TR EN

Dil Seçin

Ara

“Çapını Genişleten Gürbüz Bey”

Gürbüz Bey, kuş gibi uçtuğu günleri hayal ediyordu. Ne günlerdi onlar. Tığ gibi delikanlıydı. Filinta gibi...

Oysa şimdi!..

Gençliğinde söylenenleri hatırladı: “Evlen, evlen; toparlanırsın, hayatın bir düzene girer...”

Düzen tamam da bu nasıl toparlanmaktı; tostoparlak olup çıkmıştı.

Gürbüz Beyi, kilosu iyice meşgul etmeye başlamıştı son günlerde. Bir akşamüstü vapur beklerken iskeledeki tartı gözüne çarptı. Birden içinde bir merak uyandı. Basit bir merak işte, “Acaba kaç kiloyum?..” Gidip tartının üstüne çıktı ve bozuk parayı atmasıyla “Kilonuz...” diye bir feryat koptu ki makineden; aman yâ Rabbi!.. O ne sesti öyle... O bağırtıyla tüyleri diken diken oldu. Az kalsın baygınlık geçirecekti. Ne kadar insan varsa dönüp Gürbüz Beye baktılar. Bu ne biçim işti böyle; tartı aletine böyle bağıran bir ses koymanın ne âlemi vardı ki; kör müydü, sağır mıydı sanki... Yoksa birileri ona çok kötü bir şaka mı yapmıştı?

Dönüp bir şey olmamış gibi denizi seyretmeye koyuldu. Fakat deniz meniz gördüğü yoktu. Buharlı ütü gibiydi; sırılsıklam da terlemişti. Üstüne üstlük, bağırtının şokuyla kaç kilo olduğunu bile öğrenememişti.

Merak bu ya, eve girdiği zaman doğruca basküle koştu. Saklamaya hiç gerek yoktu; baskülü ilk defa kullanacağı için heyecanlıydı. Önce, bağırıp bağırmadığını kontrol edip emin olduktan sonra üzerine çıktı. Gürbüz Beyin ayaklarının altında inleyen baskül, âdeta üzerinden inmesi için yalvarıyordu.

Ne yapsın biraz canı sıkılmıştı Gürbüz Beyin. Peşinden gelen eşi de onu böyle baskülden inerken görünce aynı nakaratı tekrarladı:

“Ben sana diyorum, çok kilo aldın, şöyle rejim falan yapsan artık...”

Gürbüz Bey ne yapsın, “Çalışıyor mu diye baktım canım...” diye bir şeyler söylemeye çalıştı ama nafile, kötü yakalanmıştı. Eşi de buldu ya zavallıyı, atışa devam:

“Çık çık” dedi, “yakında ev baskülleri kilonu ölçmeye yetmeyecek...”

Gürbüz Bey ne yapsın çaresiz durumda. Çok sıcakta yıkandığı için eşyalarının küçüldüğünden dem vurup meseleyi kaynatmaya çalıştı ama ne mümkün.

Göbeği onu ele verdiğinden mi nedir, eşi bıraksa bir başkası; her kiminle konuşsa söz illa ki fazla kilolara geliyordu.

Yine böyle imalı imalı, “Şişmanlamışsıın...” diyen birisine “Evet; çapımı genişletiyorum.” diye cevap vermişti Gürbüz Bey.

Hele bir arkadaşı Gürbüz Beyi çok rencide etti hani. Konuya balıklama dalıp daha görüşmenin ilk anında, büyük bir heyecanla atıldı ki, onu çok garipsedi yani... Gözlerini araba farı gibi açan arkadaşı “Abi amma kilo almışsın, bu ne ya?..” demez mi!.. Ne yapsın buna Gürbüz Bey?.. Yine işi şakaya vurarak “Korkma, korkma, endişelenme” dedi, “senden almadım ya..”

Başka bir gün de, merdiven çıkarken, Gürbüz Beyin ağzında bir şiir, “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden...” diyerekten merdivenleri adımlarken eşi takıldı Gürbüz Beye: “Ne o, yükten mi, göbekten mi?..” Gürbüz Bey buna da ağzının payını verdi elbet: “Yürekten, yürekten, ben bu satırları yaşıyorum.”

Gürbüz Bey, bir taraftan da kilo zengini insanların neler yaşadıklarını çok iyi anlama fırsatı bulmuştu hani. İşi gücü olmayan, konuşacak bir şey bulamayan, karşındakini ne kadar düşündüğünü göstermek isteyenler.. direk konuya dalıyorlardı: fazla kilolar...

Bunların içinde Gürbüz Beye en çok dokunanı da, onun şişmanlığını kullanmak isteyenlerin tavırları oluyordu. Güya zayıf olmak büyük bir başarıymış da, Gürbüz Bey bu başarıya ulaşamamış... Heh...

Böyle birisi de bir gün bütün iticiliğiyle pattadanak şöyle demişti:

“Rejim yapmayı denedin mi hiç?”

Sanki onu ilgilendiriyormuş.. “Bu insanlar neden insanı kilolarıyla baş başa bırakmazlar ki?..” diye içinden söylendi Gürbüz Bey. “Belki ben kilolu olmanın tadını çıkarmak istiyorum kardeşim.. Rahat bıraksanıza insanı...” demedi tabi... Ona:

“Bak kardeşim” dedi, “gıdalar bazı bedenlere girince o bedenle uyuşamazmış, böyle geçimsiz bir beden de zayıf olurmuş. Gıdalar bazı bedenlere girince de ortamdan memnun kaldıkları için orayı terk etmezlermiş. İşte ben de böyle güzel geçimli bir insan olduğum için bedenime gelen gıdalar bedenimde tavattun ediyorlar.”

“Ne; ne ediyorlar?..”

“Tavattun ediyorlar. Bedenimi vatan tutuyorlar; ayrılmıyorlar.”

Böyle sürekli savunmada olmak, Gürbüz Beyi iyice yıpratmıştı elbette. Kilo konusunda iş inada binmeye başlamıştı. Nefsi gittikçe bileniyor, için için söyleniyordu bir yandan: “Yiyecem işte, inat için yiyecem. Kıskanıyorlar onun için böyle yapıyorlar; zaten bana kiloların yakışmadığını da kimse söyleyemez...” Böyle içinde nefis patlamaları yaşıyordu. Şeytan da boş durur mu, “ye şimdi, kabirde yiyemezsin...” diye pompalayarak o da ateşe körükle gidiyordu.

Elbette Gürbüz Beyin vicdanı da sızlıyordu hani, “zaten kiloların vardı, şimdi de bu inadına iştah; sonu ne olacak bu işin?!”

İçinde büyük çalkantılar yaşayan Gürbüz Bey, “Evet, evet şu kiloları biraz azaltsam fena olmayacak..” deyip karar aldı: “Bundan böyle az yemek, çok hareket...”

Gürbüz Bey bu sevindirici kararını eşine açmak için yanına koştu:

“Artık kesin karar verdim; bu meseleye ağırlığımı koyacağım..”

“Hangi meseleye?..”

“Kilo meselesi canım, ne olacak.”

Ve büyük destek beklediği eşi onu bi güzel cesaretlendiriyor:

“Olur olur; bu ağırlığını hangi meseleye koysan halledersin!..” Ve ardından o alçakça gülüşü...

Gürbüz Bey kalesine bir gol daha yemenin çöküntüsüyle: “Fırsatçılar çoğalmış meğer, her yanım düşmanla sarılıymış da ben uyuyormuşum...” diye karşılık verdi eşine ama bir yandan da iyice bilenmişti. Sıkı, acımasız bir rejim yapacaktı.

Derken yemeğe oturduğu ilk öğün gerçekten de az yedi…

Koşturmacayla geçen bütün günün ardından sofraya oturduğunda ise bir canavar kadar açtı, gözleri yemekten başka hiçbir şey görmüyordu. Kendi yemeğini bitirdikten başka ailenin diğer fertlerinin rızkına da göz ucuyla bakıyordu. Bir gün, iki gün, derken, eşi kadife devrim yapıp olaya el koydu:

“Yeter Gürbüz!.. Rejim mejim yok artık. Bu rejime başlayalı beri, sen hariç evdeki herkes kilo verdi...”

Gürbüz Bey, “nedenmiş canım...” diyecek oldu fakat eşi hiç durmadan fırçalıyordu:

“Yeter tabi!.. Evdeki her şeyi silip süpürüyorsun, bu evde yanlış kişi besleniyor...” diyerek, yemek kitabının arasından bir takvim yaprağını kocasına uzattı. Orada şöyle bir hadis-i şerif yazılıydı:

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

“İnsan, karnından daha kötü bir kabı doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir, mutlaka bundan fazla yemesi gerekirse, midesini üçe bölsün: Üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefesi için.” (Tirmizî)