TR EN

Dil Seçin

Ara

İçtiğimiz Suda Ne Olmalı, Ne Olmamalı?

İçtiğimiz Suda Ne Olmalı, Ne Olmamalı?

Su, Allah'ın canlılara bahşettiği en önemli nimetlerden birisidir. Zira, su olmadan hayatın devam etmesi mümkün değildir. Yeryüzünde içme suyu olarak kullanılabilecek kaynaklar oldukça kısıtlıdır. Tatlı su kaynakları içme ve kullanmanın yanı sıra ziraî ve endüstriyel faaliyetlerde, yüzme ve balıkçılık gibi rekreasyonel (spor, dinlenme, eğlenme vb.) maksatlarla da kullanılmaktadır. Ancak, ne yazık ki beşerin bulaşık eli sulara da bulaşmıştır. Kyoto, Shiga ve Osaka’da (Japonya) düzenlenen dünya üçüncü su formunda, dünyada insan faaliyetleri sonucu teşekkül eden su kirliliğine dikkat çekilmiştir.

Suyun kalitesinin teşekkülünde birçok fizikî (renk, koku, tat, sıcaklık gibi), kimyevî (su içinde bulunan elementler ve mineral maddeler) ve biyolojik unsurlar (hastalık etkenleri gibi) etkilidir.

 

İçme Suyu Nasıl Olmalı?

İçme suyu renksiz, berrak ve kokusuz olmalı, sıcaklığı 12°C civarında (maksimum 25°C) olmalıdır. Hastalık etkenlerinden arındırılmış olmalıdır.

Suyun kalitesi su ile ilişkili olan ve sudan faydalanan canlıların hayatî metabolizmalarını da etkilemektedir. Mesela, sıcaklık ve çözünmüş oksijen su kalitesi açısından önemli parametrelerdendir. Alabalıkların gelişimi, soğuk ve çözünmüş oksijen seviyesi yüksek olan sularda daha verimli olmaktadır.

Elbette suda yaşayan canlıların hayatî aktivitelerini etkileyen unsurlar bunlardan ibaret değildir. Suyun üzerinden aktığı toprak veya kayaç tabakanın jeolojik ve kimyasal özellikleri de suyun kalitesini belirlemektedir. Çünkü, suyun debisine ve eğime bağlı olarak bulunduğu yataktan akarken aşındırıcı etkisiyle bazı mineral maddeleri çözerek bünyesine katmaktadır.

Mesela su, kalsiyum karbonat içeriği veya magnezyum içeriği zengin olan bir araziden akıyorsa bünyesine kalsiyum mineralini veya magnezyum mineralini daha fazla kattığı için sert su özelliğine sahip olur ve kaynatıldığında kabın dibinde kireç katmanı oluşturur, aynı zamanda temizlik için daha fazla deterjan harcanmasına sebep olur. Çünkü sabun sert sularda yeterince köpürmez.

 

Sudaki Zararlı Maddeler

İngiltere’de yapılan bir araştırmada sudaki Kalsiyum (Ca) ve Magnezyum (Mg) konsantrasyonu normal düzeyden yani litrede 200 miligramdan fazla olan suları tüketen kişilerde kalp ve damarlarla ilişkili (cardiovascular) hastalıklardan ölüm oranlarının, yumuşak su kullanan kişilere göre %10-15 daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Oysa Türk Standartlarına göre içme sularında kalsiyum en fazla 200 mg/l, magnezyum ise en fazla 50 mg/l bulunmalıdır. 

Uranyum doğal çevrede bulunan radyoaktif bir element olup, birçok kayaçta, toprakta ve okyanuslarda çok küçük miktarlarda (milyonda 2-4 kadar) bulunabilir. Avustralya, Brezilya, Kanada, Kazakistan, Namibya, Güney Afrika, USA da çok büyük uranyum yatakları vardır. Uranyum parçalanarak radium ve radon gazı oluşturabilir. Çok eskiden beri bilinen uranyum, günümüzde çoğunlukla nükleer güç santrallerinde kullanılmaktadır. Uranyumun su kaynaklarına girişi endüstriyel ve nükleer kullanımdan, kömür ve diğer yakıtların yanmasından, fosfat içerikli gübrelerden gerçekleşebilmektedir. Uranyum insan ve hayvanlarda toksik etkilere sebep olup, bilhassa böbrekleri etkilemektedir. İçme sularında uranyum miktarı 2-µg l-1’den düşük olması gerekir.

Radon bilhassa granit kayaçların bulunduğu yer altı sularında bulunabilir. Radyoaktif bir gaz olan radon yer yüzüne çıkan su ile birlikte yüzeye kadar ulaşabilir. Granit kayaçların bulunduğu arazilerde inşa edilen evlerde yüksek miktarda bulunan radon gazı akciğer kanseri riskini artırabilmektedir.

 

Kirletilen Sular

Suyun bünyesine sadece doğal ortamdan mineral madde girişi olmaz. Aynı zamanda insan faaliyetlerinin bir sonucu olarak meydana gelen atık sular vasıtasıyla da sulara birçok mineral maddeler ve kirletici unsurlar karışabilmektedir.

Mesela azotlu ve fosforlu bileşikler, evlerimizde kullandığımız deterjan vb. ürünlerde, dışkı vb. atıklarda, tarlalarımızda kullandığımız suni gübrelerin içeriğinde bulunduğu için, kanalizasyon veya sulama suları vasıtasıyla su kaynaklarını kirletebilmektedir. Söz konusu bu bileşikler besleyici özellik gösterdiği için fitoplankton adı verilen ve suda yaşayan mikroskobik canlıların üremesini de teşvik ederler.

 

Suda Ağır Metaller

16. yüzyılda Paracelsus (1493-1541) zehiri, “Her madde zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur; zehir ile ilacı ayıran dozudur” şeklinde tanımlamıştır.

Yeryüzündeki 105 elementin yaklaşık 80’ini metaller oluşturmaktadır. Birçok metal, insan ve hayvanlar için elzemdir (esansiyel). Canlı organizmaların vücutlarında Bakır (Cu), Kobalt (Co), Demir (Fe), Mangan (Mn), Molibden (Mo), Vanadyum (V), Selenyum (Se) ve Çinko (Zn) gibi ağır metaller eser miktarda bulunur.

Esansiyel olan bu metaller, eksikliklerinde olduğu gibi fazla miktarda alındıklarında da vücut iç ortamı dengesini bozarak toksik etki (zehir etkisi) yapabilirler. İnsan vücudu için esansiyel olan ve olmayan metaller başta besinler olmak üzere su ve hava yoluyla da alınabilir. Alınan bu metallerin fazlası yaşa ve doza bağlı olarak vücuttaki dokularda ve organlarda birikim yapabilirler.

Arsenik bileşikleri insanoğlu tarafından eski çağlardan beri bilinmektedir. İnorganik arsenik, zehir etkisine sahiptir. Arsenik jeolojik yapı sebebiyle yer altı sularına geçebilir. Göller, nehirler ve ırmaklar gibi yüzey sularında arsenik toksik düzeylerin altındadır. Ancak, daha çok kuyudan su çekilen bölgelerde arsenik önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Sularda arsenik problemi ülkemiz de dahil pek çok ülkede (Arjantin, Şili, Bangladeş, Çin, Hindistan, Meksika, Tayland, ABD) mevcuttur.

Arsenik zehirlenmesi (arseniozis), uzun yıllar (5-20 yıl) arsenik içeren suları tüketen kişilerde ortaya çıkmaktadır. Arsenik içeren sular içme suyu olarak kullanıldığında insanlarda cilt, mesane ve böbrek kanseri görülebilmektedir. Ciltte pigmentasyon değişiklikleri (koyu lekeler) ile yer yer kabuklaşma (keratinleşme) belirtileri görülür.

Arsenikli su tüketen kişler eğer sigara da içiyorsa bu etki katlanarak artar ve şeker hastalığı ile beyin damarlarında rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.

 

Kimler Risk Altındadır?

Her yaş grubu risk altında olmakla birlikte bilhassa küçük çocuklar arseniğin toksik etkisine çok duyarlıdırlar. Arsenik sulardan arıtma yolu ile tamamen uzaklaştırılamaz. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (WHO) içme ve kullanma sularında arsenik miktarının litrede 0,01 miligramın altında olması gerektiğini belirtmektedir.

 

Sonuç olarak:

İhtiyacımız olan elementler vücudumuza tavsiye edilen sınırların üzerinde alındığında toksik etki yapar. Bu nedenle söz konusu elementlerin sudaki konsantrasyonlarının Dünya Sağlık Teşkilatının belirlediği sınırları aşmaması gerekir. Su kalite parametrelerinin ilgili makamlar ve kurumlar tarafından sürekli izlenmesi zararlı etkilerinin bertaraf edilmesi için gerekli tedbirlerin zamanında alınması halk sağlığı açısından oldukça önemlidir.

 

Kaynaklar:

1. Anonim, 2008, Toksikoloji, Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi yayını.

2. Pocock SJ, Shaper AG, Cook DG, Packham RF, Lacey RF, Powell P, Russell PF, British Regional Heart Study: geographic variations on cardiovascular mortality, and the role of water quality. British Medical Journal. 1980; i:1243-1248.

3. TS266 İçme Suyu Standartları.

4. http://www.who.int/water_sanitation_health/naturalhazards/en/index1.html.