TR EN

Dil Seçin

Ara

'Her Özgürlüğün İçinde Bir Tutsaklık Vardır'

'Her Özgürlüğün İçinde Bir Tutsaklık Vardır'

Yukarıda üstte bulunan uluslararası bir yarışmada mansiyon almış Gürbüz Doğan Ekşioğlu’na ait bir karikatür. Onun altında yer alan,  henüz dokuz yaşında iken bu karikatürden ilham alarak ve ondan esinlenerek bir çocuğun çizdiği başka versiyonu..

Çok şaşırtıcı olan ise sadece dokuz yaşında olan bir çocuğun bu karikatürün ne anlama geldiğine dair açıklamaları…

Her iki karikatürün çiziminin üzerinden yıllar geçse de aslında değişmeyen hakikatleri yüzümüze vurmaya devam etmekte.

“Kuşlardan biri özgür görünüyor öteki de tutsak. Ama aslında ikisi de tutsak. Çünkü özgür olan uçsa arkadaşı düşüp boğulacak!..” Küçük bir çocuğa ait olan bu açıklamalar, aslında çocukların da dünyada olup bitenlerin ne kadar farkında olduğunu bizlere gösteriyor.

Çocuklar, belki dünyada olup biten her şeyin fazlasıyla farkındalar; ki olaylar karşısında çok daha büyük hassasiyetler gösterebiliyorlar…

Çağımızda insan iradesinin dimdik kalabilmesi, gerçek otorite olarak Rabbini tanıması, kendi varlığı dışında her varlığı merhametle sevmesi ve insanlığımızın o çocuk kalbine geri dönmesi ile mümkün olacaktır.

Çünkü, çocuklar yaşayan nefes alan her şeyi kendilerini unuturcasına severler.

Evet, “Her özgürlüğün içinde bir tutsaklık vardır.”

İnsanı birbirine bağlayan, ayrılmaz yapıp kenetleyen, sevgi, dostluk, kardeşlik, merhamet duyguları bizim tutsaklığımızın halleri değil midir?

Bizi birbirimize tutsak yapan yani bağlayan bu etkenlerin yavaş yavaş ortadan kalkmasıyla çağımızda ‘insanlığımızın yalnız yolculuğu’ başlamış olmadı mı!?.

Bir zamanlar sahip olduğumuz bu tutsaklıklar bizi özgür kılıyordu…

Biz birbirimizi yalnız bırakmaya, umursamaz davranmaya, etrafımıza duyarsız kalmaya devam ettiğimiz için daha büyük felâketlerle tek başımıza yüzleşmek zorunda kalıyoruz.

Bir gerçeği unuttuğumuz, yani küçük bir çocuğun dahi bize söylediği bir gerçeğin çok uzağına düştüğümüz için yaşanıyordu bu acılar…

Oysa bütün insanlık birbirine kopmaz ve görünmez iplerle bağlıdır. Tıpkı evrende, uzay-zamanda yaşanan gerçeklik gibi. Milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bir parçacığın hareketi kuantum dalgalanması ile yanı başımızdaki bir parçacığın hareketini değiştirebiliyorsa, insanların yapıp ettiklerinin nasıl bir felâkete yol açacağını varın siz düşünün.

Hem “Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey, her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halk eden her şeyi halk etmiştir.” (Mesnevî-i Nuriye) O zaman o her şeyin, Yaratıcısına nisbet edildiği yönüyle bir değeri vardır.

Evet bizler maddi yönümüzle kâinatın her bir zerresinden izler taşımaktayız.

Kâinatın başlangıcında patlayan yıldız tozlarından izler taşımakta her birimizin bedeni…

Rabbimiz bizleri birbirimize kopmaz iplerle bağlamış iken nasıl ayrı durabiliriz?..

Unutmamak gerekir ki, hep birlikte ya birbirimizin felâketi ya da kurtuluşu olacağız.

Bitip tükenmeyen hırslarımız bizi daha fazla köleleştirirken, daha fazla yalnızlığa itmiş olmuyor mu?

Biz daha fazla tükettikçe, daha az insanın tüketmesine sebep olmuyor muyuz?

Yediğimiz ekmeği, içtiğimiz suyu her israf edişimizde dünyanın diğer ucundaki insanları biraz daha açlığa mahkûm etmiyor muyuz?

Biz kendi kurtuluşumuzu elde ettiğimizde başkasının özgürlüğünü elinden alıyorsak, gerçekte özgür olmadığımız anlamına gelmez mi?

Bu soruları insanlığın vicdanına yani çocuk kalbine sormak vaktidir.

Bu kirlenmişliğin önünde durmak adına atacağımız her adım insanın insana kavuşması anlamına gelirken birbirimize rahmetle sarmalandığımız bu tutsaklık bizi gerçek özgürlüğümüze kavuşturacak tek yol gibi görünüyor.