‘Üç aylar’dan kasıt ardı ardına gelen kamerî aylar olan Receb, Şaban ve Ramazan.
Rasulûllah Efendimizin (asm) bu ayların ilki olan Receb girince “Allahümme barik lena fi recebe ve şa’bân, ve belliğna ramazan” (Allah’ım! Receb ve Şabanı bize bereketli kıl ve bizi Ramazan’a erdir!) diye dua ettiği rivayeti sabit.
Ramazan sahip olduğu tüm bereket ve kutsiyeti içerisinde gerçekleşen bir olaydan dolayı aldı. Allah’ın kelâmî tecellisi olan vahyin inmeye başlamasından. Vahiy, Kur’an’la sabitti ki Ramazan’da inmeye başladı. Kadir Sûresinde, Kur’an’ın inmeye başladığı geceye bu isim veriliyor: Kadir gecesi [Leyletu’l-kadir].
Yani Kur’an, Ramazan ayı içerisinde yer alan Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır. Kur’an’ın indirildiği gece, sırf bundan dolayı bin aydan, yani 83 yıllık bir ömürden daha hayırlı ve bereketli bir geceye dönüşmüştür.
Demek ki, Kur’an indiği zamana böyle bir bereket katmıştır.
Peki, vahyin amacı zamana bereket katmak, onu binlerce kat daha değerli kılmak mı?
Hayır! Elbette vahiy insan için inmiştir, insana bereket katmak, insanı yüceltmek, onu mübarek kılmak için.
O halde neden Kur’an vahyin zamana kattığı değeri ve bereketi ifade ediyor?
Kur’an burada insana mesaj veriyor. Parmak ayı gösterirken parmağa değil aya bakılır. Eğer sen de âyetlerin [parmağın] gösterdiği yere bakarsan şunu görürsün: Ey insan! İndiği geceyi bin aydan daha hayırlı yapan, yani âyetlerin bereketiyle bir ömre bedel bir gece kılan bu vahiy, eğer senin yüreğine, zihnine, aklına, hayatına inerse, yön verirse, seni şekillendirirse neler yapmaz? İnsana ne hayır ve bereketler katacağını bir düşünelim! Hayatına inen Kur’an’ın hayatını nasıl bereketlendireceğini, değerli yapacağını bir düşün!
Evet, Ramazan tüm değerini vahyin kendisinde inmeye başlamasından almaktadır. O halde Receb ve Şaban değerlerini neden almaktadır?
Şöyle diyebiliriz: Ramazan’a komşu olmalarından.
Güzele komşu olan da güzelleşir. Gül ağacının dibindeki toprak gül kokar. Receb ve Şaban gül ağacının dibinin toprağına benzerler. Rivayetlerde Recebin başlangıcından itibaren Hz. Peygamberimizin, nafile oruç ve namazları artırıyor…
Elbette ki oruç, bedenin zapt u rabt altına alınıp, ruhun daha fazla özgürleşmesini sağlamak içindir. Bu şekilde akıl, izan, tasavvur, muhayyile daha aktif ve ilahi mesaja muhatap olmaya daha yatkın olur. Çünkü oruç, beden atının sırtına akleden kalbi bindirmektir. Tersi, akleden kalbin sırtına bedeni bindirmektir ki; bu süvariyi ata değil, atı süvariye bindirmek gibi ters bir iştir.
Peki, akleden kalb beden atının süvarisi olursa ne olur? Vahye, vahyin mesajına hazır olur. Kalbin tahtına vahiy oturur, emirleri o verir. El ayak, dil dudak, göz kulak gibi beden ülkesinin beldeleri de bu emirlere itaat eder, uygular… Böylece insanın Allah’a teslimiyeti tamamlanır. Yani ‘üç aylar’ bu noktaya ulaşmak içindir.