TR EN

Dil Seçin

Ara

Bayramlar Hayata Yakışır

Artık çocuk değilim, ama her bayram biraz nazlı, biraz yaramaz bir çocuk gibi Rabbimden istemeyi seviyorum hâlâ.


 

Niçin seviyoruz bayramları?

Çocuk olsaydım, cevaplarımı kolayca sıralayıverirdim size, sanırım sıkılmazdınız da...

Gün ağarıp, bayram namazı için evden çıkan babamın peşine takıldığımda, bizi camiye götüren sokakların düne göre nasıl da değiştiğini hemen fark ederdim. Sanki, okuduğum masallardan bildiğim bir sihirli değnek, bütün gece her şeye tek tek dokunmuş gibi, daha dün sıkıcı bir durgunluk ve büyüklük taslayan ne varsa, şu sonunda okulun bulunduğu sokak, şu köşe başındaki ev, şu meyve verdiği zamanlar soluğu tepesinde aldığım ağaç, şu kaldırıma park etmiş araba mesela.. şimdi öyle canlanmış ve küçülmüş olurlardı ki, onlarla rahatça oynayabilir, dilediğimi yapabilirdim. Oyuncaklarımdan birine benzeyen o arabayla sokaklarda ustaca koşturabilir, kimseyi ezmezdim. Bunun için kimse bana kızmazdı.

Birazdan kapısını çalacağım o köşe başındaki ev, siz görmediniz, nasıl güleryüzlüydü. O evde oturan Nazlı Teyze ve Şaban Amca’nın bayram harçlığımı, şekerlerimi bir köşeye ayırdıklarını bilirdim. Henüz ellerini öpüp bayramlaşmadan, aceleciliğimle hayalimde şekerlerimi yemiş, harçlığımla bakkal dükkanına dalmış olurdum. Kapıda ellerini öptüğüm her komşumuz daha bir sıcak, daha bir yakın davranır, sahip olduğum ailenin mahallemiz kadar genişlediğini hissederdim. Ben bu mahallenin çocuğuydum ve mahallemiz ne kadar iyiydi.

Sonra bayramın o ilk kahvaltı sofrası... Kızartılan ekmek dilimlerinin kokusu, çaydanlıkta kaynayan suyun fokurtusu odaya yayılır, annemin yüzünde tatlı bir telaş dolaşır... Tabaklar her zamankinden dolu ve çeşitli, her lezzet davetkâr... Radyoda bayram şarkıları: Benim balonlarım vardı...”

Evimiz, bir masal evine benzerdi. Sokaklar bir başka masala açılırdı: Arkadaşlarımla daha çok gezer, daha çok top oynar, tele taktığımız mantarları patlatarak kızları korkutur, yaramazlık yapar, her zamankinden fazla eğlenirdik.

Bayramlar, isteyebileceğimiz her şeyi cömertçe veriyordu: Yeni pabuçları, harçlıkları, renkli şekerleri, şımartılmayı, bıkmadığımız oyunları, biri bitince biri başlayan çizgi filmleri...

Dünyanın en güzel ve en uzun günlerini yaşıyordum böyle. Bunun için çok seviyordum bayramları.

Büyüdüm artık.

Ne kızaran ekmeklerin kokusu, ne demlenen çayın tadı, çocukluğumun bayram heyecanlarını bugüne getirmeye yetmiyor. Her bayram namazına yalnız gidiyorum. O köşe başındaki evde, kapılarını çalmamı bekleyen kimse de yaşamıyor.

Her bayram sabahı, o çocuğun geçmişte bir yerde kendi bayramına uyandığını hayal ediyorum. İçi içine sığmayan, hiç yerinde duramayan o çocuğun, dokunduğu ve ona dokunan her şeyi bir mutluluğa çevirebilmesindeki harika esrarı yeniden hatırlamak için...

Hüzünlü değilim yine de... Nicedir, sevindirdiğim çocukların o dünyalara bedel mutluluklarına bayramlarda ortak olmak bana yetiyor. Basit, sade güzelliklerin keyfini çıkarıyorum. Bayramların hayra, güzelliğe, iyiliğe dönülecek bir zaman olduğunu biliyorum. Bu yüzden, tatile kaçmaya” en ufak heves duymuyorum. Annemin elini öptüğümde, yeğenlerime sarıldığımda bütün sıkıntılarım dağılıyor. Samimi bayramlaşmalar beni biraz daha yakınlaştırıyor insanlara. Ağzımdaki acılığı, ikram edilen bayram tatlıları alıveriyor. Dualarımda babamı, Nazlı Teyze’yi, Şaban Amca’yı unutmuyorum. Epeydir dünyaya çarpa çarpa sertleşmiş kalbimin duvarları çatlıyor böylece, içime iyi bir ışık düşüyor, iyileşiyorum.

Artık çocuk değilim, ama her bayram biraz nazlı, biraz yaramaz bir çocuk gibi Rabbimden istemeyi seviyorum hâlâ.

Siz de hissetmiyor musunuz sanki: O’nun rahmeti ve cömertliği bugün de bayramları güzelleştiriyor. O’nun kâinatı kaplayan sevgisi, kalplerimizi de sevinçle dolduruyor. O’nun sevgisini kazanmak için, her bayram sevgimizi çoğaltıyoruz. Birbirimize daha güzel yaklaşıyor, şimdi birbirimize daha çok yakışıyoruz.

Tıpkı, bayramların hayata yakıştığı gibi...

Biz, bunun için bayramları çok seviyoruz.