TR EN

Dil Seçin

Ara

Sanat-ı Hayaliye

Sanat-ı Hayaliye

İnsan bu dünyayı görmek, işitmek, koklamak, tatmak ve dokunmak gibi zahiri beş duyusuyla algılar ve tanımlar. Ancak insan, gördüklerini yorumlamak için akıl ve düşündüklerini tasavvur etmek için hayal gibi bâtıni duyu ve hislerle de donatılmıştır.

Hem de sanat-ı hayaliyesiyle tabiata şakirdlik (öğrencilik) etmek gerektir. 

Tâ tabiatın kavanini (kanunları) onun sanatında in’ikas (yansıma) edebilsin. 

(Bediüzzaman, Muhakemat)

 

İnsan bu dünyayı görmek, işitmek, koklamak, tatmak ve dokunmak gibi zahiri beş duyusuyla algılar ve tanımlar. Ancak insan, gördüklerini yorumlamak için akıl ve düşündüklerini tasavvur etmek için hayal gibi bâtıni duyu ve hislerle de donatılmıştır.

Hayal bir aynadır. Hangi şeye tevcih edilse yani yöneltilse orada yansımalar başlar. Aynanın rengine ve büyüklüğüne göre yansıma şekillenir. Büyük ve yüksekte olan bir aynanın kapsam alanı ve yansıtma oranı daha büyük olur. Siyah bir aynada yansıyan görüntü de siyah olur. Ayna ne kadar parlak ve temiz ise görüntü de o kadar net ve güzel olur. İnsanın akıl ve hayal kuvvesi ve yeteneği de aynı bu ayna örneğinde olduğu gibi aldığı eğitimin etkisiyle, edindiği kültürün genişliği ve okuduğu eserlerin aydınlatmasıyla gelişir, genişler ve zenginleşir.

Sanat, insanların hem estetik duygu birikimi hem de psikomotor yani el becerisiyle birlikte ortaya çıkar ve gelişir. İnsan dış dünyayı hem bir kitap gibi okuyup ve anlamlandırabilir hem de bir sanat galerisi gibi dolaşıp estetik haz duyup duygu dünyasını zenginleştirebilir. Tabiatta her şeyde görülen hikmet, akıl ve bilim dünyasını geliştirirken güzellik ve ahenk yani uyum da insanın estetik ve sanat dünyasını genişletir.

Sanatçılar ve sanatkârlar tabiattaki güzelliklerden hem ilham hem de ders alırlar. Da Vinci “Sanatçı tabiatın öğrencisi olmalıdır.” der. 

Sanatın ortaya çıkışında ruhun güzelliğinin sanat eserine yansıması da çok önemlidir. Her şeyden önce sanat, ruh inceliğinin ve latif duyguların dışavurumudur. Ancak bunu yapabilmek için dış dünyaya açılan kapılarımızın yani duyu ve duygularımızın geliştirilmesi ve güzel kullanılması gerekir.

Bir güzellik karşısında öncelikle o güzelliği fark etmek, algılamak ve beğenmek ilk şartlardır. Sonra o güzellik karşısında heyecana gelen hissiyat, duyguların tercümanı olan lisan ile yani dil ile ifade edilir. Şiir ve nesir bunu ifade etmenin en güzel biçimleridir. Ancak bu güzelliği resim ve fotoğraf gibi güzel sanatlarla ifade etmek de sanatın yüksek biçimleri arasında yer alır.

Eskiler bunu şairane düşünce ve sanat-ı hayaliye olarak tarif ederler. Ruh inceliğinin ve latif duyguların şeffaflaştırdığı sanat-ı hayaliye, düşündüklerimizin ve hissettiklerimizin tasarıma dönüştüğü bir atölye gibidir. Kalpte ve zihinde doğan manalar sanat-ı hayaliyede biçimlenir ve suret giyer. Tedayi-i efkâr, yani çağrışım dedikleri şey de bu manaların sanat-ı hayaliyede tasarımından ibarettir.

Sanat-ı hayaliye bir film setine de benzetilebilir. Orada aklın ve kalbin yazdıkları senaryolar tasavvur ve tahayyül sahnesinde canlandırılırlar. Büyük sanat eserlerinin doğuşunda ilham ve esinlenme, olmazsa olmazlar arasındadır. 

İnsan genellikle tabiattan ilham alır ve esinlenir. Ancak ruhta doğan veya rüyada görülen ilhamlar da vardır. Sanat-ı hayaliye bu ilhamları işler ve biçimlendirir. Bütün fantastik, bilim-kurgu ve sürrealist (gerçeküstü) sanat eserleri böyle bir sanat-ı hayaliye atölyesinde ve sahnesinde doğar ve kemale erer.

Umberto Eco, Açık Yapıt adlı eserinde aslında hiçbir sanat eserinin tamamen bitmediğini varsayar. Çünkü o sanat eserini her gören ondan yeni dersler almakta ve yeni anlamlar çıkarmaktadır. Sanat eseri de böylece sürekli anlam zenginlikleri ile gelişmeye devam eder. İşte bir sanat galerisi olan tabiattaki eserler ve dünya kitabı da böyle yeni okumalara ve anlamlandırmalara açık birer yapıttırlar.

Sanatçı da tabiattaki bu güzellikleri okuyup ders alır. Kendi sanat-ı hayaliyesiyle yeniden yorumlar. Realist-gerçekçi, idealist, gerçeküstücü, izlenimci, dışavurumcu hatta soyut gibi farklı sanat akımlarını otaya koyarak aldığı dersin sınavını verir. Bu sınavda başarılı olanlar sanat tarihinde ve müzelerde yer alırlar. 

‘Tabiat sanat galerisi’nde bu ilahi güzellikleri temaşa edenler ve takdir edenler ise ebedi ve baki bir âlemde bu güzelliklerin asıllarını ve yüce sanatkârını görmeye mazhar olacaklardır.