TR EN

Dil Seçin

Ara

Yolu Açan İnşirah!

Yolu Açan İnşirah!

Hayatın önümüze koyduğu apaçık bir gerçektir: Gülün dikeni olur, karpuzun çekirdeği vardır, baharın öncesi kıştır, yağmur fırtınayla gelir ve çamur da getirir, kar aynı zamanda soğuk demektir, sıcak hava yaz bereketinin yoldaşıdır.

Bu apaçık gerçeğe rağmen, nice insan, dikensiz gül, çekirdeksiz karpuz, kışsız bahar, fırtınasız yağmur, soğuksuz kar, sıcaksız yaz bereketi ister.

 

Halbuki, biri diğerinin olmazsa olmazıdır. Gülün güzelliğinde ve uzunca bir zaman solmadan gülümsemesinde, su tutan dikenlerinin de hissesi vardır. Binlerce yıldır karpuz yiyebiliyorsa bunca insan, çekirdekleri sayesindedir. Susamış toprağa inen rahmeti taşıyan bulutlar bizim muhitimize tozu dumana katan fırtınalar sayesinde gelmiştir. Sert bir kıştan, en fazla, bahar yararlanır; kış, kış olarak geçmemişse, baharın baharlığı yaralanır. Soğuk yoksa, her gün gördüğümüz haliyle gözümüzde sıradanlaşan çevremize ilâhÓ fırça darbesi gibi değip çevremizi bambaşka bir âleme dönüştüren kar ancak soğukla gelir ve ancak soğuk devam ettiği sürece kalır. Bizi bunaltan yaz sıcakları, incir, üzüm, kavun, karpuz derken bütün yaz meyvelerinin lezzet sandıkları misali birbiri ardınca dizilip gelmesinin olmazsa olmazıdır.

Bu kâinat gerçeği, kâinat içinde insanın da gerçeğidir. İnsanlar âleminde de, kış misali musibetler, fırtına misali hüzünler, diken misali acılar, yaz sıcağı misali hastalıklar içerisinde olgunlaşır insan. Acıyla, hüzünle, musibetle, zorlukla kemalini bulur; onlarla tamıtamına bir insan olur. O acıların tazyikiyle istidat çekirdeklerini çatlatıp kabiliyet filizleri verir; o acıların tazyikiyle o filizlerin büyümesini sağlayacak suya ulaştıracak kökleri hadisat kayalığı arasından bulup hayata tutunur. Nerede bir zorluk varsa, orada bir imkân vardır. Nerede bir risk varsa, orada rızk saklıdır. Zorluk kolaylığın doğumu daha evvel gerçekleşmiş ikiz kardeşi ve bir adım önden giden yol arkadaşıdır.

Gelin görün ki, kâinatın ve hayatın şehadet ettiği bu gerçeğe nice gözler kördür, nice kulaklar ise sağır. Niceleri, zorluğu kolaylığın önsözü olarak okumaktan acizdir. Ve yine niceleri, riski görür, ama ardında saklı rızkı farkedemez.

Bunun için de, âlemler Rabbi müdahale edip insana gerçeği hatırlatır ve zorlukla gelen kolaylığa Resûlünün hayatını örnek gösterir:

“Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken ağır yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Senin şânını yükseltmedik mi? Muhakkak ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Muhakkak, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” (İnşirah sûresi, 94:1-6)

Zorlukla beraber, ama zorluğun ardından gelen kolaylığa Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın hayatını şahit gösteren âyetlerdir bunlar.

Haktan uzaklaşmış bir topluluğa hakkı tebliğ eden her peygamber, bu tebliğine karşılık, o topluluktan göğsünü daraltıcı her türlü söze ve muameleye maruz kalmıştır. Musa aleyhisselamı, kendisine peygamberlik verildiğinde ilk olarak “Rabbim, göğsümü genişlet” duasına sevkeden de bu gerçektir. İşte, kavmi Kureyş, elbirliğiyle el-EmÓn dediği Muhammed Mustafa aleyhissalâtu vesselama, putlardan nemalandıkları statükoyu sarsan hak sözü getirdiğinde, bu kez mecnun, büyücü, yalancı gibi sözler yakıştırıp, türlü çeşit eziyetlerle göğsünü daralttığı halde, Allah Resûlünün kalbine bir genişlik vermiştir.

İşte o kudsî nebî, kalbinin derinliklerinde hissettiği insanın bu dünyada başıboş olmadığı ve bir vazifesinin olduğu kanaatinin teyidini gelen vahiyle almış; âlemlerin Rabbi kanaatini yakÓne dönüştürerek belirsizliğin ağır yükünü onun üzerinden kaldırmıştır. Ve yine âlemlerin Rabbi, nasıl Hârun’u Musa’nın yardımına gönderdiyse, evinde Hz. Hatice’den ve kızlarından başlayarak, Ebu Bekir, Ali, Osman, Ömer derken “Anam babam sana feda olsun yâ Rasûlallah” diyebilen sahabileri nasip ederek yükünün ağırlığını ondan kaldırmıştır.

Ve yine Âlemler Rabbi, ‘yetîm-i Ebu Talib’ diye, ‘ebter’ diye onu incitmek isteyenlere karşı onu Mirac’a mazhar etmiş; hem gökler, her yer ehli nezdinde ismini ve şânını böylece yüceltmiştir.

Babası daha o doğmadan vefat eden, altı yaşında ise annesiz kalan Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın risaletten öncesi ve sonrasıyla hayatı, Allah’ın kulunu kalıcı olarak zorda ve darda bırakmadığının; zorluğun da bir kolaylığın ve rahmetin mukaddimesi ve önsözü olduğunun en birinci delilidir. Bilakis, her zorluk, henüz farkına varmadığımız bir kolaylığı aramamız ve bulmamız için bir teşvik ve tazyik niteliğindedir. Ve hayat, zorluk-kolaylık-zorluk-kolaylık-zorluk-kolaylık diye devam eden bir ilerleme çizgisi içermektedir.

O halde insana düşen, bir zorluk gördüğünde ümitsizliğe düşmek veya elini gayretten çekmek değildir. Bilakis, zorluğun, acının ve hüznün içine girip ortasından geçerek; onlara eşlik eden kolaylığa, rahmete ve sürura erişmektir.

Hayat, bu salınım üzere ilerler durur. İnsan, bu dünyada, manen bu şekilde terakki eder. O yüzden de insana düşen, bir zorluğun ardından kolaylığa eriştiğinde rehavete kapılmak değil; ardında yeni bir rahmet ve kolaylık saklı yeni bir işe girişip yeni bir yükü üstlenmektir:

“Öyleyse, bir işi bitirince, diğerine koyul. Ve ancak Rabbine yönel ve yalvar.” (İnşirah sûresi, 94:1-6)

Belâgat incisi İnşirah sûresi, hayatı nasıl da özetliyor. Ve hayatın içinde insana yolu ne kadar da güzel öğretiyor...