Bilmediğimiz bir şehre gideceğimizde, uzun araştırmalar yapmaya ihtiyaç duyarız. Gideceğimiz yerin uzaklığı, yol ve hava durumu gibi özelliklerini öğrenmeye çalışırız. Bu araştırmalarımızda teknolojik gelişmelerden olan bilgisayar programlarını ve navigasyon cihazlarını kullanırız. Bazen bu programlar sayesinde gideceğimiz adresi kolaylıkla buluruz ve bazen de hiç ilgisi olmayan bir yere çıktığımızı hayranlıkla(!) görürüz. Adres bulmakta zorlandığımız bazı durumlarda ise karşımıza çıkan çocuklardan dahi yardım isteriz ve elimizde olan bütün imkânları kullanarak hedefimize ulaşırız.
Akıllı ve şuurlu bir insan, basit bir adrese ulaşmak için bu kadar çok cihaz ve program kullanarak yolunu zor buluyorsa; acaba mükemmel bir şehir ya da mükemmel bir devlet aygıtı gibi yaratılıp çalıştırılan canlı bedenlerinde bu cansız maddeler, nasıl yol bularak hareket etmektedirler ve nasıl çalışmaktadırlar?
Örnek olarak insandaki demir atomlarının hareketlerini ele alacak olursak, besinlerden alınan bu atomlar; mide, bağırsak ve karaciğer gibi organlardan geçip kemik iliğine ulaşırlar. Burada demir atomları, ortamda bulunan pirrol halkalarına bağlanarak, hem gruplarını oluştururlar. Hem gruplarından oluşan hemoglobin molekülleri de, kan alyuvar hücrelerinde bulunurlar ve kana kırmızı rengini verirler.
Alyuvar hücrelerinin iki görevi vardır:
Birincisi; bünyelerine aldıkları besinleri kan dolaşımı ile hücrelere taşımaktır. Besinlere kendi ihtiyaçları oldukları halde, adeta fedakâr bir anne gibi yemeyip yedirirler, giymeyip giydirirler ve bünyelerine aldıkları besinleri eksiksiz olarak ihtiyacı olan hücrelere ulaştırırlar. Bu görevde, Fe (demir) atomlarının katkısı çok büyüktür.
Alyuvarların ikinci görevleri ise, nefesle akciğere alınan O2 moleküllerini, ihtiyacı olan doku ve hücrelere taşımaktır. Adeta alyuvar hücreleri taşıdığı oksijenlerle; hayatımıza hayat katmakta ve hücrelerimize yeni bir soluk olmaktadır. Bu görevde de demir atomları, çok büyük öneme sahiptir.
Demir atomları, hemoglobin halinde kan alyuvar hücrelerinde yaptıkları görevleri, miyoglobin molekülleri olarak da kaslarda yaparlar. Hareketimizde büyük önemi olan kasların oksijensiz ve besinsiz kalmamasını sağlarlar. Bu yolla günlük çalışmalarımızı; canlı ve düzenli bir şekilde yapma imkânı buluruz.
Yine demir atomları, hayvansal hücrelerde besinlerin yakılması ve enerji elde edilmesini sağlayan oksidatif fosforilasyon olaylarında da görev alırlar.
Bu olaylarda birinci olarak; demir (Fe) atomlarının, kükürt (S) atomları ile birleşmesiyle, belirli bir düzenleme sonrasında FeS proteinleri yaratılırlar. Bu proteinler de, oksidatif fosforilasyon yolunda taşınan elektron ve protonların, düzenli taşınmasını sağlarlar ve hayat için gerekli enerjinin üretiminde vazife görürler.
İkinci olarak; demir atomları, oksidatif fosforilasyon olaylarında taşıyıcı bir molekül olan CoQ (koenzim Q) molekülü ile ortak çalışarak, yaşlanmayı hızlandıran peroksit ve süperoksit radikallerinin oluşmasına engel olurlar. Bunun için bilim insanları, koenzim Q molekülüne; ölümsüzlük iksiri ve yaşlanmayı önleyici madde olarak bakmaktadırlar.
Üçüncü olarak; demir atomları, oksidatif fosforilasyon olaylarında sitokrom moleküllerinin merkezinde bulunarak, besinlerin yanma olaylarının kusursuz gerçekleşmesi ve gerekli enerji olan ATP’nin elde edilmesini kolaylaştırmakta kullanılırlar.
Yine aynı demir atomları, bitkilerde de stratejik öneme sahiptirler. Bu atomlar, bitki hücrelerindeki kloroplastlara kadar giderek, fotosentezin aydınlık ve karanlık reaksiyonlarında görev alırlar. Buradaki elektron ve proton taşıma görevleri sonucunda; bitkisel ve hayvansal organizmaların hayat enerjileri olan glukoz ve ATP moleküllerinin sentezlenmesinde çalıştırılırlar. Bu maddeler, bitki yaşamında ön madde ve enerji kaynağı olarak kullanıldığı gibi, aynı zamanda hayvanların hayatının devam etmesinde de önemli besin öğelerini oluştururlar.
Demir atomları, canlılarda görev yapan elementlerden sadece bir tanesi… Acaba demir atomları, canlılardaki bu yolculuk ve fonksiyonlarını nasıl yerine getirmektedirler? Bu esnada hangi navigasyon cihazlarını ve bilgisayar programlarını kullanmaktadırlar? Ve hangi uzmanlık alanlarından ve derecelerinden faydalanmaktadırlar?
Demir atomlarının bu görevleri kendi kendine yaptıklarını düşünmek, akılsız, ilimsiz ve şuursuz atomlardan bu görevlerin yapılmasını beklemek; o demir atomları kadar akılsız ve şuursuz olmayı gerektirir.
Görünen o ki; demir atomları ve diğer elementler, bir ilim ile hareket ederler ve yaratıcının gösterdiği yolda, onun kudret ve iradesiyle çalışırlar.
Rızık vasıtasıyla alınan besinlerin, insan vücudundaki hareketlerini, Bediüzzaman Hazretleri Sözler namındaki eserinde veciz bir şekilde özetlemiştir:
“Şimdi o Rezzak-ı Hakim’in gönderdiği o madde-i latifenin (besinlerin) etvarına (hallerine) bak; göreceksin ki, o maddenin zerratı (elementleri) bir kafile gibi küre-i havada, toprakta, suda dağılmış iken; birden hareket emrini almışlar gibi bir hareket-i kasdiyi işmam eden bir keyfiyet ile (planlı hareketi hissettirir bir şekilde) toplanıyorlar. Güya onlardan her bir zerre, bir vazife ile bir muayyen mekâna (belli bir yere) gitmek için memurdur gibi gayet muntazam toplanıyorlar. Hem gidişatından görünüyor ki; bir Fail-i muhtarın bir kanun-u mahsusu ile (Cenâb-ı Hakk’ın özel bir kanunu ile) sevk edilip cemadat (cansızlar) âleminden mevalide (canlılara), yani zihayat âlemine girerler.
Sonra nizamat-ı muayyene (belli bir ölçüyle) ve harekat-ı muttaride ile (sürekli bir hareket ile) ve desatir-i mahsusa ile (özel kurallarla) rızık olarak bir bedene girip o beden içinde dört matbahta (mutfakta) pişirildikten sonra ve dört inkilabat-ı acibeyi (büyük değişiklikleri) geçirdikten sonra ve dört süzgeçten süzüldükten sonra bedenin aktarına (her tarafına) yayılarak, bütün muhtaç olan azaların (organların) muhtelif ve ayrı ayrı derece-i ihtiyaçlarına göre Rezzak-ı Hakiki’nin inayetiyle (Cenâb-ı Hakk’ın yardımıyla) ve muntazam kanunları ile inkisam edilirler (beden hücrelerine dağıtılırlar).”
Demek canlılara rızık olarak alınan elementler; adeta bir asker gibi vazifelidirler ve her biri belli bir işle görevlidirler. Her elementin canlı bedeni içerisinde düzenli olarak hareketi ve hiç yabancılık çekmeden her yerde çalışması gösterir ki; her bir elementin alnında “Filan hücrenin rızkı olacak.” diye yazılıdır. Yani canlı bedenlerine giren bütün elementler, Allah’ın kanunu ve emri ile nereye ve nasıl gitmeleri gerekiyorsa oraya gönderiliyor ve kusursuz bir şekilde çalıştırılıyorlar.