Uzunca bir süre bakmalı eski paraların
yüzüne. Tebessüm etmeli
hüzünle. İhtimamla kesilmiş bu
sikkeler neyin nesi böyle? Özenle
kazınmış mühürler neyi fısıldar?
Bunca ciddiye alınırmış paralar.
Ama eskide kalmışlar. Artık geçerli
değiller. Geçmiyor bu eski
sikkeler; onlara değer yükleyenler
eskide kalmışlar. Ardı sıra
koşanlar yeryüzünde değil artık.
Metallerin şıkırtısıyla sevinenlerin
yüzleri soğumuş. Düşmüşler
gözden. Paraları gözdesi gören
gözler kapanmış.
Geçersizleşir mi insan da böyle?
Geçerli kıldıkları böyle yüz üstü
kalıyorsa, insanı geçerli kılan
kimdir? Kime düşer, yüzü yere
düşmüş insanı taze bir yüzle
ayağa kaldırmak? İtibarını yitiren
insanı yeniden muteber eylemek
kimin derdi ki?
Altın bile değerini insanın bakışından
alırken, insanı hangi bakış
değerli kılar? Elmasın kıymeti
de insanın elinde gerçekleşirken,
hangi ele emanet etmeli insanı?
Bakır paralar üzerlerindeki mühürden
alırlar değerlerini. Demir
sikkeler yüzlerine kazınan tuğraya
borçludur kıymetlerini.
Rahmân’ın sûreti kazınmıştır insanın
yüzüne… Başkasının değil,
Rahmân’ın bakışı değerli kılar
insanı. Başkasının değil Kadîr’in
kudret elinde yükselir insanın
kıymeti. Toprağa düşen insanın
eti kemiğidir; tuğrası değil. Çürüyen
insanın cesedidir; simasına
kazınan rahmet eseri değil.