TR EN

Dil Seçin

Ara

Çöller Niçin Yaratıldı?

Dünyanın en yeşil ve en çok yağış alan bölgesi olan Amazon ormanları, ihtiyaç duyduğu mineral takviyesini nereden sağlıyor dersiniz?

Peki elli yılda tek bir damla yağmur düşmeyen Atakama Çölü’nün sakinleri, su ihtiyaçlarını nasıl karşılıyor olabilirler? İşte, çöllerin hikâyesi...

 

Ne zaman çöller hakkında bir şeyler yazmaya kalksam, bilgisayarın başında saatler geçiririm ama ipe sapa gelir bir kaç cümle bile kuramam.

Bu durumun aslında çok normal olduğunu falan düşünürdüm. “İnsan bir çöl hakkında ne yazabilir ki?” derdim. “Çöl dediğin, kum kum kum kum ve daha çok kum...”

Son aylarda yaptığım araştırmalar, çöller hakkında neden hiçbir şey yazamadığımı ortaya çıkardı:

Onlar hakkında, neredeyse hiçbir şey bilmiyormuşum! Çöl dendiğinde aklıma bir kaç çirkin sürüngen, rüzgarın oradan alıp buraya yığdığı kum tepecikleri, bol miktarda güneş, alev alev yanan çıplak kayalar, dikenli mikenli kaktüsler ve tabii deve kervanları ile vahalar geliyordu.

Mavi gezegenimizin üzerinde hatırı sayılır miktarda yer kaplayan bu kahverengi lekelerin neden böyle yaratıldığını; çöllerin yeryüzündeki hayata bir faydaları olup olmadığını, keşke daha önce merak etseydim. Böylece, dünyanın en yeşil ve en çok yağış alan bölgesi olan Amazon ormanlarının; dünyanın en kurak ve en çorak bölgesi olan Büyük Sahra Çölü ile ne alâkası olduğunu çok daha öncelerden öğrenmiş olurdum.

 

BÜYÜK SAHRA

Dünyanın uydudan çekilmiş bir fotoğrafına baktığınızda, Afrika Kıtası’nın büyük bir bölümünü açık kahverengi görürsünüz. Burası Büyük Sahra’dır. Dünyanın en büyük “sıcak çölü” dür. (Evet soğuk çöller de var!)

Büyük Sahra, adı gibi büyüktür, kapladığı alan neredeyse, 9 milyon km2’dir. Atlas Okyanusu kıyılarından, Kızıldeniz’e kadar uzanır ve Kuzey Afrika’yı kıtanın öteki yarısından ayırır.

Ancak, Büyük Sahra’nın her yeri filmlerde gördüğümüz o uçsuz bucaksız kum denizi, gibi bir çöl değildir. Sadece 5’te 1’i öyledir. Kalan kısmı, taşlardan kayalardan ve dağlardan oluşur. Ama bütün bu bölgede yağış miktarı çok düşük, bitki örtüsü de çok çok az olduğu için, oraya çöl demek zorundayız.

Bazı bölgelerine, 10 sene tek bir damla yağmur düşmeyen bir yer, çölden başka ne olabilir ki?

Büyük Sahra, büyüktür ve boştur! Ama sandığınız kadar “boş” değildir! Hele “boşuna”, hiç değildir. Bu uçsuz bucaksız düzlüğün, bu derece çorak ve kurak olması, dünyanın geri kalanı için eşi bulunmaz bir nimettir.

 

BEREKETLİ ÇÖL TOZU RÜZGARLARI

Büyük Sahra arazisi, mineral bakımından son derece zengindir. Çünkü yağmur neredeyse hiç yağmadığı için, mineraller su ile birlikte yıkanıp gitmez. Bölgede doğru düzgün bir bitki örtüsü de olmadığı için, zemindeki bu mineraller bitkiler tarafından da emilmez, öylece taşın toprağın, tozun ve kumun içinde kalır.

Ve bir gün çok kuvvetli rüzgarlar esmeye başlar çölde! Dağlar kadar büyük kum ve toz bulutları, çölün ufuklarını kapatır. İri kum taneleri çok uzağa gidemeseler de, mineral yüklü minicik çöl tozları, binlerce metre yüksekliğe çıkar.

Bu çöl tozları, rüzgar nereye eserse oraya gitmek için yola çıkmış değillerdir. Çünkü rüzgarın nereye eseceği bellidir: AMAZONLAR!

Büyük Sahra’dan yola çıkan tozlar, uzun bir yolculuktan sonra, Güney Amerika’daki Amazon Ormanları’nın üzerine yağar. Bu yeryüzünün en bereketli yağmurudur. Özellikle Amazonlar için çok çok önemlidir.

Çünkü Amazon toprağı mineral bakımından zayıf bir topraktır. Dünyanın en zengin bitki örtüsü, bu zayıf toprak üzerinde, dışarıdan bir yardım olmaksızın bu kadar uzun süre tutunamaz. Allah, yeryüzünün oksijen fabrikaları olan Amazon yağmur ormanlarının, ihtiyaç duyduğu mineralleri, Büyük Sahra’dan, hem de hava yoluyla Amazonlara böyle gönderir işte.

Her sene 80 milyon ton çöl tozu, rüzgarın önüne katıldığı gibi, dünyanın en kıymetli ormanlarını zengin mineral tozlarıyla gübreler.

Ne, büyük sahranın kumulları Amazon ormanlarını bilir, ne de Amazon ormanlarının ağaçları sahranın uçsuz bucaksız kumlarını tanır. Rüzgar ise, her ikisini de bilmez.

Pek tabii ki, çölün tozları da içlerindeki kıymetli mineralleri bilmedikleri gibi, o minerallere ihtiyacı olan ağaçları, meyveleri, türlü türlü bitkileri de bilmiyorlar. Ama her sene 80 milyon ton çöl tozu tam da gitmesi gerektiği yere gidiyor. Buna “gönderiliyor” denmez de ne denir?

Çünkü bütün bu ince ve faydalı işler, öyle kendi kendine, plânsız programsız olacak işler değildir... Bu işleri ancak, Amazon ormanlarının mineral ihtiyacını, Sahra çöllerinde yaratan Allah bilir...

Dağlar gibi büyük toz bulutlarını, rüzgarların önüne katıp kıtalar arası bir yolculuğa çıkarmaya, sadece Allah’ın gücü yeter...

Amazon ormanlarındaki milyonlarca farklı türde bitkiyi besleyen bu çöl tozlarının yarısından fazlası Çad’daki Bodele Vadisi adı verilen bir bölgeden alınır.

Asıl acayip olan, Amazon bölgesinin, Bodele Vadisi’nden tam 200 kat daha büyük bir yer olduğudur. Dünyanın tozuyla toprağı ile en bereketli vadilerinden birinin Büyük Sahra’da olduğunu duysanız inanmazdınız değil mi?

Ama işte öyledir... Afrika develerinin bütün gün, yiyecek bir lokma ot aradıkları sahranın tozları, bitki yaprakları yüzünden zeminine güneş ışığı değmeyen yağmur ormanlarını besler.

Bodele Vadisi’nden her gün, 700 bin ton çöl tozu kaldırılır ve Amazon ormanlarındaki envaiçeşit bitkinin üzerine serpilir... Ve yeryüzünde hayat, bir kısmını bildiğimiz, ama pek çoğundan haberdar bile olmadığımız bu türden sayısız mucizeler içinde, sürer gider...

Gelin şimdi de, ATAKAMA ÇÖLÜ’nde neler oluyor neler, ona bir bakalım...

 

ATAKAMA’DA SİS VE HAYAT

Dünyanın en en en en kurak bölgesi... Aslında bu ‘en’lerin sayısını artırabiliriz çünkü bahsedeceğimiz yere, Şili sınırları içinde yer alan Atakama Çölü’ne, 50 yıl tek bir damla yağmur yağmadığı olur.

‘’Böyle bir yerde, bırakın kuşu böceği, minicik bir ot bile yaşamaz” diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

Atakama’da pek çok hayvan ve bitki yaşıyor. Tuhaf tuhaf böcekler, gündüzleri çiçekler açan kaktüsler, o kaktüslerin çiçekleriyle beslenen kuşlar, sürüngenler ve Guanako Lamaları..

Bütün bu canlılar, elli yılda bir kez yağmur yüzü gören, dünyanın bu en kurak bölgesinde yaşar. Çünkü, hiç kimsenin ummadığı ve aklına bile getiremeyeceği bir şekilde, günlük su ihtiyaçları karşılanır...

Şili açıklarında, okyanusta bir soğuk su akıntısı vardır. Bu soğuk su akıntısı, akıp giderken, üzerindeki nemli ve ılık havayı aniden soğutur. Soğuyan hava, kalın bir sis bulutu olarak, tüm Atakama Çölü’ne doğru, bir yolculuğa çıkar. Ve başta Guanako’lar olmak üzere çölün tüm sakinleri, Rablerinden kendilerine gönderilen bu sis bulutunu her sabah büyük bir dikkatle ve heyecanla beklerler. Çünkü çöle inen sis, orada çok kalmayacaktır. Ancak kaldığı süre içinde, bitkilerin yapraklarında, kaktüslerin iğneciklerinde milyarlarca çiy damlacığı oluşur. İşte, böcekler, kuşlar ve kaktüsler bu su damlacıklarıyla günlük su ihtiyaçlarını karşılarlar. Suyu emen kaktüslerin sulu çiçeklerini afiyetle yiyen Guanako’lar da, bu yolla, hem yiyecek hem de içecek ihtiyaçlarını görmüş olurlar.

İşte yeryüzünün en kurak yerinde yarattığı canlıları, Allah böyle yaşatır! Kimselerin aklına hayaline gelmeyecek yollardan, onlara su ve yiyecek gönderir, yedirir içirir...

 

GOBİ’NİN, DONDURMA YİYEN DEVELERİ

Gobi Çölü, Orta Asya’da etrafı sıra sıra dağlarla çevrili bir yerdir. Büyük Sahra gibi, yaz kış sıcak bir iklimi yoktur. Kışları -40 derece gibi inanılmayacak kadar çok soğuk olur. Yazları ise, öteki çöller gibi alev alev yanar.

Ancak asıl şaşırtıcı olan bu çöle kar yağmasıdır. Sibirya’dan gelen soğuk hava, Gobi Çölü üzerine kar taneleri şeklinde iniverir. Su kaynaklarının son derece sınırlı olduğu Gobi için bu kar, oradaki hayatın devamı için, Atakama çöllerindeki sis gibidir. Gobi’de yaşayan Asya Develeri, su ihtiyaçlarını bu kar yığınlarından yiyerek karşılarlar.

Develer için dünyanın en tatlı dondurması demek olan bu kar yığınları, büyük bir nimettir. Ancak, günlerce susuz kalmış bir deve bile, asla karnını tıka basa kar ile doldurmaz. Çünkü, kar yerken ölçüyü kaçırmanın sonu, çöldeki yırtıcı kuşların ve böceklerin öğle yemeği olmaktır.

Fazladan bir top daha dondurma yiyebilmek için ne numaralar çevirdiğinizi bir düşünürseniz, develerdeki bu iradenin öyle kolay bir şey olmadığını anlarsınız. Ama develere nerede durmaları gerektiği öğretilmiştir.

Onlar ve Gobi Çölü’nün tüm öteki sakinleri için Sibirya steplerinden kar yüklü bulutlar gönderen Allah, ne kadar yemeleri gerektiğini de öğretir onlara... Arıya bal yapmasını, kuşlara yuva kurmasını, örümceklere ağ dokumasını.. öğrettiği gibi...

Bütün bu işler kendi kendine tesadüfen olmaz çünkü... Sibirya’dan bulutlar gönderilir, susuzluktan dili damağına yapışmış develer dünyanın en tatlı dondurmasını yer, ama ne kadar yemesi gerektiğini de bilir...

Böylece, Gobi Çölü’nde de hayat, biraz zor da olsa sürer gider...

.....

 

 

— Atakama Çölü’ne, 50 yıl tek bir damla yağmur yağmadığı olur. ‘’Böyle bir yerde, bırakın kuşu böceği, minicik bir ot bile yaşamaz” diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Şili açıklarında, okyanusta bir soğuk su akıntısı vardır. Bu soğuk su akıntısı, akıp giderken, üzerindeki nemli ve ılık havayı aniden soğutur. Soğuyan hava, kalın bir sis bulutu olarak, tüm Atakama Çölü’ne doğru, bir yolculuğa çıkar. Ve başta Guanako’lar olmak üzere çölün tüm sakinleri, Rablerinden kendilerine gönderilen bu sis bulutunu her sabah büyük bir dikkatle ve heyecanla beklerler.

 

—Büyük Sahra Çölü’nde binlerce metre yüksekliğe çıkan mineral yüklü minicik çöl tozları, uzun bir yolculuktan sonra, üst resimde gördüğünüz Amerika’daki Amazon Ormanları’nın üzerine yağar. Yeryüzünün en bereketli yağmurudur bu. Çünkü mineral bakımından zayıf olan Amazon toprağı, bu yağmur sayesinde nefes alabilmektedir.

 

—Gobi Çölü’nde develer için dünyanın en tatlı dondurması demek olan kar yığınları, büyük bir nimettir. Ancak, günlerce susuz kalmış bir deve bile, asla karnını tıka basa kar ile doldurmaz. Çünkü kar yerken ölçüyü kaçırmanın sonu, çöldeki yırtıcı kuşların öğle yemeği olmaktır.