TR EN

Dil Seçin

Ara

Allah Rasulü, Ailesine Nasıl Davranırdı? II

Allah Rasulü, Ailesine Nasıl Davranırdı? II

Allah’ın Rasulü’nün, yüceliğini, nezaketini, şefkat ve merhametini aile hayatına ve eşlerine karşı davranışlarına baktığımızda da görüyoruz. Hatta bu konuda şöyle buyurmuşlardır: “Sizin en hayırlınız, âilelerine en güzel muâmelede bulunanınızdır!..” (İbn-i Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55)

Allah’ın Rasulü’nün, yüceliğini, nezaketini, şefkat ve merhametini aile hayatına ve eşlerine karşı davranışlarına baktığımızda da görüyoruz. Hatta bu konuda şöyle buyurmuşlardır: “Sizin en hayırlınız, âilelerine en güzel muâmelede bulunanınızdır!..” (İbn-i Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55)

...

 

Sevgisinden zevcelerini mahrum etmemiş, aynı zamanda onlara duyduğu sevgiyi göstermiştir

Ümmü Rûman ve Hazret-i Ebûbekir’in, öz kızla­rı Hazret-i Âişe’ye sert davranmalarına Hazret-i Peygamber’in merhamet dolu gönlü râzı olmaz ve bundan çok rahatsız olurdu. Bir defasında Hazret-i Ebûbekir, kızı Hazret-i Âişe’nin omuz hizasına hafifçe vurmuştu. Onları bu hâlde bulan Hazret-i Peygamber (sallâllâhu aleyhi ve sellem), Hazret-i Ebûbekir’e:

“Bu yaptığından dolayı ondan özür dilemeni istiyorum.” buyurmuştu.

Başka bir defasında, Hazret-i Âişe (radıyallâhu anhâ), Peygamber Efendimiz ile aralarında geçen bir hâdiseyi şöyle anlatmaktadır:

“Ayakta ip eğiriyordum. Rasûlûllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem) nalınını dikmeye çalışıyordu. Baktım, mübârek alnında terler toplanmış, yanaklarından süzülüyor, ter damlalarından nurlar saçılıyordu. Cemâlinin güzelliğine bakıp şaşkınlık içinde kalmıştım. Bana baktı:

“Ne oluyor sana?” diye sordu.

Ben de:

“Alnın terlemiş, damlaları nur saçıyor. Şayet Ebû Kebir el-Huzelî seni görseydi; «Aydınlık yüzünün gülümsemelerinde ortaya çıkan nurların izlerine baktığım zaman / Onu emzirenin her türlü hayız lekelerinden, fesattan ve emzirme ayıplarından uzak olduğu görünüyordu.» beytine Senin daha lâyık olduğunu anlardı.” dedim.

Rasûlûllah (asm), elindekileri yere bıraktı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. İki gözümün arasından öptü ve:

“Allah sana hayırla karşılık versin, yâ Âişe!.. Senin bu sözüne sevindiğim gibi, daha önce hiçbir şeye bu kadar sevindiğimi hatırlamıyorum.” dedi.

 

Hanımlarına sevgisini gösterirdi

Peygamber hânelerinde doyasıya bir mutluluk ve sevgi vardı. Hazret-i Âişe, bir kaptan bir şey içtiğinde Allah Rasûlü kabı eline alır, onun içtiği yerden içerdi; kemikli bir etten yediğinde Allah Rasûlü de onun yediği yerden yerdi. Odasında ona başını yaslar, Kur’ân okurdu. Îtikâf çadırından başını uzatır, Hazret-i Âişe’ye saçını taratırdı. Oruçlu da olsa onu öperdi. Bunlar, Onun şefkatinin, iyiliğinin, güzel ahlâkının birer numunesidir.

Oyun için Hazret-i Âişe’ye imkân tanırdı. Mescidde gösteri yapan Habeş oyun ekibini doyuncaya kadar ona izletmişti. O, Rasûlûllah’ın omzuna yaslanmış, oynayanlara bakmıştı. 

İki defa sefere çıktıkları zaman, aralarında koşu yarışı yapmışlardı. Bir defasında da evin kapısından önce çıkmak için birbirleriyle yarışmışlardı.

 

Hanımları ile birlikte ibadet etmekten hoşlanırdı 

Rasûlûllah (sallâllâhu aleyhi ve sellem), normal günlerde yatsı namazını kıldıktan sonra odası­na girer, misvağını kullanır ve hemen yatardı. Gece yarısına doğru Hazret-i Âişe’yi uyandırır, birlikte vitir namazını kılarlardı. Bazen Rasûl-i Ekrem (asm) ile Hazret-i Âişe (radıyallâhu anhâ) sabaha kadar ibadetle meşgul olurlardı. Hazret-i Âişe, namazda Ona tâbi olurdu. Şafak sökmeye başlarken Hazret-i Peygamber sabah namazının sünnetini kılar, sonra biraz uzanır, Hazret-i Âişe ile bir miktar konuştuktan sonra, sabah namazının farzını kılmak için mescide çıkardı.

 

Hanımları için dua ederdi

Hazret-i Âişe (radıyallâhu anhâ) şöyle anlatır:

“Rasûlûllah’a, benim için Allah’a dua et, dedim. O, «Yâ Rab! Âişe’nin açık ve gizli, geçmiş ve gelecek günahlarını bağışla» dedi. Gülmeye başladım, öyle ki gülmekten başım arkama düşecekti.

Allah Rasûlü (asm):

“Duam seni sevindirdi mi?” buyurdu.

“Bana ne olmuş ki, Senin duan beni sevindirmesin.” dedim. 

Rasûlûllah:

“Bu duam, bütün ümmetim içindir” buyurdu.

 

Nâfile ibadet etmek için bile, hanımlarından izin alacak kadar zarifti

Abdullah bin Ömer, Hazret-i Âişe’ye gelip:

“Rasûlûllah’tan (asm) gördüğün şeylerin en acayibini bana haber ver!..” demişti.

Hazret-i Âişe, uzun müddet ağladıktan sonra:

“Onun her işi acayipti (İnsanı hayrete düşürürdü.) Bir gece bana geldi, yatağa yattı. Sonra:

«Yâ Âişe!.. Bu gece Rabbime ibadet etmem için bana izin verir misin?» diye sordu.

«Yâ Rasûlallah!.. Ben Senin yakınlığını da, gönlünün arzusunu da severim, izinlisin.» dedim.

Kalktı, odadaki su kırbasından az bir su ile abdest aldı. Sonra namaza durdu. Kur’ân okurken ağlıyordu, sonra iki elini kaldırdı, yine ağlıyordu. Hattâ gözyaşlarının yere döküldüğünü, yeri ıslattığını gördüm. Sonra kendisini sabah namazına kaldırmak için Bilâl geldi. Onu ağlarken görünce:

“Yâ Rasûlallah!” dedi. “Allah, Senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret ettiği hâlde mi ağlıyorsun?” diye sordu.

«Yâ Bilâl!.. Şükreden bir kul olmayayım mı? Allah Teâlâ, bu gece, “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akl-ı selim sahipleri için âyetler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzere yatarken (her ân) Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler ve “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz, bizi cehennem azâbından koru!” (derler.)” (Âl-i İmrân, 190-191) âyetlerini indirdi. Nasıl ağlamayayım?!..” buyurdu.

Sonra şöyle dedi:

“Bu âyetleri okuyup da üzerinde düşünmeyenlerin vay hâline!..” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur’ân Dili, c: II, sh:1256)

Başka bir hâdise de, Peygamber Efendimiz’in vefâtına yakın olmuştur. Allah Rasûlü (sallâllâhu aleyhi ve sellem), hicretin 10. yılındaki ilk ve son hac vazifesinden (Veda Haccı) sonra Medine’ye dönmüştü. Kısa bir müddet sonra, yani hicretin 11. yılı Safer ayının son haftasında (Mayıs 632) rahatsızlanı­nca, diğer hanımlarının iznini alarak Hazret-i Âişe’nin odasına geçti. Bütün hanımları, gönül hoşluğu ile Rasulûllah’ın, hastalık günlerini istediği yerde geçirmesine rızâ gösterdiler. Hepsi de günlerini Âişe’ye bağışladıklarını söylediler. O, istese, hiçbirine bir şey söylemeden de Hazret-i Âişe’nin hanesinde kalabilirdi. Ancak her birinin gönüllerini almayı tercih etmişti.