TR EN

Dil Seçin

Ara

‘Masum’ Ama Suçlu Gençler

Toplumumuzda her geçen gün anarşi, terör, şiddet, ahlâksızlık vb. birtakım olumsuzluklar etkisini daha çok hissettirmekte, bu bağlamda işlenen suçlar, toplumda kaosa neden olmaktadır. Bu suçların failleri ise bu toplumun fertleridir ve bu kimseler, genellikle kendilerinden bu tür suçların beklenmediği şahıslardır. Öyle ki hiç beklemediği bir anda anne-baba, evladını televizyon kanallarında önemli bir suçun veya cinayetin faili olarak görmekte ve büyük bir hayal kırıklığına uğramaktadır. Bu durumda Bu benim evladım değil, kim onu bizden çaldı? Kimler aldattı? O, terbiyeli ve ahlâklıydı, vatanına ve milletine bağlı biriydi” şeklinde çocuklarını savunan anne-baba, o zamana kadar çocuğun eğitimine gereken önemi vermeyerek yaptığı hataya bir yenisini daha eklemektedir.

Oğlu, kızı veya bir yakını; şiddet, cinayet veya bir başka suça karışan kimselerin unuttukları bir nokta var ki: “İnsanda ruhî hayatı oluşturan ilk önemli etkenler çocukluk devresine aittir. Çocukluk devresindeki izlenim ve davranışlar yetişkinlik devresindeki ruhî hayatı etkiledikleri için önemlidir. Mesela; korkak, güvensiz ve yalnız kalmak isteyen bir hasta üç-dört yaşlarında iken de aynı ruh hallerine sahiptir. Yetişkinlik evresinde görülen ruhî olaylar, çocukluktaki izlenimlerin bir yansımasıdır.”1 O halde gençlik döneminde işlenen suçlar ile küçük yaştan itibaren verilen eğitim arasında önemli bir ilişki vardır. Buna bağlı olarak işlenen suçta, yapılan yanlışta ailenin az veya çok sorumluluğu vardır.

Doğumundan itibaren içinde bulunduğu çevreyi gözleme tabi tutan çocuk, başta aile olmak üzere çevre ve toplumun değer yargılarından etkilenmektedir. İyi-kötü, güzel ve çirkin gibi değerleri ayırt edemeyen okul öncesi dönem çocukları, gördüğü her şeyi olduğu gibi benimsemektedir. Bu nedenle onlar her türlü yanlış ahlâk ve davranış kurallarını benimseme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Çocuk, okul çağına gelince bu tehlike ortadan kalkmış olmayacak, daha da artacaktır. Okul döneminde ise çocuk, arkadaş grubuna uyma eğilimi içerisinde olacaktır. Buna bağlı olarak çocuklar, arkadaş grubu içinde kendine yer tutabilmek veya gruba kabul edilmek için o yaşa kadar ailesi tarafından yanlış olduğu telkin edilen davranışları dahi yapabilmektedir. Bu bakımdan içinde bulunduğu çevrenin çocuğun, iyi veya kötü değerleri benimsemesinde son derece etkili olduğu hiçbir zaman unutulmamalı, gerekli tedbirler alınmalıdır.

Çocuklar 11-12 yaşlarına kadar telkinlerden kolay etkilenebilmektedir. Bu bakımdan çocuğun yanlışlardan uzaklaşması, iyi ve doğru olanı benimsemesi, dinî duyguları kazanması ve bunları davranışa dönüştürebilmesi için, çocuğun özellikle ailenin telkinlerine en açık olduğu zaman dilimi olan okul öncesi dönem iyi değerlendirilmelidir. Okul döneminde ise çocuk, yetişkin olduğu düşüncesiyle tamamen serbest bırakılmamalıdır. Diğer yandan aşırı baskıcı bir uygulama da yanlış olup, kontrollü bir serbestlik tanımak en doğru yöntem olacaktır. Eğer bu süreç iyi değerlendirilerek, makul bir eğitimle doğrular benimsetilemezse, çocuğun ruh dünyasını yanlış değerler işgal edecek, dünün çocukları bugün, hoş olmayan, en sarsıcı şiddet olaylarının aktörleri olarak sosyal hayatta boy göstereceklerdir.

Hiçbir fert içinde bulunduğu toplumdan bağımsız değildir. Her neslin ferdi, devamlı olarak cemiyetin tesiri altında olup, toplumun tipik bir uzvu olarak, onun havası içinde yetişir. Cemiyet, ferdi kendi hususiyetine, şartlarına göre şekillendirir.2 Bu bağlamda gerçekleştirilen bir şiddet veya terör olayını sadece suçu işleyen kimseye ait bir eylem olarak görmek son derece yanlıştır. Toplumda artan şiddet olaylarında ve işlenen her suçta bütün fertlerin sorumluluğu vardır. Suç işleyen kimseyi lanetlemek veya kınamak, üzerine düşen görevi yerine getirmiş olmak değildir. Toplumun birer ferdi olarak kendine düşen,—ama yerine getirmesi gereken eğitim görevini ihmal ederek görmezden gelen—bütün sorumluluğu henüz hayatının baharında, genç, toy ve çoğu zaman yaptığının sonucunu dahi düşünmekten aciz bir zavallıya yıkan bizler bu şekilde kendimizi tezkiye etmekle, sadece gerçekleri gözardı etmiş oluruz. Toplumda ortaya çıkan şiddet ve benzeri olumsuz durumlarda toplumun bireyleri olarak herkes kendi sorumluluğunun ve ihmalinin bilincinde olmalı, üzerine düşen görevi yerine getirmenin yollarını aramalıdır.

 

Gençlik nasıl bozuldu?

Toplumumuz geleneksel kültür yapısından her geçen gün uzaklaşmakta, yeni bir takım unsurlar hayatımıza müdahil olmaktadır. Yıllardır var olan, her geçen gün artan gazete, dergi gibi bir takım neşriyatın yanında mahiyeti değişen ve sayısı artan radyo, televizyon kanalları; bilgisayar, bilgisayar oyunları, film ve çizgi film vcd ve dvdleri, her türlü bilgiye en kısa sürede ulaşmayı sağlayan internet ve iletişimi sağlayan cep telefonları hayatımızın birer parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Ancak bütün bu unsurlar iki tarafı keskin bir bıçak gibi, sağladıkları faydaların yanında bir takım olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir.

Önceleri model insan olarak anne-baba, öğretmen gibi iyi örnekler çocukları etkilerken, son zamanlarda medya ve benzer unsurların etkisiyle bunlar model olmaktan çıktı. Onların yerine futbol, sanat ve sinema dünyasının yıldızları arasından, çocuklar için olumsuz örnekler taşıyan bazı kimseler model olmaya başladı. Buna bağlı olarak ailesinden manevi değerleri alamayan, iyinin ve doğrunun kendisine öğretilmediği çocuklar; radyo, televizyon gazete ve benzer unsurların olumsuz telkinleri ve kötü örneklerin etkisiyle, bilerek veya bilmeyerek en kötü, en ağır suçları—bazen hak olduğu inancıyla—yapmaya hazır hale gelmekte—getirilmekte—pimi çekilmiş bir bomba, serseri bir kurşun gibi ortalıkta dolaşmaktadır.

Herkes toplumda ortaya çıkan anarşi, terör ve şiddetin kaynağını kendi penceresinden açıklamaya çalışırken şu tespit bize güzel bir ışık tutmaktadır:

Modern psikolojinin en büyük keşiflerinden birisi de insanın dine olan ihtiyacıdır. Buna göre: Bir kimse mesut ve bahtiyar yaşamak için hayatın bir kısım zevklerinden feragat etmesini bilmeli, başkalarına karşı fedakâr olmalı ve kendisini disiplin altına alabilmelidir. Din, insanlara sevgi şefkat ve yardımlaşmayı emrederek onları birbirlerine karşı fedakâr ve merhametli olmaya teşvik eder. İnsanı gerçek insan olmaya götüren en sağlam yol din yoludur. Bu sebeple din, ferdî ve sosyal yaşayışın en büyük ihtiyacı, en kuvvetli düzenleyicisidir.3

Din insana ulvi değerleri benimsetmekte, bu yüce değerleri yerine getirmeye yöneltmektedir. İşte hangi güç, bu şekilde manevi değerlerle donatılmış bir gencin eline silah vererek Masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” düsturunu çiğneyerek cinayet işletebilir ki!

İnsanı yaratan Allah, onun ihtiyaçlarını en iyi bilendir. Dinin emir ve ilkeleri, insanların huzurlu bir yaşam sürmelerinde, dolayısıyla toplumsal huzurun sağlanmasında son derece önemlidir. Allaha inanan ve yaptıklarından dolayı hesaba çekileceği ve sonrasında Cennet ve Cehenneme gideceğinin şuurunda olan insan, kötülüklerden uzak kalacaktır. Böylece din, insanı çocukluktan başlayarak hayatının her devresinde toplumu ifsat eden her türlü kötü davranışlardan uzak kalmasını sağlayacaktır.

Ancak toplumun fertlerinde bu anlayışın yerleşebilmesi için çocuklara küçüklükten itibaren tam anlamıyla milli ve manevi değerleri benimsetmek adına gerekli iman ve ibadet eğitiminin verilmesi bir zorunluluktur. Bunu sağlayacak unsurlar ise başta aile olmak üzere, çevre, medya ve diğer unsurlardır.

 

Asıl suçlu kim?

İslâm, çocuğun dini eğitim ve öğretiminden öncelikle aileyi sorumlu tutar. Kuranda Ey iman edenler! Kendilerinizi ve ailenizi yakıtı insanlarla taşlar olan o müthiş ateşten koruyun!”4 buyrulmaktadır ki, burada aileye önemli bir vazife yüklenmektedir. Çocukların ateşten korunması ancak onların dinin ilke ve prensiplerini öğrenmesi, benimsemesi ve inandığı gibi yaşaması ile sağlanmış olur. O halde burada üzerinde durulması gereken nokta, çocukların ve gençlerin, işlediği suçlardan çok onları suça iten unsurlara karşı bizim ne gibi önlemler aldığımız daha önemlisi bize verilen görevi yerine getirip getirmediğimizdir.

Gerekli dinî eğitimi alamayan genç, sonuçta istenmeyen yanlışları yapacak belki de bir suç makinesi haline gelecektir. Ancak bu haliyle gençler, sorumluluğunu yerine getirmeyen topluma ve aileye karşı “masum”durlar. Çünkü onlara karşı verilmesi zorunlu olan iyi bir eğitim ve terbiye görevi, aile ve toplum tarafından ihmal edilmiştir. Diğer yandan bu gençler suçludur” çünkü herkes, yaptığı her bilinçli davranıştan dolayı sorumluluk sahibidir ve cezasını çekmelidir.

Şunu net olarak söyleyebiliriz ki, ancak küçüklükten itibaren dinî duyguların yanında ahlâkî bir takım değerlerle donanan fert, topluma ve insanlığa faydalı bir fert olacaktır. Aksi takdirde istenmeyen durumlar artacak, her şiddet olayının arkasından, bizim toplumumuzdan, kendi içimizden, hem de çok yakınımızdan birileri, masum ama suçlu” bir fail olarak karşımıza çıkmaya devam edecektir.

 

Kaynaklar:

1. Adler, Alfred, İnsanı Tanıma Sanatı, (trc. Şelale Başar), Dergah Yayınları, İstanbul 1981, s. 13.

2. Egemen, Bedi Ziya, Terbiye İlminin Problemleri ve Terbiye Felsefesi, y.y., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara 1965, s. 81.

3. Pazarlı, Osman, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1982, s. 38.

4. Tahrim, 66/6.