TR EN

Dil Seçin

Ara

Can Alan Kenelerin Hikâyesi

Can Alan Kenelerin Hikâyesi

Kenenin hayatı bize ilginç veriler sunmakta, adeta hayran bırakmaktadır. Kenenin yaşayışında her şey tasarlanmış, planlanmıştır. Hiçbir nokta, en küçük ayrıntı dahi boşlukta bırakılmıştır. Bu da bizi mutlak tasarım sahibi yaratıcıya götürmektedir.

...

Yeryüzündeki her canlı kendi başına mükemmel bir varlıktır ve çevresine karşı korunma mekanizmalarıyla donatılmıştır. Darwin’in ileri sürdüğü “mükemmele doğru evrimleşme” ve “zayıf olan canlının yok olacağı” iddiaları basit gibi görünen tek hücreli bir canlıyı incelemekle bile reddedilecektir. 

Bu açıdan kenenin hayatı bize ilginç veriler sunmakta, adeta hayran bırakmaktadır. Kenenin yaşayışında her şey tasarlanmış, planlanmıştır. Hiçbir nokta, en küçük ayrıntı dahi boşlukta bırakılmamıştır. Bu mükemmel tasarım da bizi hikmeti her şeyi kuşatan bir yaratıcıya götürmektedir. 

 

Türleri

Keneler, Arthropoda (eklembacaklılar) familyasının Arachnida (örümceğimsiler) sınıfının omurgasız alt grubunda yer alır. Bu grubun sıcakkanlı hayvanlarda asalak yaşayan türlerine kene, bitkilerde bulunan türlerine akar adı verilmektedir. Kene altsınıfı 300’ü aşkın familyadan tanımlanmış yaklaşık 30 bin türü içerir. Ama bu hayvanların toplam tür sayısının 500 bini aştığı sanılmaktadır. 

Kenelerin uzunlukları 0,5-30 mm arasında değişir. Larvaları 3, nemf ve erişkinleri genellikle 4 çift bacaklıdır. Bazı familyalara ait türler sık tüy veya kıllarla örtülü, öbürleri tüysüzdür. Yeryüzünün hemen hemen her yerine dağılmış olan bu hayvanların Everest Dağının 5000 metreyi aşan yamaçlarında ve Büyük Okyanusun kuzeyinde 5.200 metreyi bulan derinliklerinde yaşayan örnekleri bulunmuştur. 

 

Organları

Kene üyelerinden çoğunun örümceklerle birlikte paylaştığı önemli bir özellik de vücutlarının bölütlü olmayışıdır. Vücutlarının ön bölümünde 1-3 çift göz, ağız ve altı çift uzantı vardır. Bunların bir çifti beslenme uzantıları (Keliser) şeklinde, üç parçalı, genellikle kıskaca benzer yapılardır. Keliserler bazı türlerde beslenme şekline uygun olarak delme organıdırlar. Palp ve Pedipalp denen öbür uzantı çiftleri basit duyu organları olabildiği gibi, tutma veya delme fonksiyonuna da yarayabilmektedir. 

Ön gövdenin arkasında yer alan geçiş bölümüne karın (idiosoma) denir. Sert bir kabukla korunan bu bölümde bacaklar, üreme deliği ve anüs (dışkılama organı), çeşitli duyu organları ve soluk delikleri bulunur. 

Bacaklar palplere benzer biçimde parçalardan oluşur. Uçları genellikle tırnaklıdır. Bacaklarda türlere göre değişen sayı ve konumda duyu kılları bulunur. Birinci bacak çifti yürümenin yanı sıra bazı türlerde yakalama veya duyu organı olarak da kullanılır. 

Kene, humma ve uyuz hastalığına yol açan canlıdır.

Şaşırtan Hayatı

Köpeklere, tavuklara ve insanlara musallat olan kenenin inanılmayacak kadar sınırlı, dar bir yaşama sahası vardır. Bu dar sahanın aksine kenenin oldukça karmaşık, o ölçüde tehlike dolu bir hayat hikayesi mevcuttur; ama bu tehlikeleri karşılayacak uygun bir davranışlar bütünü, bu hayvanı optimal (en ideal) seviyede korumaktadır.

Döllenmiş dişi kene, yumurtlayabilmek için ne yapıp edip bir sıcakkanlı canlının kanından beslenmek zorundadır, başka türlü yumurtalarının olgunlaşması imkânsızdır. Hayvanın, hayatta kalabilmek için ulaşmak zorunda olduğu hedefi buluş tarzı, insana küçük dilini yutturacak kadar şaşırtıcı, o ölçüde de öğretici ve ibret doludur.

Boyu bir milimetreye bile varmayan bu minik hayvan, önce bir küçük ağacın veya çalının dalına tırmanıp orada tüner. Oraya kadar olan yolu, ışık yordamıyla bulur. Gerçi gözden yoksundur ama derisinde zayıf da olsa işine yarayacak kadar ışığa duyarlı duyum bölgeleri bulunmaktadır. 

Kene dalın ucuna yerleşir yerleşmez ‘bekle’ programı devreye girer. Bu programı ortadan kaldırabilecek tek sinyal, sıcakkanlı bir canlının terlerindeki yağ asidinden yayılan kokudur.

Kene, herhangi sıcakkanlı bir hayvan onun bulunduğu dalın tam altına gelinceye kadar o dalda ‘yemeden içmeden’ beklemeye koyulur. Öyle ki araştırmacılar bu bekleme süresinin 18 yıl dahi sürebildiğini tespit etmişlerdir. Ama belki çok daha uzun süre boyunca bile kan emici kene, o dalda kısmetini bekleyebilecek durumdadır. Üstelik, bu süre zarfında kılı kıpırdamadan durur. Besin maddesi almadığı gibi, dış dünyanın bütün etkileri bloke olmuş, hayvanın yaşaması adeta dondurulmuştur. Ne bir olay, ne bir etki, ne de herhangi bir uyarım yoktur. Sanki cansız gibidir. 

Hani şansı yaver gidip, 2-3 yıl bekledikten sonra “karanlıktan gelen bir ışık sinyali gibi” sıcakkanlı bir canlının yağ asidi kokusu keneye ulaşır ulaşmaz, kenenin hayatî faaliyetleri ânında devreye girer, âdeta yeniden canlanır ve kendisini daldan aşağıya bırakır. 

Daha sonraki aşamada kene, ısının varlığını hisseder etmez, yoklaya yoklaya, deride tüy ve kılların örtmediği damarlara ulaşır ve yalnızca karınlarını doyuracak kadar kanı çengel şeklindeki ağızlarıyla deriyi delerek emerler.

Bundan sonrası daha şaşırtıcıdır. Kan emince kenenin hayatı tamamlanmıştır artık. Gevşeyip yere düşer ve yumurtalarını yere bıraktıktan sonra da ölür.

Evet, kenenin hayatında sadece üç devre vardır: Sıcakkanlı bir canlıyı beklemek, yağ asidinden uyarılmak, ‘sıcak’ ve ‘kılsız’ bir vücut bölgesini bulacak kadar dokunma duygusu. Bu devrelerin dışında kenenin hayatı sanki boş gibidir.

Milyonlarca yıldır dünyada olan keneyi ibret nazarıyla incelemek bile Darwin teorisini çürütmektedir ve bizi yaradılıştaki sanata hayran bırakmaktadır.