TR EN

Dil Seçin

Ara

Can Sıkıntısı / “Şok Edici” Bir Araştırma

Can Sıkıntısı / “Şok Edici” Bir Araştırma

Bir gün bile bir ekrana bakmadan sessizce “Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Neler yaptım? Yaptıklarımın hesabını nasıl vereceğim?“ diye düşünemez miydik?

Sadece korona değil, can sıkıntısı bile bulaşıcı anlaşılan. Korona salgını yaygınlaşıp sosyal hayatta kısıtlamalara gidilmesinin hemen ardından, sosyal medya milyonlarca mesaj ve video ile insanların nasıl sıkıldıklarından bahsediyordu. Sabretmeli, kıymetini bilmeli, evde akıl sağlığımızı korumak için şunları şunları yapmalıydık…

Rabbimiz hem hastalıktan hem de ekonomik etkilerinden mağdur olan herkesin yardımcısı olsun! Fakat benim şimdi bahsedeceğim insanlar bunlar değil. Çoğunluğu genç, evleri kilolarca pirinç, makarna, onlarca konserve, milyonlarca tuvalet kağıdıyla dolu sağlıklı ve öyle kalmak için sosyal izolasyon yapması gereken insanlar. Üstelik bunlar genel anlamda çok meşgul ve stresli olan, ailelerine yeteri kadar vakit ayıramamaktan şikayetçi insanlar.

Yemen’de aç, Çin’de zülüm altında, Suriye’de sınırda değiliz. Pandemi ile birlikte ne olduk böyle? Hiç arayacağımız, hatırını soracağımız kimse, ailecek konuşacak, yapacak bir şeyimiz, süpürecek halılarımız, silecek kapımız camımız, edecek bir duamız, kılınacak kazamız yok muydu? 

Neden, kısa sürece bu kadar sıkılmıştık. 

İnternetten katıldığım dini sohbetlerin de konusu sabır idi. Ama salgının daha ilk haftasında bunca nimet içinde, üstelik de istediğimiz zaman dışarı çıkıp hava alabilir, yürüyüp koşabilirken hemen birkaç günde sabrettiğimiz neydi ki bu kadar? Dışarıda yenen yemeklerden, hazır satın alınan kahvelere kadar en küçük lüksümüzden vazgeçemez miydik? 

Bir gün bile bir ekrana bakmadan sessizce “Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Neler yaptım? Yaptıklarımın hesabını nasıl vereceğim?“ diye düşünemez miydik?

Sessizlik insanları artık korkutuyor sanki. Elimiz kolumuz bir an boş duramıyor. Konuştuğumuz kimse yoksa, ya bir ekrana bakıyoruz, ya kulağımızda kulaklık bir şeyler dinliyoruz. Bir otobüste, metroda, hastane bekleme odasında, hatta 5 dakikalık bir market kuyruğunda bile bir eğlenceye ihtiyacımız var. Beklerken boş boş bir noktaya baksak, düşünsek, bir insanla göz göze gelsek gülümsesek, hatırını sorsak olmaz mı? Vakit mi kaybederiz yoksa!?

Virginia Üniversitesinde yapılan bir araştırma bu durumun vehametini gözler önüne seriyor.1 Science dergisinde yayınlanan makaleye göre insanlar, özellikle de erkekler kendi düşünceleriyle yalnız kalmamak için acı çekmeye bile razı oluyor; hiç bir şey yapmamaktansa negatif bir şey yapmayı tercih ediyorlar. 

Deney sonuçlarına göre kadınların dörtte biri, erkeklerin ise dörtte üçü, elektroşok aleti ile kendilerine acı vermeyi yalnız kalıp sessizce kendi kendine düşünmeye tercih ediyorlar. 

Makalenin başyazarı, psikoloji profesörü Timothy Wilson insanların sessiz bir ortamda oturup, sessizce kendi kendine düşünmelerinin zor bir iş olamayacağını düşündüğünü, fakat araştırmanın onu şaşırttığını söylüyor. 

Geniş bir hafızamız, hikaye yazma ve anlatma kabiliyetimiz, bir çok hatıramız, hayallerimiz, planlarımız var. Buna rağmen insanlar, sadece 15 dakika sessiz, kendi kendine oturup kendi düşüncelerinin içinde kaybolmaktan çekiniyor ya da istemiyor.

Araştırmacılar “hiçbir şey yapmadan oturmayı” denekler üzerinde kolaylaştırmak için deneyden önce katılanların hazırlanmaları için vakit verirler ve “ne üzerinde düşüneceklerini” de düşünmelerini isterler. Fakat bir plan ile deneye girmek bile bu egzersizin nahoş oluşunu değiştirmez. Hatta deneyi evde tamamlayanlardan bazıları, bir kitap veya telefonlarını alarak hile yaptıklarını itiraf eder ve tatsız bir tecrübe olduğunu söylerler.

İnsanların bir oyalanma ve eğlence ihtiyaçları bariz bir şekilde ortaya çıkınca, deneyi yapanlar ikinci seferde katılanlara odaklanabilecekleri bir şey vermeye karar verirler. 

Bu küçük bir alettir ve düğmesine basınca deneğe dokuz voltluk bir elektrik şoku vermektedir. Araştırmacılar ilk başta deneyin gidişatından tam da emin değildirler. Bu alet işe yarayacak mı kestiremezler. Kim bile bile kendine elektroşok yapar ki?

Ama yaparlar… 

Üstelik de deneyden önce merak faktörünü ortadan kaldırmak için katılanların denemelerini de sağlar ve sorarlar: “Eğer beş dolarınız olsa ve biri sizi bu aletle şoklasa bunu bir daha yapmaması için kaç dolar verirsiniz?” Çoğu, birkaç dolar vereceğini söyler. Fakat odada 15 dakika düşünme kısmına geçince kendilerini bilerek ve isteyerek şoklamaya başlarlar. 

Çoğunluğu bunu yedi kere civarı yapar. Yani yaklaşık 2 dakikada 1. Bir erkek denek 15 dakika içinde kendini 190 kere şoklar.

Sonuçta, erkeklerde şoklamanın daha fazla olduğu görülür. Bu, kendini 15 dakika içinde 190 kere şoklamak demek olsa bile, erkeklerin kadınlara nazaran daha fazla uyarıcı arayışı içinde olduğu sonucuna varılır.

Araştırma aynı zamanda gençlerimize, çocuklarımıza faydalı iş ve vazifeler vermediğimizde boş zamanlarını ne ile değerlendirebileceklerini düşünme ve anlama konusunda da ipuçları veriyor. 

Aslında kendini etrafındaki olaylardan soyutlayıp, düşünebilmek çok önemli bir özellik.

Uyarıcılardan sıyrılıp, geçmişte öğrendiklerini, tecrübelerini şöyle bir değerlendirip olaylara tepki vermek, ani reaksiyonları, sert çıkışları, gereksiz ses yükseltmeleri önlemede çok önemli bir etken.

Bunu yapabilen bir insan teenni ile hareket eder ve öğrendiği bildiği şeyleri daha rahat hayatına tatbik eder. Ani ve yersiz hatalardan kurtulması daha kolay olur. Robot gibi hareket etmez. Medya ve toplumun onu bildiğinden ters bir yöne doğru sürüklemesine engel olur. Orijinal düşünceler, farklı fikirler üretmesi artar.

İşte çok hikmetlerle hayatımızda yerini alan korona böyle güzelliklere de vesile olabilir. 

Ama evde oturup, kendimizi elektroniklere, sosyal medya ve televizyonlara vermek bu güzel hikmetin kapısını kapatabilir.

Çalışmalar tamamlanıp sonuçlar yayınlandıktan sonra Prof. Wilson birçok yaşlı insandan “Bu araştırma sonuçları yanlış. Biz şöminenin önünde kendi başımıza oturup düşüncelerimizle baş başa kalıp güzel vakit geçirebiliyoruz,” şeklinde emailler alır. Dr. Wilson bu emaillerin ona yeni araştırmalar için fikir verdiğini söylüyor.

Peki ya siz ne dersiniz? Bugün bir kere de siz denemek ister misiniz? Hep beraber bütün ekranları kapatıp 15 dakika sessizce düşünelim mi? Bakalım biz başarabilecek miyiz?

 

Kaynaklar:

1. Just think: The challenges of the disengaged mind. Timothy D. Wilson, David A. Reinhard, Erin C. Westgate, Daniel T. Gilbert, Nicole Ellerbeck, Cheryl Hahn, Casey L. Brown, Adi Shaked