TR EN

Dil Seçin

Ara

Doktor Şifa / Gençler Soruyor

“Sorunum, kendimle barışamamak...”

 

Merhaba,

Satırlarıma nasıl başlamam gerektiğini bilmiyorum aslında. Zafer dergisindeki yazılarınızı takip ediyorum. İlk önce bir psikoloğa gitmeyi düşündüysem de Almanya’da yaşadığım ve yakın çevremde maalesef bir Türk ve Müslüman bir doktor bulamadığım için gitmedim şimdiye kadar.

Sorunum, kendimle barışamamak... Kendimi sevememek...

Olmayacak kadar çok yiyip, yediklerimi bazen tekrar çıkarıyorum. Kendimde gördüğüm olumsuz karakter özelliklerini değiştirmek istiyorum ama başaramıyorum.

Başladığım hiçbir şeyi sonuçlandıramama gibi bir özelliğim var. Namaza başlıyorum, bir gün, iki gün... üçüncü gün yine başladığım noktaya geri dönüyorum.

Yalan söylüyorum. Sonradan pişman olduğum halde değişen bir şey yok. Güvenilir değilim. Verilen sırrı kendimde saklı bırakamıyorum. Emanete emanet gibi davranmıyorum. Çok tembelim. Miskinlik, iliklerime kadar işlemiş desem abartmış olmam.

Birçok kez kendime çeki düzen vermek için karar alıyorum. Başlayacağım diyorum, ama olmuyor. Kendime kızıyorum.

İyi bir evlat, iyi bir ümmet, iyi bir kul, hayırlı bir insan olmak istiyorum, ama başaramıyorum. Yoksa samimi değil miyim isteklerimde? Neden tüm bunlar beni rahatsız ederken ben hâlâ aynıyım?

 

Cevap:

“Kalp ülkenizi imara çalışmalısınız...”

 

Değerli okuyucum,

İnsanın fizikî bünyesi gibi, ruhî bünyesinde de farklı organlar vardır. Bunlar hep beraber bir bütünlük oluşturur.

Yazdıklarınızı okuduğumda, bu satırların sizin “vicdanınız” tarafından yazıldığı kanaatine vardım. Vicdanınız, nefsinizi kınıyor, ondan hoşlanmıyor, onun değişmesini istiyor. Bildiğiniz gibi, buna dinî literatürde “kendini kınayan nefis” de denir. Siz nefsinizi kınıyorsunuz.

Bununla birlikte, yani nefsinizi kınamakla birlikte, kınadığınız özelliklerinizi değiştirip yerlerine iyilerini koyamıyorsunuz. Bu da, nefsinizi kınamanızın yanısıra, aynı zamanda öyle böyle değil, sağlam bir nefsi emmareye, yani “hoşuna her ne giderse onu yapan” bir nefse sahip olduğunuzu da göstermektedir.

Demek oluyor ki, yukarıda konuşan, vicdanınız iken, gündelik hayatta sizi konuşturan ve size yol gösteren daha ziyade, nefsi emmareniz. Zaten siz de tembellik, sözünü yerine getirememek gibi birtakım nahoş sıfatlardan bir türlü kurtulamadığınızdan şikayet etmektesiniz.

Şu halde ne yapmanız gerekiyor?

Evvela bilmelisiniz ki, nefis bir makineye benzer. Ve o makineyi çalıştıran, “fazla yemek”tir. Siz bu çok yeme huyunuzdan vazgeçmedikçe, arzu ettiğiniz güzel sıfatlara erişemezsiniz. Çünkü midenize aldığınız yemeklerin buharı, kalbinizin nurunu söndürüverir. Bu konuda tek başınıza bir sonuç elde edemiyorsanız, bir diyetisyen yardımı almayı deneyebilirsiniz. Belki bu, sizi bir disipline sokabilir. Eğer bir şekilde diyetisyenin yolunu tutamadıysanız, oruç tutmaya çalışın derim.

Bunun dışında, canınızın çok istediği şeylerden biraz feragat ederek, nefsinize biraz idman yaptırmanız, onun her istediğini yapmayabileceğinizi göstererek, onun gözünü korkutmanız gerekmektedir.

Peki, bunu yapabilmek için nereden enerji alacağız?

Açık söylemek gerekirse, bunun yolu, kalpte bulunan “iman”dır. Eğer kalpte sağlam bir iman olursa, bu iman nefsin gıdasını kesme konusunda çalışır, gayret gösterir. Ama o yoksa, kişi nefisinin isteklerine sınır getirmeyi saçma görür, anlamsız bulur. Hayatını keyfetmeye bakar.

Peki iman konusunda eğer bir zayıflığımız varsa, bunu nasıl gidereceğiz?

Tefekkür ve ibadetle...

Sadece ibadet yetmez, sadece tefekkür de yetmez. Hem tefekkür edeceğiz, hem ibadet edeceğiz. Zaten tefekkürün içinde ibadet, ibadetin içinde tefekkür saklıdır.

Peki tefekkür nasıl yapılır?

Oturup kendi kendimize hayal kurmakla değil... Kitaplar okuyacağız. Risale-i Nur’u tavsiye ederim. Ama imanımızı yükseltecek diğer kitapları da, tefsir, hadisler, dini kıssalar... okumanızı da tavsiye ederim. Yeter ki, nefsinizin isteklerine karşı boyun eğmenize direnç gösterecek kadar kalbinizde mânâlar teşekkül etsin. (Zaten bu mânâlar teşekkül etmediği için, değişmek istediğiniz halde aynı kalıyorsunuz.)

Böylece aklımız, Allah’ın varlığına, birliğine ikna olacak. Böylece kalbimizden şüpheler silinecek. Som altın gibi bir iman kalbimize yerleşecek pek tabii ki Allah’ın hidayetiyle...

Ve artık, nefsinizle savaşabilecek bir orduya sahip olacaksınız. O iman, nefsinizi alt edecek bir nur gücüne sahip olacaktır.

Eğer tek başınıza kitap okuyamıyorsanız, belli meclislere katılın. Kitap okunan, tefekkür edilen, Allah’ın ayetlerinin okunduğu ve açıklandığı meclisler... Hem bu meclislere katılın, hem kitap okuyun. Ve kendinizi geliştirin.

Ayrıca, her gün düzenli yaptığınız bir işiniz olsun. Boş oturmayın.

Eğer bu dediklerimi yapma azmi gösterirseniz, çok başka bir insan olacağınızı Allah’ın izniyle söyleyebilirim.

Bunların dışında, şu anki yaşantınızda sizin nefsi isteklerinizi yapma noktasında size teşvikçi olan arkadaş, dost veya ortam varsa, onlardan da uzaklaşmalısınız.

Unutmayın ki, Cennet dediğimiz büyük lütuf, ucuz değildir. Bunun için her birimizin çalışması, çabalaması gerekmektedir.