ÇOCUKLAR DOĞUŞTAN ALLAH’A İNANIYOR!
Batılı bilim adamları fıtratı keşfediyor. Oxford Üniversitesi Antropoloji ve Zihin Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olan Dr. Justin Barrett çocukların doğuştan gelen bir içgüdüyle kendilerinden daha büyük bir varlığa inandıklarını ve dünyadaki her şeyin bir amaç uğruna yaratıldığını düşündüklerini belirtti.
Dr. Barrett çocukların aileden ya da okuldan herhangi bir şey öğrenmediğinde bile belli bir inanca sahip olduklarını söyledi ve ıssız bir çölde tek başına büyüyen bir çocuğun bile Tanrı’ya inanacağını ifade etti.
BBC’ye yaptığı açıklamada Dr. Barrett “Geçen 10 yılın araştırma sonuçlarının çoğunluğuna baktığımızda düşündüğümüzden çok daha fazlasının doğal gelişim sürecinde çocukların zihinlerinde var olduğunu, buna dünyanın belli bir amaç için ‘yaratıldığına’ ve o amacın arkasında da akıllı ve üstün bir varlığın var olduğuna inanmak da dahil görürüz.” dedi ve ekledi: “Eğer bir avuç çocuğu bir adaya atsak ve onlar da kendi kendilerine büyüse, eminim Tanrı’ya inanacaklardır.”
Cambridge Üniversitesi Faraday Enstitüsü’nde verdiği bir konferansta çocuklar üzerinde gerçekleştirilen psikolojik deneylerden bahseden Dr. Barrett, söz konusu deneylerin çocukların içgüdüsel olarak her şeyin belli bir amaç uğruna yaratıldığına inandıklarını aktardı.
Bir çalışmada altı ve yedi yaşındaki çocuklara neden ilk kuşun yaratıldığının sorulduğunu, çocukların da ‘güzel sesler çıkarmak için’ ve ‘dünya daha güzel gözüksün diye’ şeklinde cevaplar verdiğini bildiren Dr. Barrett, dört yaşındaki çocukların da insanlar tarafından yapılan nesneler ile kâinatta yer alan doğal varlıklar arasındaki farkı algılayabildiğini ortaya koyan bilimsel kanıtlar olduğunu aktardı.
***
AY TAŞI DEDİLER, TAHTA ÇIKTI!
Hollanda Ulusal Müzesi’nin deposunda saklanan ‘Ay taşı’nın aslında Ay’dan gelmediği ve taşlaşmış ağaç parçasından başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Sahte Ay taşı Apollo 11 astronotları tarafından, uzay seyahati ertesinde Hollanda’ya yaptıkları gezide zamanın Hollanda Başbakanı’na hediye edilmişti.
‘Ay taşı’nı bilimsel analizden geçiren uzmanlar cismin aslında taş görünümlü sertleşmiş ağaç kütlesi olduğunu ortaya çıkardı. Rijksmuseum yetkilileri de Apollo 11’in uzay seyahatinden hemen sonra bu kadar önemli bir bulgunun Hollanda’ya hediye edilmesinin o zaman da şaşırtıcı bir olay olduğunu belirtti.
Acaba bu haberi nasıl yorumlamalı? Bilim ve astronomi dünyasında olur böyle şeyler mi demeli, yoksa evrimci bilim adamlarının sıkça başvurduğu sahtekârlıkların son halkası olarak mı bakmalı?
Belki de, bilim de olsa, yalancıların mumu yatsıya kadar yanar diyerek ibret almalı.
Ama bir gerçek var ki, bu olaydan sonra ABD aya gerçekten indiklerine kimseyi ikna edemez. Zaten bu konuda yeterince spekülasyon yapıldığı düşünülürse!
***
DÜNYANIN EN HIZLISI, USAIN BOLT DEĞİL!
Dünyanın en hızlı koşan adamı bir Jamaikalı. Geçen ay Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılan Dünya Atletizm yarışmasında Jamaikalı Usain Bolt, 100 metreyi 9,58 saniyede koşarak bütün rekorları altüst etmişti. Yeryüzünde Usain Bolt’tan daha hızlı koşan bir insan bulunmuyor ama bir canlı ondan daha hızlı koşmayı başardı. Sarah adlı çita 100 metreyi 6,13 saniyede koşarak dünyanın en hızlı canlısı olmayı başardı.
ABD’nin Cincinnati Hayvanat Bahçesi’nde 100 metre denemesi yapan Sarah, şu anda dünyada resmi olarak en hızlı canlı olma unvanını elinde bulunduruyor.
Acaba, bu tabloyu nasıl okumalı?
Herhalde en doğrusu, Yaratan, insandan daha hızlı koşan, daha iyi gören, daha iyi yüzen, daha çok zıplayan... hayvanlar yaratarak, insana şu mesajı vermiş oluyor:
“Ey kullarım! Ben sizi daha hızlı koşmak, daha yükseğe sıçramak için yaratmadım. Ben sizi bu yarattığım mahlukata bakıp tefekkür ederek, bana daha iyi kulluk etmeniz için yarattım.”
***
SOMONLARIN ESRARENGİZ KAYBOLUŞU!
Her yıl binlerce kilometrelik efsanevi bir yolculuk yaparak yumurtadan ilk çıktıkları yere gelen Somon balıkları, bu yıl esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu.
Yumurtlamak için, ilk yumurtadan çıktıkları yere gelen Somon balıklarının bu yıl gelmemesinden dolayı, Kanada’da balık sezonu Somunsuz başladı. Ancak diğer yandan Levrek, Bass, Payk, Sunfish, Pickerel, Turna ve Alabalıkta bolluk yaşanıyor.
Somonların çıkış merkezi olan İngiliz Kolombiya’sının Fraser nehrinde 11 ila 13 milyon arası balık beklenmesine rağmen, Kanada Balıkçılık ve Okyanus Bakanlığı’na göre, bu rakam sadece 1 buçuk milyonda kaldı. Yaklaşık 11 milyon somon balığının nerede olduğu ise gizemini koruyor. Somonsuz Fraser nehri kelimenin tam anlamıyla ölü bir nehir haline büründü. Acaba neden böyle oldu? Sebepler arasında çevredeki Somon çiftliklerinin yanlış uygulamaları üzerinde duruluyor. Tartışmaya dahil olan çevrecilere göre, Pasifik’te kaybolan Rus Tankeri’nin iyi araştırılması, Somon çiftliklerinin derhal kapatılması, Fraser nehrinin temizlenmesi ve korunması, ihtiyaç fazlası balık avlanılmaması, küresel ısınmaya karşı yerel tedbirler alınması acilen atılması gereken başlıca adımlar arasında yer alıyor.
Fakat ortada bir geçek var ki, somonların nereye gittiği ve neden hala ortada gözükmedikleri sırrını koruyor.
Bu sır aydınlığa kavuşturulsa bile, artık şu ayan beyan ortaya çıktı ki, dünyamızda gerek bitki gerek hayvan nevlerinde büyük bir azalma ve hatta neslin tükenmesi söz konusu.
Adeta, her yerinden cıvıl cıvıl hayat fışkıran yeryüzü, giderek çıplak ve çorak kalmış bir yere dönüşmekte. Yoksa tüm bu olan bitenler, ruhlarda yaşanan çoraklaşmanın dışa yansıması mı?
Öyle ya, verilene şükretmeyince, elbette nimetlerde azalma olacak!