarda bulunma ve olumsuz ifadeler kullanma.


- Sorumlulukları yerine getirmekten kaçınma.


- Sürekli karşı taraftan fedakârlık ve taviz bekleme.


 

ALDATMA VE SANAL ORTAM ALDATMALARI


Evlilik sürecinde eşe sadık kalmama olarak adlandırılan aldatma, teknolojinin gelişmesiyle özellikle son yıllarda sanal ortam iletişimlerinin de bir sonucu olmuştur. Sanal ortamdaki evlilik ve eş bulma sitelerinin kontrolsüzlüğü bu durumu pekiştirmiştir. Televizyonda yayınlanan program ve dizilerin evlilik dışı ilişkiyi normalmiş gibi yansıtması, buna dair çok fazla programın olması, halkın bakış açısını da esnetmiştir.

 

EŞLERİN BİRBİRİNE YETERİ KADAR ZAMAN AYIRMAMASI


İş, çocuklar ve başka nedenlerle birbirine zaman ayıramayan ya da bunun için çaba göstermeyen çiftlerde daha fazla iletişim sorunları yaşanmaktadır. Aradaki sevginin beslenmesi ve güçlenmesi için eşlerin birbirine emek kadar vakit de ayırması gerekir.

 



AŞIRI KISKANÇLIK


Evlilik karşılıklı güvene dayalı olarak ve eşlerin birbirine olan desteği olursa devam edebilir. Aşırı kıskançlık da eşe karşı bu güvenin yeterince olmadığının kanıtıdır ve eşler arası gereksiz çatışmalara, bağların zayıflamasına yol açabilir. Kıskançlık kontrolden çıktığı ve diğer eşin hayatını çok zorlayacak boyutlara geldiği zaman evliliğe zarar verebilmektedir.

 

EŞLERDEN BİRİNİN PSİKOLOJİK SORUNLARININ OLMASI


Eşlerden birinin psikolojik sorunlarının olması ya da psikiyatrik bir hastalığının olması eşler arasındaki ilişki, iletişim ve güvene zarar verebilir, diğer eşin ve çocukların da ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir.

 

ALKOL, KUMAR VE ŞANS OYUNLARINA DÜŞKÜNLÜK


Eğer eşlerden birisi bu tür bir alışkanlık içerisindeyse bunlar maddi, manevi, sosyal ve ailesel iletişim sorunlarına yol açabildiği için evliliği bozmaktadırlar. Bu durumların varlığı çoğunlukla boşanmalara yol açabilmektedir.

Evliliğimizi yıpranmaktan ve tükenmekten nasıl koruyabiliriz? Eşler arasındaki sevgi ve saygıyı korumak için neler yapılmalıdır? Gelecek sayıda inşaallah bu konuyu işlemeye devam edeceğiz.