İmtihan, deneme, tecrübe etme anlamlarında bir kelime.
İmtihan kelimesi, kazanmakla kaybetmeyi aynı anda hatırlatan esrarlı bir kelime... İçinde hem ümidi saklıyor, hem korkuyu. Lezzetle elem onda birbirine karışmış. İnsanı ne güldürüyor, ne ağlatıyor. Zevk ve sefa onu takip edecek, azap ve cefa ondan sonra gelecek.
Bütün bu saydıklarım, aynı zamanda, dünya imtihanının da özellikleri değil mi? İnsan da bu dünyada imtihan olmuyor mu?
Bulûğa erinceye kadar, imtihan öncesi: Kâğıt-kalem hazırlama safhası.
Bulûğa ermekle, insan imtihan kâğıdını, amel defterini doldurmaya başlar ve ölünceye kadar aralıksız kalem oynatır.
Bu imtihanın herkes için günün birinde sona ereceği malûm, ama kimin elinden kâğıdının ne zaman alınacağı belli değil.
…
İmtihan denilince, insanın hatırına çok şeyler geliyor. Bazılarını sıralayalım:
- İmtihanda önemli olan çok yazmak değil, doğru yazmaktır. On kâğıt doldurup, “bir” alamayanlar da var, bir kâğıtla “yüz” alanlar da. Demek ki, ömrün uzun veya kısa olması değil, o ömürde neler yaptığın ve sonuç daha önemli. Öyle ise, uzun ömür, güzel şeylerden daha fazla yazmak için istenmeli.
- İmtihan salonunda en önde oturmak, elbiselerin en güzelini giyinmek, kalemlerin en kalitelisini kullanmak, neticeye zerre kadar tesir etmez. Bunların hepsi caiz, ama hiçbiri vacip değil. Vacip olan, şart olan: Sorulara doğru cevap vermek.
- Bahtiyarlık da bedbahtlık da, kazanmak da kaybetmek de imtihan süresince belli olmaz. Yani, akıbetini bilmediğimiz kimsenin dünyevî imkânlarına heveslenmemiz doğru değil.
- İmtihan süresince kimseye müdahale edilmiyor. Dileyen dilediğini yazmakta serbest. Ama doğru yazmaya teşvik, yanlışın sonucunu hatırlatmak ve korkutmak var. Her ikisi de adayların menfaatine.
- Bu dünya imtihanının en önemli bir özelliği de, adaylara doğru cevapların önceden bildirilmiş olması. Öyle değil mi? Neleri yapıp, nelerden sakınacağımızı hepimiz bilmiyor muyuz?
- Bizim imtihanlarımızın aksine ilahi imtihanda, başkalarıyla yardımlaşmamız serbest bırakılmış; hatta sevap kılınmış. Çalışkan bir öğrencinin yanına gidip, kâğıdına bakıp, biz de doğruyu yazabiliriz. Ve cevabımız kabul görür.
- Gerçekte, doğruda, hakta, güzelde yardımlaşma serbest. Başkalarına yanlış cevap yazdırmak veya yanlışı taklit etmek yasak! Kim bu imtihanda kendisi kadar, başkalarının kazanması için de gayret gösterirse, ihsana mazhar oluyor. Öğrettiği kadar da kendi notuna ilâve ediliyor. Ve yaptığı bu işe büyük paye veriliyor: Cihad!
- Bu ilahi imtihanda sadece kendini gözetmek makbul değil, beğenilmiyor. Bu kazanma ve kaybetme dâvâsı dünya ticaretine hiç mi hiç benzemiyor. Bu imtihanda bizler rakip firmalar değiliz. Komşumuzu ne kadar methedersek kazancımız o kadar bereketli olur. Kendimizi övdüğümüz nisbette de zarara düşeriz. Bu ticarette verenin malı artar, cimrilik edenin değil. Bildiğimizi başkalarına anlatınca kendi bilgimizi de perçinlemiş olmuyor muyuz?
- Allah’ın imtihanında doğruyu yazmak kolay ve rahat. Zor olan, yanlış yazmak. Bu ise, bize büyük bir İlâhî lütuf. Aksi olsaydı, bizim için gerçekten çetin bir imtihan olurdu. Mesela doğru söylemenin nefes almak kadar kolay olduğunu hepimiz biliriz. Bir insan gün boyunca doğru söylese yorulmaz, ama her cümlesi yalan olmak şartıyla yarım saat konuşmaya mecbur tutulsa perişan olur. Su içen, yüzünü buruşturmaz, ekşitmez, içki içenin ise yüzüne bakılmaz. Helâl kazanç ruhu rahat ettirir, haram ise vicdana azap çektirir...
…
İlk bakışta bu imtihanı herkesin kazanacağı akla geliyor. Ama gel gör ki, insanların çoğu, yine de yanlış yola sapıyorlar. Bunun sebebini, akı kara, karayı ak gösteren iki aldatıcıda aramak lâzım: Nefis ve şeytan.
Dünyada imtihanlar çok çeşitli. Kimi servetinden imtihan oluyor, kimi servet düşmanlığından. Kimi sıhhatinden, kimi hastalığından... Kimi borçlu kalmaktan, kimi alacaklı olmaktan...
Herkes imtihan olduğu içindir ki, gerçek mânâda, kimse rahat değil.
“Dünyada rahat yoktur” hadis-i şerifi bir umman. Onun bir mânâsı da şu olabilir: “İmtihanda rahat yoktur; çalışma ve gayret vardır, endişe ve ümit vardır, üzüntü ve sabır vardır...”
Daha önce bu salona, zengin-fakir, işçi-işveren, âmir-memur, erkek-kadın, güçlü-zayıf niceleri gelmiş, bir süre oturup sınavlarını vermiş ve kalkmış gitmişler.
Şimdi sıra bu zamanın insanlarında…