Dünya yaratıldığında üzerinde güneş ve yıldızlar parlıyordu. Fakat onları henüz gören yoktu yeryüzünde. Çünkü dünyada hiçbir canlı yoktu.
Milyarlarca yıl sonra, canlılar hayata gözlerini açmaya başladılar ve tepelerindeki güneşi ve o güneşin aydınlattığı dünyayı gördüler:
Değişen ne olmuştu, onları kim donatmıştı, nasıl oldu da görmüşlerdi?
Güneşin ve dünyanın görülebileceğini onlara öğreten kimdi?
Gözler yaratılmadan önce “görmeyi” bilen kimdi.
Bütün görüntüleri, ışığı ve renkleri, gözbebeğinden geçirip sinirlerle beyine taşımak ve orada görüntüye çevirmek kimin işiydi?
Tabiatın mı?
Oysa kâinatın ve tabiatın plan yapamayacağını, bir hedefe yönelik hareket edemeyeceğini söylemeye gerek var mı?
Tesadüfün mü?
Oysa tesadüfen hiçbir düzen var olmadı. Tesadüf hiçbir şeyin sebebi de olmadı. Kâinatın intizamı içinde tesadüfe hiçbir zaman bir yer olmadı.
Öyleyse güneşi ve yıldızları oraya yerleştirmeden önce, kim biliyordu görmeyi ve ilk kim gördü güneşi ve o güneşin aydınlattığı dünyayı?
Ve kim gösterdi bütün canlılara?
Tabiat mı!..
Tesadüf mü!.. Bunlar sadece isim!.. Düşünsene!...