TR EN

Dil Seçin

Ara

Allah Bize Yeter!

Allah Bize Yeter!

Hicretin 5. yılıydı. Mekkeli müşriklerin Medine’ye saldırı için harekete geçtikleri haberi Medine’ye ulaşınca, Allah Resûlü derhal ashabıyla istişare etmişti. Ortak akılla alınan karar sonucu, şehrin giriş yerlerine hendek kazılmasına ve düşmanın şehrin içinde karşılanmasına karar verilmişti.

Hendek kazma çalışmalarına hızla başlandı. Düşman Medine’ye ulaşmadan hendeklerin açılması gerekiyordu. Eli kazma tutan, balyoz sallamaya gücü yeten herkes, bu işte görev almıştı. Hummalı bir faaliyet sürdürülüyordu.

Bir ara Hz. Ömer, hendek kazma işlerini denetleyen Allah Resûlü’nün yanına geldi ve duyduğu bir haberi iletti:

“Yâ Rasûlallah! Bana bir haber erişti. Buna göre, Kureyza oğulları Yahudileri, bizimle olan antlaşmalarını bozmuştur. Bize karşı müşriklerin yanında savaş kararı almışlar,” dedi.

Bu haber, Peygamberimizin çok ağırına gitti. Hiç beklenmeyen ve Müslümanları, şehir savunmasında zor duruma düşürecek moral bozucu bir durumdu bu. Ama Allah Resûlü, son derece sabırlı bir insandı. Başa gelebilecek her türlü olumsuzluklar karşısında Allah’a güveniyordu. Dirençliydi. Bu sebeple, bu duyduğu kötü habere:

“Hasbünallah ve ni’mel-vekil (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir)” diyerek kendi kendini teselli etti.

Sonra haberin doğruluğunu araştırmak için, Kureyza oğullarına bir adam gönderdi. Haber doğru ise, gereken önlemleri bir an önce almak niyetindeydi.

Allah Resûlü, olumsuzluklara karşı tedbir almakta son derece kararlı idi.

Yapılan araştırmalar sonunda, haberin doğru olduğu ortaya çıktı. Nadir oğullarının reisi Huyey bin Ahtab’ın, Kureyza oğullarının reisi Ka’b bin Esed’i kandırdığı ve Müslümanlarla olan antlaşmayı bozdurduğu anlaşılıyordu. Kureyza oğulları, o ana kadar, yapılan anlaşma gereği Evs kabilesinin güvencesi altında idiler.

Allah Resûlü, Kureyza oğullarına güvence veren Evs kabilesi ileri gelenlerinden Sa’d bin Muaz’ı bir küçük heyetle Kureyza oğullarına gönderdi. İslam heyeti, onlara, antlaşmayı bozmaları halinde ileride maruz kalabilecekleri kötü sonuçları açıklayarak uyarıda bulundular. Ancak Yahudiler, bu anlatılanlara kulak asmadılar. Gelen heyete, anlaşmayı bozduklarını açık bir dille, resmen ilan ettiler. Karşılaştıkları bu muamele, Kureyza oğullarının müttefiklerinden biri olan Sa’d bin Muaz’ın canını çok sıkmıştı.

Sa’d bin Muaz ve heyetteki diğer 3 sahabi üzgün olarak Allah Resûlü’ne geri döndüler. Yaşadıklarını ona olduğu gibi anlattılar. Allah Resûlü, telaşlanmadan sabrını ve soğukkanlılığını korudu. Yine: “Hasbünallah ve ni’mel-vekil (Allah bize yeter.)” dedi.

Allah Resulü (asm), müşriklere karşı hendek kazarak tedbire başvurduğu gibi, Kureyza oğullarından gelebilecek ani bir baskın ve saldırıya karşı da önlem aldı.

Alınan önlem şuydu: Medine içindeki Müslüman kadın ve çocuklara saldırmak üzere müşriklerle anlaşan Kureyza oğullarının, öncelikle gözlerinin korkutulması, yıldırılmaları gerekiyordu. Efendimiz bu niyetle, Hz. Zeyd bin Harise’yi 300, Seleme bin Eslem’i de 200 askerle şehrin içinde sürekli olarak devriye gezdirdi. Bu muhafız birliği, gece boyunca şehrin içinde sık sık Allahu Ekber diyerek dolaşıyorlardı. Yüksek sesle getirdikleri bu tekbirle, Kureyza oğullarının yüreklerini korku içinde bırakıyorlardı.

Alınan önlem, Allah’ın izniyle ve yardımıyla, etkisini gösterdi. Savaşın en kritik ânı olan ilk gecede Kureyza oğulları yerlerinden kıpırdayamadılar. Yapmayı düşündükleri baskını, ne o gece, ne de sonraki gecelerde yapamadılar. Şartlar son derece lehlerine olmasına rağmen, içlerine Allah’ın saldığı kaygı ve endişe nedeniyle, hiçbir harekette bulunamadılar…

Allah Resûlü, Allah’a olan güveni, itimadı, tevekkülü ve olumsuz şartlara karşı takındığı sabırlı tavrı ve aldığı önlemleri ile, düşmandan gelebilecek büyük bir tehlikeyi kolayca atlatmış oldu.

Peygamberimizin ve mü’minlerin bu sabırlı hallerini Allah (cc), indirdiği ayette şöyle haber vermektedir:

“Halk onlara: ‘Düşmanınız olan insanlar, size karşı ordu topladılar. Bu (büyük ordu)’dan korkun,’ dediler. Bu haber, onların imanlarını artırdı da: ‘Hasbünallah ve ni’mel-vekil (Allah bize yeter. O ne güzel vekildir)’ dediler.” (Ali İmran, 173)

Bu ayet hakkında İbn-i Abbas şu açıklamayı yapmıştır:

“Allah bize yeter sözünü ilk defa İbrahim Peygamber, ateşe atıldığı sırada söylemişti. Aynı sözü, Allah Resûlü, halk kendisine: ‘İnsanlar size karşı toplandılar,’ dediği zaman söyledi. (Buhari)

Allah Resûlü’nün, o tarihten sonra, Müslümanların moralini bozacak, cesaretlerini kıracak, kalplerine korku salacak her hal ve durumda “Hasbünallah ve ni’mel-vekil” cümlesini söylediğini görüyoruz.

Ebu’l-Saidi’l-Hudri’den rivayet edilen bir hadiste, Allah Resûlü, insanlara kıyametin kopmasının yakınlığını haber vermek için:

“İnsan dünyada nasıl sevinebilir ki, Sur sahibi İsrafil, boruyu azına koymuş, ne zaman üfleyeceğine dair emir beklemektedir. Emri alır almaz üfleyecektir,” buyurmuştu.

Kıyametin çok yaklaştığı haberi, ashaba birden ağır geldi. Herkesin bir meşgalesi, bir hesabı, bir meselesi vardı. Yarım kalacak bu gaileden dolayı çok üzüldüler.

Allah Resûlü, onların bu üzüntüsünü görünce, teselli edici olarak:

“Hasbünallah ve ni’mel-vekil, deyiniz,” buyurdu. (Tirmizi)