Kuzey İtalya'da gerçekten çok soğuk bir kış sabahı idi. Giovanni Labrino adındaki genç bir adam, “Çıkayım dolaşayım. Soğuk moğuk ama, azıcık hava alayım!” dedi ve yürüyüşe çıktı.
Giovanni’nin evinin yakınlarındaki küçük göl, gece buz tutmuştu. Gölün üzerinde onlarca karatavuk telaşlı telaşlı dolaşıyordu. Karatavukların bir derdi olduğu kesindi.
“Ne oldu bu komik kuşlara?” dedi Giovanni ve onları korkutmadan yanlarına yaklaşabildiği kadar yaklaştı.
Karatavuklar göle su içmek için gelmişlerdi. Çünkü her sabah sularını bu küçük gölden içerlerdi. Ancak bu sabah onları bekleyen kötü bir sürpriz vardı. Göl buz tutmuştu ve buzun kalınlığı bir karatavuğun gagasıyla vura vura kırabileceği bir kalınlık değildi. Çok kalındı buz!
Karatavuklar sıra ile hep aynı noktayı gagalıyorlar ama yine de buzda minnacık da olsa bir delik açıp, suya ulaşmayı beceremiyorlardı.
Giovanni Labrino gizlendiği ağacın arkasından uzun bir süre onları seyretti.
“Acaba gidip şu buzda bir delik açsam mı?” diye sordu kendi kendine. Fakat bu karatavukları korkutup kaçırmaktan başka bir işe yaramazdı.
“En iyisi biraz daha beklemek.” dedi.
Bu sırada karatavuklar buzu gagalamaktan çoktan vazgeçmişlerdi. Sanırım gagalamanın bir işe yaramayacağını hepsi anlamıştı.
Giovanni, “Eyvah!” dedi. “Susuz kaldı kuşcağızlar!”
Fakat o böyle ağlanıp dövünürken bir karatavuk, buzun üstüne yatıp upuzun uzandı.
Giovanni şaşırmıştı.
“Acayip! Ne halt ettiğini sanıyor bu aptal kuş!”
Meraktan iyice açılmış gözleriyle olan biteni anlamaya çalışırken, buzun üzerine yatan kuş, tüylerini titrete titrete oradan kalktı.
“E tabii üşüdü hayvan!” dedi Giovanni. Fakat hemen ardından bir başka karatavuğun, az önceki karatavuğun kalktığı yere uzanıp yattığını gördü.
Giovanni’nin aklı iyice karışmıştı.
“Bu hayvanlar kafayı gerçekten üşütmüş olmalılar.” dedi. “Ne de olsa hava bunun için yeterince soğuk!”
Fakat bir süre sonra ikinci karatavuk da, buzun üzerinden titreye titreye, tüylerini silkeleye silkeleye kalktı ve o kalkar kalkmaz, hemen üçüncü bir karatavuk aynı yere yattı.
Sonra o da kalktı bir başka karatavuk yattı. Sonra bir başka karatavuk, sonra bir başka karatavuk…
Sürüdeki karatavukların her biri, sıra ile buzun üzerine yattı, bir süre orda öylece hareketsiz durdu ve kalktı.
Bir saat kadar sonra, karatavuklardan iki tanesi, yatıp kalktıkları o bölgeye üç beş gaga darbesiyle herkesin su içebileceği kadar büyük bir delik açmayı başardı.
Giovanni ise hayretten ardına kadar açılmış ağzıyla önce hırıltılı bir ses çıkardı, sonra da:
“Şimdi anladım ben bu işi!” dedi.
Karatavuklar, gaga darbesiyle delemedikleri buz tabakasını, buzun üzerine boylu boyunca yatarak, kendi vücut ısılarıyla iyice ısıtıp, inceltene kadar eritmişler ve ondan sonra delmişlerdi.