TR EN

Dil Seçin

Ara

Çiftçi Karıncalar

Birçok karınca tohum ve çekirdekleri yiyecek olarak kullanırken, “yaprak kesici” adı verilen bir gurup da ağaç yapraklarını keserek işlerler. Bu karıncalar, bir bahçıvan gibi bitkilerden kestikleri ya da dökülen yaprakları başlarının üzerinde taşıyarak yuvaya getirirler

 

Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: “Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin.” (Neml Suresi, 18)

 

Bahçıvan Karıncalar 

Birçok karınca tohum ve çekirdekleri yiyecek olarak kullanırken, “yaprak kesici” adı verilen bir gurup da ağaç yapraklarını keserek işlerler.  Bu karıncalar, bir bahçıvan gibi bitkilerden kestikleri ya da dökülen yaprakları başlarının üzerinde taşıyarak yuvaya getirirler. Bunların bazıları çok iyi bir yol mühendisidirler. Yaprak taşımaya başlamadan evvel yol güzergâhlarını tespit ederek, bu güzergâh üzerindeki dal ve çırpıları, yaprakları, çimenleri, yabani otları ve kumları toplayıp kenara atarak kendilerine çok düzgün bir ulaşım yolu yaparlar. 

 

Mantarcı karıncalar

Bu karıncalar yuvaya taşıdıkları yaprakları kuvvetli çeneleri ile çiğneyerek bir yığın halinde yuvanın en alt bölümünde %60 nem ve 25 0C’ye sahip olan odalara taşıyıp bunların üzerinde mantar yetiştirirler. Ancak bu mantarcı karıncalar yaprakları çeneleri ile çiğneyerek oluşturdukları bu yaprak hamurunun içine tükürükleriyle öyle bir kimyasal madde salgılarlar ki, bu salgı yapraklar üzerinde hiçbir zararlı mantarın yetişmesine imkân vermez. 

Bu noktada insan sormadan edemiyor; acaba karıncalar mantar yetiştirmeyi nerden öğrendiler? Mantar yetiştirme odalarının nem oranını nasıl belirliyor, ölçüyor ve sabit tutuyorlar? Bu işi bizler ziraat fakültesinde öğrenirken, karıncalar bir eğitim aldılarda mı bunları yapabiliyorlar?

Bu harika işi düşünmeden açıklayan bazıları, bu davranışları “içgüdü” olarak adlandırmaktadır. Fakat bu tarif bir izah değil isimlendirmedir. Acaba nedenini açıklamakta aciz kaldığımız bu davranışları “içgüdü” demekle izah etmiş oluyor muyuz? Bir kısım insanlar, yalnız aldatmak için bazı derin ve önemli hakikatlere bir isim takıp güya o hakikat anlaşılmış gibi basitleştiriyorlar. Halbuki, Allah’ın ilminin ve kudretinin mucizelerine yalnızca isim takmakla, o hakikatı gizleyip; o mucizeli faaliyeti kör kuvvete ve serseri tesadüfe ve mevhum tabiata dayandırarak ne kadar da cahil bir duruma düşüyorlar.

Risale-i Nurda, bu hakikate işaret olarak güzel bir cümle var. Bediüzzaman’ın arı için söylediğini karınca için de düşünebiliriz: “Bak o Yaratıcıya ki; nasıl kâinattaki kanunlarından arının (karıncanın) vazifesine ait kısmını bir tezkerede yazmış, arının (karıncanın) başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da, vazife aşığı arıya (karıncaya) has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, proğramını okur, emri anlar, hareket eder.”

Karıncaya hayatını idame ettirmesi için o sanatı öğreten ve o işten lezzet aldırarak karıncayı çalışmaya sevkeden Âlemler Rabbi, her yaptığını ne güzel yapmaktadır.

Karıncalara bitkilerden rızkını çıkarma sanatını öğreten Âlemler Rabbini, âlemdeki eserleriyle tanıyıp, dünya bahçesinden kendisine iman ve tefekkür çiçekleri derenlere ne mutlu.

 

 

Kaynaklar

1. Angier N. 1994. Ant and its fungus are ancient cohabitants. New York Times, December 13.

2. Werner, P.G. 2009. MycoDigest-Myrmicine Mutualists and Formicine Foragers: A Tale of Ant/Fungal Coevolution. The Mycological Society of San Francisco, 60 (8).