TR EN

Dil Seçin

Ara

Ruhsal Şifa / “Eşim ve ben çalışıyoruz. 8 yaşındaki çocuğumuza eksik kalan ilgimizi, istediği her şeyi alarak telafi etmeye çalışıyoruz. Fakat o hiç mutlu değil.

Ruhsal Şifa / “Eşim ve ben çalışıyoruz. 8 yaşındaki çocuğumuza eksik kalan ilgimizi, istediği her şeyi alarak telafi etmeye çalışıyoruz. Fakat o hiç mutlu değil."

Soru: Merhabalar Hocam. Ben çalışan bir anneyim. Eşimle beraber yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Bununla beraber 8 yaşındaki oğlumuza da zaman ayırmaya çalışıyoruz. Hafta içi evladımıza veremediğimiz ilgiyi, hafta sonları elimizden geldiğince telafi etmeye çalışıyoruz. Evimizde oğlumun ekranlardan gördüğü ve çok istediği oyuncakların neredeyse tamamı var. Bazen almak istemesek de çok ağlıyor ve evde biz olmadığında sıkıldığını söylediği için biraz da vicdan azabıyla isteklerini almak zorunda kalıyoruz. Bunun pek sağlıklı olmadığının da farkındayız elbette. Tüm bu imkânlara rağmen oğlumuz hiç mutlu değil. Her defasında daha fazlasını istiyor. Elinde olan oyuncakları ve imkânları görmüyor bile. İstediği bir şeyi elde ettiği anda o şeyin anlamı kalmıyor onun için ve dahasını istiyor. Sürekli mızmızlanıyor, yakınıyor ve mutlu değil. Bu konudaki tavsiyelerinizi merakla bekliyoruz. Şimdiden teşekkür ederiz.

 

Cevap:  Kıymetli okurlarım sizlere aile saadetleri diliyorum. Bahsini ettiğiniz ve mustarip olduğunuz konu aslında günümüz ailelerinin en büyük problemlerinin başında geliyor. Yani bu sorunları yaşayan tek çift siz değilsiniz. Milyonlarca aile maalesef kendilerini tatmin olamayan mutsuz evlatlarının peşinde onları mutlu etmeye adamış vaziyette. Özellikle de çalışan annelerin bu konudaki vicdani hisleri, durumu daha dramatik hale getiriyor.

Günümüzde evlatlarımız internet çağına gözlerini açıyorlar. Yanı başındaki komşusunu, yakın akrabasını dahi tanımadan ekran sayesinde dünyanın öbür ucundaki bir çocuğu tanıyor ve onun sahip olduğu oyuncakları, imkânları öğreniyor. Ekranlarda yüksek izlenme sayıları için her şeyi güllük gülistanlık gösterme ve hep mutluymuş gibi davranma zorunluluğu da olunca, çocuk ekranda takip ettiği “hep ve çok mutlu çocuğu” taklit etmek ve ona özenmek ihtiyacı hissediyor. Bu, biz yetişkinlerde bile önemli oranda görülen bir hatayken henüz çocuk olan evlatlarımızın bunun yanlış bir yaklaşım olduğunu düşünmelerini beklemek beyhudedir. Öyleyse bu durumu engellemek adına ebeveynler olarak inisiyatifi ele almakla işe başlayabiliriz. Ekran konusunda net, kararlı ama şefkatli bir tavırla sınırlı sürede sınırlı programlara izin vereceğiz. Ekran, evimizin ana gündem maddesi olmayacak evladımız eğlenmek ve öğrenmek adına gerçek hayata ve gerçek insanlara yönlendirilecek. Bunun için ebeveyn olarak bizlerin de gerçek hayata katılmamız şarttır. Ekran esaretinden en başta kendimizin kurtulması önemlidir.

Kapitalizmin en büyük silahı insan fıtratında var olan taklit ve özenme isteğidir. İnsanların doğal olarak elde etmek istedikleri her ne varsa falanca ürüne sahip olarak elde edebileceği fikrine inandırarak insanları tüketime yönlendirir. Mutluluk, huzur, güzellik, estetik gibi fıtraten meyilli olduğumuz kavramlara ancak ve ancak o ürünü satın alarak ulaşacağımızı vaad eder. Bunu ispatlamak için de dev bir reklam sektörü kurmuştur. Reklam sektörü insanların ulaşmak istediği mutluluğu, huzuru vs sözde o ürüne sahip olarak elde etmiş insanlarla karşımıza çıkar. İçimizdeki taklit ve özenme meyliyle o ürünü bize aldırmaya çalışır ve maalesef ki büyük oranda insanlar da buna kanar. Bu sektörün acımasızlığını ve şeytani desiselerinin farkında olmak anne ve baba olarak bizim için çok önemli bir kalkan görevi oluşturur.

Huzur, mutluluk, güzellik ve estetik satın alınarak elde edilebilen şeyler değildir. Bunlar, insanın bakış açısının; olayları, insanı ve kâinatı okuma üslubunun sonucu elde edebileceği kazanımlardır. Bu kazanımlar için ise para harcamaya gerek yoktur. İman, kâinatı okumak, iyi niyet ve güzel bir nazar (bakış açısı) mutluluk, huzur, güzellik, doyum ve estetik gibi kazanımları bizlere sunar. Ebeveynler olarak başta bizler buna dikkat etmeli ve ardından evlatlarımıza bunları öğretmeliyiz.

Kapitalizm sadece elde edeceği kâra bakar. Günümüz sisteminin tüm çarkları kapitalizme çalıştığından “aile, bağlılık, sadakat, birlik, güven” gibi kavramlar kapitalizmin yüzünü ekşitir. Zira sağlıklı bir aile profilinde bağlılık, sadakat, birlik, güven ilişkinin yapı taşlarıdır. Bunu başarabilen ailelerde ortaya çıkan en önemli olgu “kanaattir.” Kanaat, yani çalışmalarının sonucuna razı ve memnun olmak. İlişkinin o güzelliği hatırına evdeki kuru ekmekle, tarladan koparılmış bir papatyayla, pazardan alınan bir kıyafetle, ikinci el bir eski telefonla yetinmeye hazır olmaktır. 

Mutluluğu, huzuru ekranlarda, şatafatlı yerlerde yenen yemeklerde, en pahalı çiçeklerde, marka kıyafetlerde, son model telefonlarda arama gafletine düşmemektir. Ve hatta bunca parayı harcadıktan sonra mutlu ve huzurlu olacağı saflığında olmamaktır kanaat. Sağlıklı aile, kanaati sonuç verir. 

Eğer ailenizde kanaat yoksa bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Unutmamak gerekir ki siz, ailenizle kanaati öğrenip gerçekten mutlu ve huzurlu olursanız tüm vahşiliğiyle sistemi elinde tutan kapitalizm çıldırır. Sizi ekrana, medyaya, sosyal medya yönlendirir ve ailenizden kanaati çalmak için sizi özentiden ibaret birine dönüştürmeye çalışır. O halde başta anne ve baba olarak bizler kanaati içselleştirip karı-koca ilişkimizde temel kavram olarak yerleştireceğiz. Bunun etkisi doğal olarak evladımıza ve hanemize yansıyacaktır.

Çocuğunuzu mutlu etmeye ikna etmek adına durmadan yeni şeyler satın almaya son vermenizi tavsiye ediyorum. Yukarıda yazdıklarımızı sabırla ve samimane uyguladığınız takdirde evladınız da zaten kendiliğinden mızmızlanmayı bırakacak ve olanla mutlu olması ve yetinmesi gerektiğini anlayarak, eldekiyle mutlu olmaya başlayacaktır. Çocukların psikolojileri yetişkinlere göre çok daha esnek olduğu için olanla yetinmeyi, elde olanla mutlu olmayı bize göre çok daha kısa sürede öğrenirler. Çocukların değişen şartlara adapte olabilme güçleri inanılmaz derecede iyidir. Değişmekte direnenler ise genelde yetişkinlerdir.

Son olarak, her ne kadar yoğun tempoda çalışan ebeveynler olsanız da evladınızın temel duygusal ihtiyaçlarını gidermeye gayret edin. Güven bu duygusal ihtiyaçların başında gelir. Bu ihtiyaç büyük oranda sıcak bir aile ortamı, genelde gergin olmayan bir anne baba ilişkisi ve ten temasıyla sağlanabilir. Evladınıza sık sık sarılın ve onu okşayın. Bu onlardaki gerilimi önemli oranda azaltacaktır. Zira kendilerini güvende hissedeceklerdir.