TR EN

Dil Seçin

Ara

İlahi Sanatı Okumak

İlahi Sanatı Okumak

Kâinat baştan başa bir resim ve tablo gibidir. İçerisindeki her şey bir tasarım, bir çizim ve boyamadır.

Kâinat baştan başa bir resim ve tablo gibidir. İçerisindeki her şey bir tasarım, bir çizim ve boyamadır. “Ben doğayı geometrik formlar olarak görüyorum” diyen Fransız ressam Cezanne’den önce de her şey geometrik biçimlerden oluşuyordu. Ancak Cezanne, ressamlar arasında doğaya bir resim olarak bakmayı ve görmeyi keşfetmiş ve öğrenmişti.

Resim sadece çizim ve boyamadan ibaret değildir. Bakmasını ve görmesini bilene çok manalar anlatan bir görsel anlatım dilidir. Bir kitap gibi, resim de içerisindeki plastik dil ile okunur ve okutulur. Resimdeki her bir biçim ve renk; ayna olduğu sanatçısına, yansıttığı konuya, resmi seyreden izleyicinin anlayışına göre çok anlamlar ifade eder.

İlk insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimler de bir dil ve anlatımdır. Bugün onların yaşamlarına dair bilgiler, arkeolojik kalıntılar kadar bu resimlerden de anlaşılmaya çalışılmaktadır.

Eski Mısırlıların Hiyeroglif yazıları aslında tamamen resimdir. Her bir hayvan veya bitki birer kelime olarak okunmakta ve antik Mısır hakkında her şey bu resim yazılardan anlaşılmaktadır.

Yine eski Fenike ve Arap harfleri de doğadan görüntü ve biçimlerin soyutlanmasından geliştirilmiş sembollerdir.

Kutsal kitaplar, kâinatı ve tabiatı ilahi ayetler ve deliller olarak tanımlar ve tarif eder. Yani kâinat çok büyük bir kitaptır. Gördüğümüz her şey ilahi sanatın ve hikmetin yansıması olan kelimelerden oluşmuştur.  Hatta bu dünyada gördüğümüz biçim ve güzellikler, kitapların içerisinde bazı konuların daha iyi anlaşılması için yapılan resimler gibi düşünülebilir.

İnsanlar kitap okumayı öğrendiği gibi bu kâinat kitabını da, tabiat tablosunu da okumayı öğrenmek zorundadır. Yoksa bilmediğimiz yabancı dilde yazılmış resimli bir kitabı karıştırmaktan öteye gidemeyiz.

Plastik dil olarak da tanımlanan görsel dil okuma; resim, fotoğraf, grafik, karikatür ve sinema gibi pek çok alanda geçerlidir. Görüntüyü anlamlandırmak ve sembolik anlatımları çözümlemek hem eğitim hem de zeka gerektirir. Örneğin yazısız karikatürleri okumak ve anlamlandırmak tamamen zeka işidir. Aynı şekilde sinema filmlerinde “subliminal mesaj” olarak tanımlanan üstü örtülü anlatımları da farketmek ve anlamak dikkat ve zeka gerektirir. Zaten okumanın kendisi  bir farkındalık ve bilinç eylemidir. Okudukça bilinçlenir ve farkındalık geliştiririz. Bu arada Allah’ın ilk emrinin de “Oku” olması ilginç bir uyarıdır: Oku ve farket. Yani “seni kimin yarattığını, dünyaya hangi amaçla gönderildiğini ve buradan nereye gideceğini sorgula…” der gibi.

Resmi okumak kendini okumaktır. Yani kendini bilmektir. Bir kilim sergisi afişinde, Yunus Emre’nin meşhur beytinden uyarlanmış şöyle bir slogan okudum: “Kilim kilim bilmektir. Kilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice dokumaktır.” Belki de bu uyarlama ile, ömrümüz bir dokumaya benzetilerek, “yaşarken yaptıklarımızla, saat saat, gün gün, ilmek ilmek kendi halimizi dokumakta olduğumuz” mesajı verilmek istenmiştir.

Görüldüğü gibi sanatın görsel dili, çevremizdeki güzelliklerin yanı sıra sembolik anlatımları da okumamızı icab ettirir.

Kainattaki her şey, görsel dil ile okunduğunda sıradan bir insan ile bir şaire, bir bilim adamından bir ressama, bir çöl bedevisinden bir Eskimo’ya farklı anlamlar ifade eder. Gökyüzündeki yıldızlar, bir denizci için yol gösteren işaretler, bir sanatçı için gökyüzünü yaldızlarla tezyin eden bir süsleme, bir bilim adamı için sonsuz gizemli bir kitap, bir aşık için sevgilinin gözlerinde pırıldayan ümit demektir.

Herbir bitki, ağaç, yapraklar ve çiçekler çok manalar içeren cisimleşmiş harf, hatta kelimelerdir. Aslında her bir çiçeğin farklı bir anlam ifade ettiği yüksek bir zevk ve kültürün ürünüdür. Çok eski zamandan beri mezarlara koyulan veya ekilen çiçekler öldükten sonra dirilişi ve sonsuz yaşam inancını sembolize eder. Kırmızı gül tutku ve aşkı, sonbaharda sararan yapraklar derin bir hüznü ve ayrılığı ifade eder.

Bütün bunların üstünde en önemlisi de bu kâinat kitabının yazarına, yani yaratanına bakan anlamıdır. Bu kâinat kitabı niçin yazılmıştır?..

Gördüğümüz gibi yaratılan hiç bir şey başıboş, anlamsız, faydasız olmadığına göre o yaratıcı Hakîm’dir, abes (anlamsız) bir iş yapmaz. Sonbaharla ölümü hatırlattığı gibi, baharla da yeniden dirilişin müjdesini verir…

Kainat kitabının kelimeleri Onu ve Onun isimlerini anlatır. O Yaratıcı, Cemil, Müzeyyin isimleriyle yeryüzünü ve gökyüzünü süslediği gibi, Hayy ismiyle cansız maddelere can verip hayvan ve insan yapar. Rezzak ismiyle yarattıklarının ihtiyaçlarını giderir, Şafi ismiyle şifa verir, Semi’ ismiyle duaları işitip cevap verir…

Okumasını bilene her güzellik bir şiir, her olay bir destan, her manzara bir sinema şerididir. İnsana düşen görev bu kitap karşısında gözünü açmak, bu sergi salonunu ibretle temaşa etmek ve bu sinemada uykuya dalmamaktır.