TR EN

Dil Seçin

Ara

Ruh Bilinir mi?

Ruh Bilinir mi?

“Ruh Rabbinin bildiği bir iştir.'' (İsra, 85)

Beyin bedenimizin kontrol üssüdür. Davranışlarımızın, duygularımızın, düşüncelerimizin kontrol yeri beynimizdir. Kafatasımızın içinde peltemsi yapısıyla 1300-1400 gram gelen beyin, beyin sıvısında yüzer ve sinir sistemimizin merkezidir.

Beynimiz etrafındaki 3 tabaka halinde bulunan beyin zarı ve kemikten yapılmış kafatası ile korunur.

Beynimiz 100 milyar nörondan (sinir hücresi) oluşmuştur ve her nöron 1.000 ilâ 10.000 farklı nöronla bağlantı halindedir. Bunların birleştiği noktalara sinaps adı verilir. Bu noktalar bilgi alışverişinin yapıldığı yerlerdir. Beyin aktivitesinin muhtemel kombinasyonları ise akıllara durgunluk verecek kadar çok sayıdadır.

Beynimizdeki hücrelerin ancak %10’u nöronlardır; geri kalan %90’ı ise glia hücreleridir. Glia hücrelerinin ne işe yaradığı yakınlarda anlaşılmaya başlanmıştır. Bu hücreler nöronları sarmak, bir arada tutmak için yaratılmışlardır. Nöronlara besin ve oksijen sağlarlar, onları tehdit eden tehlikeleri (patojenleri) imha ederler. Ölü nöronları kaldırırlar. Yenilerde sinir iletiminde de rolleri olduğu görülmüştür.

Beynimiz nöron ve glia hücrelerinin toplamıdır ve bu bütün insanlarda böyledir. Ayrıca hücrelere indiğinizde moleküller ve atomlarla karşılaşırsınız. Ancak her insan da duygu ve düşünceleriyle, hür iradesiyle, kendine has davranış biçimiyle farklıdır.

O halde insanı komplike bir eşsiz mekanizma yani mucize yapan nedir?

Madde olan beyinden, zihin, akıl, bilinç gibi manalar nasıl ortaya çıkıyor? Dinlerin ruh dediği bu konu için materyalistler, “Şimdi anlayamıyorsak da ileride bilim çözecektir.” deseler de anlaşılmasında bir arpa boyu yol alınamamıştır.

İşte ünlü Prof. Dr. Donald D. Hoffman bu önemli soruya cevap aramış.(*) Ona göre evrende var olan tek şey bilinç ve muhtevasıdır. Uzay, zaman, madde ve alanların varlıkları hep bilince dayalı yani bilinç sayesinde bilinebilen daha önemsiz şeylerdir.

Hoffman en parlak dâhilerin yüzyıllara dayanan çabalarına rağmen bilinç hakkında açıklayıcı bir teori bile olmadığına şaşırmadığını ifade ediyor: “Yani akıldan yoksun madde, enerji ya da alanların nasıl bilinçli yaşantıyı teşkil edebildiklerini veya yaşantıya neden olduklarını açıklayan bir teori yok.”

Bilişim teorisi, karmaşıklık, nörobiyoloji, nöral Darwinizm, ayrımcı mekanizmalar, kuantum etkiler ya da işlevsel organizasyon gibi ancak öneri olabilecek iddiaların hiçbirinin bilimsel teorinin en küçük standartlarını bile karşılamadığını; yani nicel duyarlık ve yenilikçi tahmini tutturmanın yanına bile yaklaşamadığını söylüyor.

Hoffman’a göre, “Bilinçliliğe neden olan şey ne beyindir, ne de sinirsel bağlantılardır; aksine, beyni yapılandıran şey bilinçtir.” Yani bilincin sebebi beyin değildir; aksine bilinç beyni yapılandıran, onun üstünde bir hakikattir. Ve bilinci açıklamak ve anlamak hususunda henüz bir gelişme yoktur, bilincin diğer deyimle ruhun anlaşılacağı da mümkün görünmemektedir.

New York Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ned Block ise, “Zihin-beden problemi öyle eşsiz ki, geçmişteki izahat açıklarını kapamaya yönelik örnekler, hiç de iyimserlik aşılamıyor insana.” demektedir.

Harvard Üniversitesi’nden Psikoloji Prof. Dr. Daniel Gilbert göre: “Bilişsel bilimcilerin çoğu bilincin, kesinlikle bilinçsiz öğelerin (nöronların) birbirleriyle karmaşık etkileşimleri sonucu ortaya çıkan bir fenomen olduğuna inanıyor. Ama bu karmaşık etkileşimin yapısını bir gün anlasak dahi, söz konusu fenomeni ortaya çıkardığını kanıtlayamayacağız.”

Yani ruh hakkında aynen Kur’an-ı Hakîm’de buyrulduğu gibi; “Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbinin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (İsra, 85)

 

(*) Kanıtı Olmayan Gerçekler. Editör: John Br Brockman. NTV Yayınları, 2010