Pek çoğumuzun yanında veya yakınında radyo bulunur. Devamlı veya belli aralıklarla dinleyenlerimiz vardır.
Diyelim ki, radyomuzun düğmesini çevirdik. Bir de baktık ki, radyoda güzel bir program var. Üstelik “tefekkür” konusunun işlendiği bir sohbet programı. Tefekkürle ilgili çok değerli ve önemli açıklamalar yapılmakta. Belki de o programdan çok istifade ettik ve feyiz aldık.
Ama, belki büyük ihtimalle akledemediğimiz bir yön daha var. Bu yön elmanın diğer yarısı gibi. Radyodaki o tefekkür programından aldığımız feyiz ve elde ettiğimiz istifadeyi tamama erdirecek bir cihet.
Radyonun bizzat kendisini düşünerek, onun ne kadar büyük ve önemli bir İlahi nimet olduğunu düşünerek tefekkür edebilmek. Üstelik böyle deruni bir tefekkürün bir meyvesi olarak “Nur Âleminin Bir Anahtarı” ismiyle risale telif etmek.
Radyo örneğiyle ilgili Bediüzzaman’ın hayatından önemli bir hatırayı aktaran Bayram Yüksel, “Üstadımız radyoyu kudret-i ilâhiyenin bir eseri olarak tefekkürle dinlerdi” dedikten sonra, Üstad’ın radyoyla alâkalı şu sözlerini aktarır:
“Radyo bir nimet-i İlâhiyedir (İlâhi nimettir). Elbette ve elbette beşer (insanlık) bu büyük nimete karşı umum şükür olarak o radyoları her şeyden evvel kelime-i tayyibe (çok güzel ve hayırlı sözler) olan başta Kur’an-ı Hakim, onun hakikatları, iman ve güzel ahlâk dersleri ve beşere lüzumlu ve zaruri menfaatlarına dair kelâmatları olmalı ki o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse beşere zararlı düşer.”