TR EN

Dil Seçin

Ara

Akan Kan Damarda Nasıl Duruyor?

Akan Kan Damarda Nasıl Duruyor?

Kan, çarpıcı kırmızı rengi ile bilinen, erişkin insan vücudunda 4-5 litre kadar bulunan sıvıdır. Metrelerce damarların içinde devamlı hareket halindedir. Peki kan neden kırmızıdır? Çünkü kanın içindeki hücreler kırmızıdır. Alyuvarların içindeki oksijeni taşıyan, demir içeren ‘hemoglobin’ molekülleri kanın kırmızı renginin sebebidir. Belki de kolayca fark edilebilsin diye…

Kan akciğerde oksijenlenip kalbe geldiğinde parlak kırmızı renktedir. Atardamarlarda da parlak kırmızı renktedir. Oksijenini kaybeden kan toplardamarlarda koyu kırmızı bir renk alır. Bu damarlar dışarıdan bakınca mavi renkte görünür.

Peki kan damardan dışarı çıkarsa ne olur? Bildiğiniz gibi pıhtılaşmaya başlar.

Burada asıl dikkat çekici olan nimet şudur ki, eğer kan, damarların içinde pıhtılaşsaydı hemen ölürdük. Fakat yaratan ve yaşatan Rabbimiz, kanın pıhtılaşması için ayrı bir sistem işletir ve biz Rabbimizin bu lütfu sayesinde hayatta kalırız.

Kanın pıhtılaşmasında ‘trombosit’ denilen hücreler aktif rol oynarlar. Bu hücreler ve bunun yanında harekete geçmeye hazır onlarca yardımcı faktör, normalde sessizdir. Hazır askerlere de benzetebileceğimiz bu faktörler, damar duvarı hasara uğrayınca tetiklenir ve pıhtılaşma başlatılır. Kanın pıhtılaşma mekanizması tıp mesleği ile uğraşanlarca dahi zor anlaşılan ve hâlâ yeni keşiflere konu olan, son derece karmaşık ve mükemmel bir sistemdir. Saniyeler içinde devreye giren bu sistem eğer normal çalışıyorsa, trombosit kitlesi ile damardaki hasar tıkanır. Bundan sonra tamir mekanizması devreye girer ve damar hücreleri çoğaltılarak hasar onarılmaya başlanır. Ayrı bir mekanizma ile de pıhtının hasarlı bölgenin dışına taşması önlenir.

Üstteki resimde görülen pıhtılaşma faktörlerinden biri eksik olsa, pıhtılaşma sistemi bozulur. Mesela kalıtsal (doğuştan, anne-babadan geçen) bir hastalık olan, “Hemofili A” olarak da bilinen, kandaki pıhtılaşma faktörlerinden “Faktör VIII”in eksik olduğu insanlarda kanın pıhtılaşması bozulmuştur. Bu insanlar ömürleri boyu kanama riski ile yaşarlar. Küçük yaralanmalarda dahi vücutlarında, cilt altında kanamalara bağlı morluklar oluşur. Bir yaralanma sonrası durdurulamayan kan kayıpları yaşayabilirler. Kanama fonsiyonunun doğru çalışıp çalışmadığını ölçen bazı testlerle ve oluşan kanamanın uzun sürmesinin görülmesi ile bu hastalıklara teşhis konur.

Kandaki trombosit hücrelerinin sayıca az veya fazla olması, trombositlerin fonksiyonlarında bozukluk olması da pıhtılaşmayı etkiler. Trombosit sayısını fazla olması “trombositozlar” olarak bilinen birçok hastalıkla karşımıza çıkar. Bu kişiler damarlarında kanın pıhtılaşması ve damarlarının tıkanması riski ile karşı karşıyadırlar.

Resimde damarı tıkayan bir fibrin ağı görülüyor.

Pıhtılaşmanın dengelenmesinde çok önemli olan “Protein C” ve “Protein S” gibi madddelerin eksikliğinde de damar tıkanması riski ile karşılaşılır. Eğer Protein C doğuştan hiç yoksa bu bebekler doğumdan kısa süre sonra ölürler. Bu hastalar ömür boyu kan pıhtılaşmasını engelleyen “antikoagülan” ilaçlar kullanmak zorundadır.

Bunlar gibi kanın pıhtılaşmasında bozukluğa neden olan, doğuştan ya da sonradan kazanılmış onlarca hastalık mevcuttur. Bu hastalıkların hepsi, sadece kan ilmi ile meşgul olan, kan hastalıklarının tedavisinde uzmanlaşmış “Hematolog” doktorların ilgi alanındadır…

Elbette ki, hastalıklar bir yandan sağlıklı olma nimetini farketmemizi sağlarken, diğer yandan da tıp ilminin ilerlemesini tetiklemektedir. Çeşitli hastalıklara müptela olanlar ise, dünya ve ahiretteki mükâfatlarını da düşünmeliler ki sabredebilsinler.