TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâinattan Haberler

ÇOCUKLAR NİÇİN “İMKÂNSIZ”I İSTERLER?

Küçük bir çocuğu oyuncaklarının içine girmeye çalışırken gördüğümüzde çoğumuz gülümsemekten kendimizi alamayız. Yeni bir araştırmanın mimarı olan üç bilim adamı da kendi çocuklarını küçük bir odada oyuncak arabanın içine yerleşmeye çalışırken gördüklerinde ilk başta kahkahalarına engel olamadılar. Sonrasında ise bu durumun nedenini araştırmaya başladılar.

Virginia, Northwestern ve Illinois Üniversitelerindeki üç psikolog küçük çocukların cisimleri nasıl algıladıklarını anlamak için bir araştırma yaptılar. Sonuç olarak 18-30 aylık çocukların çoğunun cisimlerin büyüklükleri konusunda bu tür hatalar yaptıkları ortaya çıktı.

Peki çocuklar cisimlerin boyutlarını ayırt edebilirken neden bir oyuncağın, içine oturulamayacak kadar küçük olduğunu görmezden geliyorlar?

Bu sorunun cevabı beynin kompleks sisteminin altında yatıyor. Bir çocuk oyuncaklarına baktığında, ilk olarak gözler karşıdan aldığı bilgiyi beyne gönderir. Gözden gelen bilgiler beynin değişik bölümlerinde toplanır. Beynin bir bölümü gördüğü cismi algılar ve o cisimle ne yapabileceğini plânlar. Diğer bir bölümü ise cisimlerin boyutlarını algılar ve davranışları ona göre ayarlar.

Bir çocuk oyuncak bir sandalye gördüğünde bu bir sandalye” der ve hemen ardından beyninde gidip ona oturacağım” sinyali oluşur. İşte tam bu sırada beyindeki iki ayrı bölüm arasında iletişimsizlik olur ve çocuk henüz cismin boyutunu algılamadan hemen ilk gelen sinyali uygulamaya kalkışır. Minyatür bir arabanın içine girmeye çalışan çocuğun, niye arabanın içine sığamadığını anlayamamasının sebebi budur.

 

***

 

GÜNEŞİN ÇAPI BİR ERİŞKİN İNSANIN BOYU KADAR OLSAYDI, JÜPİTER İNSAN KAFASI KADAR OLURDU. DÜNYANIN BOYU İSE, GÖZÜN İRİS TABAKASINI GEÇMEZDİ.

 

***

 

Yoksa yeşil bir genimiz mi var?

İngiltere Birminghamda yapılan bir araştırmaya göre sakat ve yaşlı insanlar bahçe işleriyle uğraştıkları zaman fiziken ve ruhen kendilerini çok daha iyi hissediyorlar. Araştırmayı yönetenlerden Tim Spurgeon Hastalar veya yaşlılar, odalarında yatarken eğer pencereleri beton bir duvar yerine güzel bir bahçeye bakıyorsa, daha az ağrı kesici alıyorlar ve daha çabuk iyileşiyorlar.” diyor.

Araştırmacılara göre ağır tarla işlerinden ziyade daha hafif ama uğraştırıcı bahçe işleri hastaların sağlığı açısından faydalı oluyor. Tim Spurgeon, araştırmayı anlatırken şunları söylüyor: Sadece başını hareket ettirebilen ve bahçe malzemelerini ağızlarıyla kullanan hastalarla çalıştık. Sağır, kör, tekerlekli sandalyeye bağımlı hastalar, saksıda bir çiçek yetiştirmek dahi olsun, mutlaka bahçede bir şeyle uğraştılar. Sonuç olarak hepsi kendilerini hem fiziksel hem ruhsal anlamda daha sağlıklı hissettiler. Bahçeyle uğraşmak oldukça doğal bir faaliyet. Hatta bazıları, bizi toprağa, çimenlere, çiçeklere çeken yeşil bir genimiz olduğunu iddia eder. Henüz bilim böyle bir şey keşfetmemiş olsa da, belki de gerçekten yeşil bir genimiz vardır.”

 

***

 

Bilim ve tekniğin yeni bir sorun yaratmadan bir sorunu çözebildiğini hatırlamıyorum.”

— Bernard Shaw

 

***

 

Trilyonlarca km uzaktan bir manzara

Vincent Van Gogh’un ünlü Yıldızlı Gece adlı tablosu, gece karanlığında gökyüzünde girdap gibi dönen ışık kümeleriyle meşhur olmuştu. NASA/ESA Hubble uzay teleskobunun çektiği bu yeni fotoğraf ünlü ressamın tablosuyla çok büyük benzerlikler gösteriyor. Yıldızların arasında trilyonlarca kilometre boyunca helezoni kıvrımlar oluşturan bu toz girdapları ilk defa bu kadar ayrıntılı görülüyor.

Bu şaşaalı fotoğraf Hubble tarafından 8 Şubat 2004te çekildi. Manzaraya asıl orijinalliğini veren yıldızlararası toz girdapları, fotoğrafın ortasındaki süper-dev kırmızı yıldızdan kaynaklanıyor. Astronomideki adı V838 Monocerotis olan bu göz kamaştırıcı yıldız, Dünyamızdan 20,000 ışık yılı uzakta bulunuyor (1 ışık yılı yaklaşık 10 trilyon kmye tekabül eder).

 

***

 

Bir portakalın kokusu

Bir portakal, lezzetinden önce güzel kokusuyla büyüler bizi. Bu koku, portakalın etrafa yaydığı moleküllerden başka birşey değildir. Bu molekül CH3COOC8H17 olarak ifade edilir. Kokusunu alabildiğimiz her nesne etrafa buhar şeklindeki koku moleküllerini yayar. Kokusunu alabildiğimiz” diyoruz çünkü her maddenin kokusunu alamıyoruz. Meselâ buharlaşamayan bir madde olan çelik, bir koku yaymaz etrafına. Havalar sıcak olduğunda çiçeklerin kokusunun bize daha kolay ulaşmasının nedeni de bu buharlaşma olayıdır. Sıcakta daha çok buharlaşan ve hızlı hareket eden koku molekülleri burnumuza daha hızlı ulaşırlar.

Burnumuz koku molekülleriyle, posta pulu büyüklüğündeki özel dokular aracılığıyla temasa geçer. Bir portakalın yüzeyinden buharlaşıp havada uçarak burnumuza ulaşan moleküllerin hedef tahtası bu dokulardır. Beynin biraz aşağısında geniz boşluğunda bulunan bu dokuların yüzeyinde, tüy şeklinde, tıpkı birer anten gibi uzanan koku alıcılar bulunur. Bu alıcı hücrelerin her biri, koku molekülünün belli bir bölümüyle temas eder. Bu şekilde toplanan bilgiler beyne iletilir. Böylelikle koku alma işlemi tamamlanmış ve biz portakalın kokusunu algılamış oluruz.