Bir arkadaşım ile buluştuk geçenlerde, sohbet ederken gözleri nemli “Şu hayatta istediğim her şeye sahip oldum, yine de bir eksiklik hissediyorum” dedi. “O kadar iyi bir evliliğim var ki sana anlatamam, üç tane de sağlıklı evladım var. Çalıştığım iş, hem maaş olarak hem de ortam olarak beni tatmin ediyor. Şu an evde yardımcım benim için yemek pişiriyor biliyor musun, eve gittiğim zaman evim tertemiz olacak mesela. Arabam var, yazlığımız var ama ben yine de kendimi eksik hissediyorum sanki hala bir şeyler eksik zannediyorum sence neden?” diye devam etti.
Çok samimiydi bunları anlatırken, yüzünden mahcubiyet gözlerinden nem eksik olmadı konuşma boyunca.
Kendini şımarık olarak tanımlıyordu ve böyle hissettiği için suçluluk hissediyordu.
“Of neyse ya, şimdi sen beni kınayacaksın, insanların ne dertleri var şu kadının derdine bak diyeceksin biliyorum, ama ne yapsam da içimdeki o boşluk hissinden kurtulamıyorum” dedi elinde katlayıp katlayıp açtığı peçeteyi yeniden düzleştirmeye çalışırken.
“Hayır bilmiyorsun” dedim. “İnsanları kınama huyumdan, kınadığım ne varsa başıma geldiğinden beri vazgeçtim ben.”
Elindeki peçeteyi çekip bu işkenceden onu kurtarırken “Çoğu zaman ben de böyle hissediyorum.” diye devam ettim.
Gerçekten de dediği gibiydi, ne yaparsak yapalım neyi yaşarsak yaşayalım hep bir eksik varmış gibi hissediyoruz.
Çeşme’ye giden Bodrum’a gidemedi diye, Adidas giyen Nike alamadı diye, Beyti’de et yiyen Nusret’te et yiyemedi diye garip bir şekilde yoksunluk çekiyor.
Kendini eksik ve olmamış hisseden insanoğlunun olmaya çalıştığı bu yaşam serüveni bittiği zaman hala gözü yapmadıklarında kalacak.
Belki ışınlanmak mümkün olacak, belki ileride uçan arabalarımız olacak ya da hiç çalışmak zorunda kalmadığımız bir refaha kavuşacağız, belki de gerçekten Mars’a koloni kuracağız.
Bunların hepsi mümkün dünya şartlarında.
Ama bu dünyadan tüm zevklerden tatmin olmuş olarak giden bir tane insan gösteremezsiniz, mümkün değil çünkü.
İnsanı sabır ve şükür dışında tatmin edecek hiçbir şey bilmiyorum ben bu yüzden de. Sabır ve şükür ipine sarılmayan herkes kendi kuyusuna düşüyor bir şekilde. Sonra kendi yardım çığlığımızdan sağır oluyoruz.